BU DAVET SİZİN…
Cumhuriyet Hükümetlerinin iki önemli dış politik başarısından birisi Hatay’ın anavatana katılışıdır. Diğeri de Kıbrıs Barış Harekâtıdır.
Atatürk “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” demişti. Hasta yatağından meseleyi takip etmiş ”ilm-i siyasetle” öz toprağımızın önce bağımsızlığı sağlanmış, sonra da referandumla anavatana bağlanmıştı. Öyle olmasa Halep’in diğerlerinin başına gelen bugün Hatay’ın başına gelecekti. Kıbrıs’ta masa başı oyunların devam ettiğini ise demeye gerek yok.
Suriye yönetimi ne yazık ki buna saygı duymadı. Hatayı kendi sınırları içinde gösterdi. Ders kitaplarında o şekilde yer verdi. Baba oğul Esatlar Türkiye’nin aleyhine çalıştılar. Bölücü örgüte kol kanat gerdiler. “Bekaa Vadisini” PKK’ya ve onun başına tahsis ettiler. Bugüne gelmelerinde önemli pay sahibi oldular. Suriye’nin komşuluk karnesi bu idi.
Kendini Ortadoğu uzmanı gören bir derin siyasetçimiz el attı meseleye. Öncekilerin iş bilmezliğine hükmetti. “Milliyetçilik icraatla olurdu. “Kuzey Iraktakilerle akrabaydık. Musul Kerkük üzerinde tarihten gelen haklarımız vardı. Korkuya mahal yoktu. Sabah çıkar ikindin namazını Şam Ümeyye Camiinde kılardık. Sonrasında bir referandum yapar Kuzey Iraktaki kardeşlerimizle bütünleşirdik. Coğrafyanın zenginliğine ortak olur bölünmek bir yana bölgede güç haline gelirdik.
Bunların bir hayalden ibaret olduğu anlaşıldı. Pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da vardı. “Daldaki iki kuştan eldeki bir kuş iyidir” deyip geç de olsa açılım sayfasını kapattık. Pahalı tecrübe oldu bize. Bunun bedeli olarak üç milyon Suriyeli yurtların terk etti bizim tarafa geçtiler. “Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal” onların geleceğinin derdindeyiz şimdi.
Dünya jandarması ülkenin başkanı; “Kaçak yollardan ülkeye giren üç milyon mülteciyi geri göndereceğini” söylüyor. Biz ise “daha da kaldıysa onu da alırız” diyoruz.
14 Temmuzda gündem bu üç milyon Suriyelinin vatandaşlığa alınmasıydı. Konu darbe aldı. Vaz mı geçildi ki diye düşünüyorduk ki konu bir başka boyuttan yeniden gündeme geldi. “2 milyon dolar yatırım yapan, en az bir milyon dolarlık gayr-ı menkul satın alan, ya da en az üç milyon dolarlık mevduat hesabı açanların Türk vatandaşlığına alınması “ konuşuluyor şimdi.
Bas parayı al vatandaşlığı.
Suriyelide bu paranın olmadığı belli. Onların verebilecekleri bir teşekkür ifadesi olarak kendilerine bu imkânı sağlayan siyasilere oy desteği vermek. Bunu görüyor ve diyorduk ki “Bugünün göçmeni yarının seçmeni” diye.
“Suriyeliye vatandaşlık vermek Türkiye’nin geleceğine suikasttır” diyor bir bölge uzmanı. Demografik yapının bozulması başta olmak üzere, daha pek çok sebebi var bunun. İnşallah geleceği ile oynanmaz bu milletin.
Bütün yanlışları dış güçlere bağlamak kolaydır. Bunu yapmakla hem kendinizi hem milleti aldatırsınız.
Dış güç neden beni istesin ki?
Ben dış gücü ister miyim ki?
Türk Devlet Geleneği diye bir şey var. Ondan bihaber olmak yüzünden. Ona sırt çevirmek yüzünden bütün bunlar.
Vatanın vatandaşlığın da sırat köprüsünden geçtiği günler….
Amerika’dan çıkartılacaklar da bize gelsinler mi şimdi?
“Bu davet sizin…!” diyerek…
Bahtiyar Vaphazade merhum dizelerinde bugünümüzü anlatmış gibi.
Onunla noktalayalım.
“Buyur diye diye hürmetimizden
Konuğu eyledik evin sahibi…”
Osman ERENALP
Şubat 2017 Ankara
Bu haber 1468 defa okunmuştur.