| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
OKUL YOLLARI ya da YILLARI27 Mart 2020, 15:50 OKUL YOLLARI ya da YILLARI Televizyonu öğretmen okulundayken görmüştüm ilk kez. Kırşehir’de, beyaz eşya satan bir esnaf vitrine koymuştu. Meraklıları yığılmışlardı başına, tanımaya anlamaya çalışıyorlardı bu sihirli kutuyu. Görmeye gitmiştik biz de akşam etütte olmamız gereken saatte. Apartman çatılarına bakıyorduk, hangisinde anten var diye. Zenginlik alametiydi o bir nevi. Mantar gibi bitmeye başlamıştı daha sonra peş peşe. Kiremitleri o yüzden kırıldı, çatladı çatıların. Masraflar açtı sahibine. Çanak anten aldı daha sonra çubuk antenin yerini. Kalmadı şimdi o görüntü kirlilikleri şükür. Siyah beyaz dönemi uzun sürmemişti. Renklisini almıştım bir kampanyaya katılarak ben de. İki ay bakabilmiştim ancak. Hırsız girmişti eve. Taksiti kalmıştı ondan geriye. Çok paraydı o zaman elektronik eşya. Pilli radyo bile bir maaşa denkti. Ucuzladı şimdi, her evin her odasında var neredeyse. Virüsün hapsettiği evlerimizde onunla vakit geçiriyor çoğumuz. Beğendiğim program var mı? Derseniz; “Dünyanın en tehlikeli okul yolları” belgeseline bakıyorum ben. “Aklına sağlık” diyorum akıl edenin. “Dron” görüntüleriyle daha bir ilgi çekiyor, mana kazanıyor o serüven. Geçmişimi görüyorum orada. Yaşadıklarım var benim de, bana göre, belgeseldekiler kadar olmasa da. İlkokulu köyde okumuştuk, güle oynaya. Zorluğu yoktu onun. Ortaokula gelmişti sıra. Üç arkadaş sabah kalkıp yola koyuluyorduk. Çiftlik evi vardı yolumuzun üzerinde Mamo İlyas Dayının. İki de köpeği dururdu kapıda. Serbest dolaşır önümüzü keserlerdi gidiş dönüş. Ev yola mesafeliydi ama hücum ederlerdi yine de bizi her gördüklerinde. Kalabalığa karşı yapamazlardı onu. Havlar iki adım sonra dururlardı gitmezlerdi ondan ötesine. Birilerine takılıp gitmeye bakardık o yüzden. Şubat tatili girmişti. Karnemi alamamıştım hangi sebeptense hatırlamıyorum şimdi. Sınıfın iyilerindendim. Zayıfımın olmadığı belliydi ama görmek istiyordum yine de. Gitmem gerekiyordu okula onun için. Birinci sınıftaydım. “Hanım Ana” dediğimiz yaşlı bir teyzemizin yanında kalıyordum o kış. Akrabamızdı bizim. Dünya iyisi kadındı. Sobamızı yakıyor çorbamızı kaynatıyordu. Hakkı vardı üzerimizdi. Anam bir şeyler katmıştı bohçaya. “Bunları da götür” demişti. Başka bir şey olmayacaktı elimde. Almış koyulmuştum yola. Pırıl pırıl bir hava vardı o gün. Üst üste yağan kar kesilmiş, güneş çıkmıştı. Gecenin ayazı don yapmış, kemik kesilmişti her yan. Cam gibi kayıyordu bastığın yer. Aklım köpeklerdeydi benim. Yol arkadaşı da bulamamıştım. Tek başımaydım. Tam o hizaya geldiğimde fark etmişlerdi beni. Hücum etmişlerdi üstüme her zamanki gibi. Yolu değiştirmiş, bayıra vurmuştum kendimi ellerinden kurtulmak için bu azgın canavarların. Aşmıştım tepeyi, bırakmışlardı peşimi. Şahabezi deniyordu o mıntıkaya. Bilmediğim bir yerdi. Daha önce gelmemiştim hiç. Geri de dönemezdim artık. Su arkı çıkmıştı önüme. Hazır yoldu bu benim için. Takip etsem Çüngüş yoluna çıkarırdı beni, biliyordum onu. Kilisenin önündeki tarlaların suyu buradan gidiyordu. Takip etmiştim arkı. Sel yarmış yok etmişti bir yerinde. Açıklık oluşmuştu arada. Buz pisti gibiydi sanki. Kaysam dereye çıkıyordu sonu. Kara lastikti vardı ayağımda. Tabanı düzleşmişti, zor yürüyordum zaten. Bohçayla karşıya geçmem zordu. Onu atmıştım önce karşı tarafa. Düğümü çözülmüş saçılmıştı kar üzerine içindekiler. Ayakkabımın nispeten aşınmamış yan kısımlarıyla kara tutunup, ellerimi de -tırnaklarımı demek daha doğru olur- kullanarak geçmiştim karşıya. Toplamıştım dökülenleri, devam etmiş kavuşmuştum tekrardan Çüngüş yoluna. Elimdekileri Hanım Anaya teslim etmiş okula geçmiştim oradan almıştım karnemi. *** Sığır derisinden çantam vardı, üç tokalı büyük boy. Tahsildar çantası. Babama vermişti birisi. Kitap defter koyunca ağırlaşırdı iyice. Birkaç yumurta da olurdu elimizde, çanta dışında. Maharet gerektirirdi kırmadan götürmek onca yolu.Cep harçlığı olurdu o bize. Leblebici Kamil Dayıya götürür takas ederdik helvayla. Sıcak pide alırdık artanıyla, bitişikteki fırından. Oturur yerdik dükkanda. Evden de götürürdük bazen. Kamil Dayı ufak tefek sevimli, sempatik esnaftı. İyi davranırdı bize. Dokuma tezgahı vardı dükkanında. Kıl, yün, yığılı yumaklar görürdük orada hep. Çula, çuvala dönüştürürdü onları sipariş durumuna göre. Bunları canlandırır bende TRT’nin “Okul Yolları” belgeseli. *** Öğretmen okuluna dair hatıram; Kurtalan ekspresiyle Kayseri Diyarbakır arasında bazen atmış saati bulan meşakkatli tren yolculuklarıdır. Sıvasın Kangal ilçesinde kara saplanıp yardım beklemiştik on iki saat. Gah kara gah demiryoluyla dört yıl gidip gelmiştim o yoldan. Hiçbir şikayetim yoktur ama ondan. Severek bir daha okur, yaşamak isterdim o yılları, kaydolmak imkanı olsaydı yeniden. *** Bizden zor durumda olanlarını gördük dünyada belgesele bakınca. Şükrettik halimize. Okul yolu, ilim yolu. Dil, din, ırk, coğrafya ayrımı olmaksızın, yolu oradan geçenlere selam olsun. “Derdim bana derman imiş bilmedim” diyor merhum koca Veysel. Ne gam? Galiptir o yolda mağlup. Her yolu aşar, o yolu aşan. İyi ki öyleleri var, adam kıtlığı çekilen bu zamanda, bu alemde. Asrın ozanı Neşet Ertaş’ın dizeleriyle noktalayalım. Selam ve sevgi sunarak ilim yolunun yolcularına. Sabır dileyerek “evde kal”mışlarımıza. *** İsterim ki bu dünyada Hiç kimse cahil kalmasın Okusun ilmin kitabını Cahilden akıl almasın Bir garibim budur derdim Tüm dünyayı ben de gördüm İsterim ki benim yurdum Dünyadan geri kalmasın Osman ERENALP Ankara / 27 Mart 2020 Bu haber 1549 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |