DEĞİRMENE GİDESİM VAR...
Anam hazırlasa çuvalı, erkenden.
Az mısır katsa buğdaya, az da darı.
Birer "üsküre" kadar şöyle, çeşit olsa.
Yüklesem çuvalı, sarsam“örkenle” sıkıca, çıksam yola.
Dönsem damın ardını, bibiyle karşılaşsam.
Yaşlı, yalnız kadın, tek göz yer damında.
“Benim de vardı, sakalı ağarası” dese.
Onun çuvalı da yüke dâhil etsem yürüsem.
Caminin önünden geçsem, baksam bir daha çifte kantarmasına bu tarihi yapının.
Bereket dilesem çeşme başında buğday yıkayan kadınlara.
Yol verseler teştten taşanları ayıklayan tavuklar ilerlesem.
Kırmızı gül koparsam İsmail eminin bostanından, uzansam, yola taşan kısmından.
Çekerek genzime yetişsem yükün ardından.
Yayık sesleri karışsa birbirine eyvanlardan
Geçsem evlerin önünden varsam öteki piyara.
“Uzun Osman’ı” bulsam orada her zamanki yerinde,
Duta dayamış belini, piposu elinde,
“Durup da dinlemek vardı şu canlı tarihi” diye içimden geçirsem.
Selamla yetinip Çataldaşa, Musallaya varsam.
Çüngüş’e baksam mezarlığı örten ulu meşe ağacının üzerinden,
Fatiha yollasam mevtalara oradan.
Dursam yükü düzeltsem “duzlağın dutun ” dibinde.
“Değinler” yer değiştirseler, beni görünce durup seyretseler uzaktan
“Kerkotları” ürkütsem yaşlı ağaç kovuğunda, hareketlenseler birden.
Devam etsem dik, direm yolu, dönsem tepeyi,
Pertek’in meşe ağaçları karşılasalar uzaktan.
Rabia Teyzeyi, bulsam “Karataş’ta”, mısırı sularken,
“Yola kaçırmışsın suyu” diye takılsam.
“Bayır tarla kirve, netsen ki oliy” dese o da.
“Mısır verem götür közle” dese söz alsam.
Daşlara, ağaçlara sürtünerek geçsem dar yollardan.
Yılan çıksa önüme, aksa, kaybolsa göründüğü gibi.
Gelenlerle karşılaşsam “Değirmenkarşısı” köyünden,
Aktaş oldu adı sonra, bizden kopma esasında.
“Aşağı değirmen boş” deseler gelenler, oraya yönelsem.
Tiko Osman’ı kapıda bulsam,
Birlikte indirsek çuvalları, içeri taşısak,
Boşaltsak kovaya ayarı verilse dönmeye başlasa değirmen.
Sıcak un kokusunu hissetse,
Başlasa geri sayım, çıksam dışarı.
Ot atsam eşeğin önüne, bağlasam bir de,
Ziyan vermesin diye civardaki ekinlere.
Gözenin suyuna baksam bir müddet,
Birbirine ekli varillere dolan, üstünden aşan.
Yeni müşterilerini karşılasam değirmenin,
Onlarla hasbıhal etsem.
Su sesi, “şakşakı” sesi arasında son buğday tanesi de düşse kovadan,
Boşa dönmeye başlasa değirmen.
Durdursa taşı Osman Dayı.
Ben açsam çuvalı o doldursa,
Sıyırsa teknenin dibini kalmasa zerresi, “hak geçmesin” diye.
Yardım etse yüküme, çıksam yola yeniden dönüp de gelsem,
Önce Bibinin emanetini indirsem,
“Hak almadı değirmenci senden” desem.
Onun dualarıyla eve varsam eşeği durdursam,
Alsam yükü üstünden merdivenden çıkarsam,
Anam çıksa sesime “Ne çabuk döndün” dese.
Uzansam eyvana o saat kaybolmamış gölgesine dut ağacının,
“Hesere”, “Aşağı Bağlara” doğru dönsem yönümü,
Alsam pilli radyomu elime düğmesini çevirsem,
Bir “değirmen türküsü” çalsa şansımdan,
Muazzez TÜRÜNG’ten o buğulu sesten:
“Değirmene taş koydum/Gül yastığa baş koydum
Seni gelecek diye/Sol yanımı boş koydum”
***
Değirmende öğüttüm hayallerimi bugün un ufak ettim,
Gidesim tuttu birden, ne haldir bilmem.
***
Notlar: Kerkot:Kertenkele, Değin: Sincap, Duzlak: Tuzluk, Piyar:Pınar, çeşme.,
Heser: yer adı. Örken: Urgan. Üsküre: Geniş büyük tas.
(Özel isimler; çoğu merhum lakaplarıyla anılmış, saygın isimleridir köyümüzün)
Osman ERENALP
Ankara, Eylül 2020
Bu haber 1373 defa okunmuştur.