“Sel gider kumu kalır”. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Haftasında sosyal medyadan ibretlik iki görüntü…
Biri Eskişehir’in Mahmudiye ilçesinden. Beren Nafi Aslan. Atatürk İlkokolu öğrencisi. Sekiz yaşında. İkiziyle 23 Nisan törenlerine giderken yoluna çıkan Türk Baayrağını tutuyor defalarca öpüyor sonra da yoluna devam ediyor.
Diğerinin yeri önemli değil. İsimleri de öyle. Saygı duruşu ve İstiklal Marşımız okunurken ona iştirak etmeyen, protesto eden bir grup üniversiteli. Merak ediyor insan. “Bugünün küçüğü, yarının büyüğü” Nasıl oluyor da bu hale getiriyoruz onları? Yanlış nerede?
Bunları düşünürken yurttan başka 23 Nisan görüntüleri de geliyor.
Zonguldak’ta 23 Nisan valisi Hüseyin Girgin İlkokulu öğrencisi Melek Kocasoy “essah validen” kendisi ve arkadaşları için dondurma ıistiyor. Kulağına üfleyen yok. İçinden geleni söylüyor. Dileği yerine getiriliyor. Sempati topluyor.
Gözler Başkentte. Koltuğu başbakandan devralacak Demirlibahçe İlkokulu öğrencisi Pelinsu Topraksoy’da. Gazeteciler soruyor;
“Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsuz?”
(Essah başbakan Pelinin kulağına eğiliyor)
“Biz sınıf başkanımızı seçtik de geldik”
“Muhalefetin vaatlerine ne diyorsunuz?”
(Sayın başbakandan yine kulağa süfle).
“Bol keseden harcamak”
“Ya çözüm süreci hakkında...?”
(Onu da dikte ettiryor ötekiler gibi...)
“Kardeşlik…”.
Koltuk sahipleri doğrudan kendilerini millet saydıklarından alışkınlık yapmış belli ki. Pelinsu da milletin çocuğu ya. Ha millet, ha çocuğu.Yetkiyi veren millet. Kendi akılları milletin aklı…
Öyle düşündüler ki “Reis-ül vüzeramız” da cevapları dikte ettirdiler millet adına.
İçinden başka şey demek geçse de diyemedi yavrucak. Ayıp olur diye düşündü belki de büyüğe karşı. Kendisine bırakılsa ne diyecekti ? O merak konusu olarak kaldı akıllarda.
Yıllar evvel bir arkadaş yeni aldığım bir kitabı elimden alıp sayfa aralarına şu dizeleri yazmıştı. Edebiyat dilinde “La edri” deniyor böylesine.(Söyleyeni belirsiz)
“Eğile eğile başlar
Baş olmaya başlar
Baş olunca başlar
Boş olmaya başlar”
“Kişi başkasının bilgisiyle bilgili olabilir. Ama başkasının aklıyla asla”
Ne olur rahat bırakılsalar çocuklar.
Kendi akıllarını kullansalar.
Koltuk sevdası başka sevdaya benzemiyor demek ki.
Nitekim devretmeyip “Eşbaşkan” resmi verenler de oldu. Şakası dahi ağır geliyor demek ki alışana. Yakında milletten aldığımız yetkiyle onu da kaldırdık denirse şaşmamak gerek.
***
İlgisi bakımandan bir e meslek hatıramı nakletmek isterim sözün burasında;
Müfettişin sorusuna sınıftan cevap çıkmadığını gören öğretmen arka plana geçer. El kol hareketiyle ipucu verir. Çoçuğun birinin doğru cevap vermesini sağlar. Müfettiş çocuğa sorar;
“Nasıl bilebildin?”
“Öğretmenim söyledi” der dosdoğruca.
Mesele anlaşılır. Üstelenmez. Teneffüs olur. Öğretmen öğrenciyi kenara alır. Ona hatasını anlatır. Kendisini nasıl zor durumda bıraktığını izaha çalışır. Öğrenci buna üzülür ama yapacak bir şeyi de yoktur. İkinci derse girilir. Müfettiş yeni sorularla yine sıınfın bilgisini yoklar. Aynı çocuk parmak kaldırır. Bu yeni soruyu da doğru cevaplar. Müfettiş yine sorar;
“Bunu da mı öğretmenin söyledi…?”
Öğrenci bu anı beklemektedir. Vereceği cevapla öğretmenini aklayacağını düşünür..
“Hayır, hayır öğretmenim. Bize öğrtemenimiz bir şey öğretmez ki… Biz her şeyi kitaplardan, ansiklopedilerden, kendiliğimizden öğreniriz...”
Kıssadan hisse.
Çocuk aklaması da bu kadar oluyor işte.
Dememiz o ki;
Bayramlar yüzü suyu hürmetine…
Bırakalım içlerinden geleni desinler çocuklar. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür…
Dondurmaları donsun
Ama donmasın cevapları.
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Bayram o bayram ola.
Ulusal egemenlik içinde;
Nice 23 Nisanlara…!
Osman ERENALP
Ankara Nisan 2015
Bu haber 1722 defa okunmuştur.