Polatlı’dan her geçişte gözüm şehre tepeden bakan şehitliğe takılırdı da, gidip de göremezdim. Bu kez arzuma nail oldum. Önce ilçenin Duatepe adını taşıyan lisesine uğruyorum. Müdürü başarılı bir yönetici ve tarih öğretmenidir. Kendisini tanırım. Köylerinin öğretmeniydim. Sevgili Halil. Bilgiyi ondan alıyorum. Görünen Sakarya Şehitliği imiş. Esas mücadele Duatepe’de geçmiş. Orası on km kadar batısında kalıyormuş ilçenin. Oradan başlayalım diyor. Rehber olarak daha iyisi olamaz diyerek aracımıza atlayıp Duatepe’nin kapısına varıyoruz. Bizi karşılayan biri çıkmıyor. Pazartesileri görevlinin izin günüymüş. Aracımızı park edip Duatepenin az dik az mesafe sayılmayacak yokuşunu tırmanıp zirveye çıkıyoruz. Yahya Kemal böylesi yokuşun başındaki bir lokantaya kendini zor atmış. Oturur oturmaz garson yanaşmış;
-“Efendim ne alırdınız?”
-“Önce bir nefes evladım” demiş.
Biz de onu yapıyoruz. Burası çevreye hakim bir tepe. Sakarya Irmağı ve çevre bütünüyle gözlerimizin önümüzde. Sakarya deyip de o abide şiiri anmamak olmaz. Bahtiyar Vahapzade’yle ilk (1991) Bakü’de karşılaşmıştık;
-Necip Fazıl’a çok benziyorsunuz. Üstadı tanır mıydınız? diye sormuştum.
- Onu men Sakarya şiirinden tanırım demişti.
İnsanın eseriyle tanınmasından daha güzeli yok. O destan daha güzel yazılamadı henüz. O yüzden de milli mücadelenin sembol şiiri oldu.
“Hey Sakarya’m kim demiş suya vurulmaz perçin.
Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur
Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur”
***
Şiir anıtın bir yerinde var mı diye bakıyorum göremiyorum. Bize göre o eksik telafi edilmeli, O anıt şiir anıtın bir yerinde mutlak yerini almalıdır. Süngüsü kadar kalemiyle de destan yazanlara o vefa gösterilmelidir.
Genelkurmayın notunda şunlar var; “Duatepe Sakarya Muharebesinin son savunma hattı. 10 Eylül 1921 tarihinde başlayan Türk genel karşı taarruzunda, düşmandan geri alınan ilk tepe. Düşmanın Ege Deniz’ine dökülünceye kadar kovalanmaya başlandığı, sonu aydınlık olan sürecin başlangıç noktası. Atatürk’ün attan düşüp kaburga kemiklerinin kırılmasına rağmen görevini sürdürdüğü arazi…”
Dürbünü elinde o bilinen fotoğrafının çekildiği noktaya Atatürk’ün heykeli dikilmiş durumda. Arkasında silah ve kader arkadaşları var. Bugün bu noktadan bizim görebildiğimiz, ekili araziler, soğan tarlaları, Eskişehir Ankara kara ve demiryolu. Ve tepeler.
Dilleri olsa da anlatsalar; Duatepe, Gazitepe, Türbetepe Çaldağı, Mangal Dağı, Bila Dağı.. 22 gün süren o taarruzu. Kaç kez el değiştiren o mevzileri.
Pirinç harflerle mermere yazılı seksen bir şehit ismi arasından Trablusgarp nüfusuna kayıtlı birisi dikkat çekiyor. Yeni nesle sorsak “orası neresi” diyecektir bize. Onları suçlama hakkımız olamaz. O eksik bizim. Polatlı Başkente 70 km. Duatepe’yi, Sakarya’yı, Malıköy’ü anlatmazsak milli mücadele eksik kalır. Öğretmenlerimizden, gezi inceleme kulüplerimizden beklentimizdir. Sakarya şiirini ezberletmek güzel. Ancak yetmez. Sakarya’yı da görmek lazım. Göstermek lazım. Şiiri kadar değer görmeli orası. Görmeli ve inanmalı İstiklal Marşımızın ne şartlarda ne sebepten yazıldığına. Az imkân çok imanla, çok akılla, nelerin başarılabileceğine. Bir liderin bir savaşın, bir milletin kaderine nasıl yön verebildiğine...
Duatepe’den gün batımını seyretmek güzel olurdu. Ancak hava bulutlu. O zevki tadamıyoruz. Birkaç hatıra fotoğrafı alıp tepeyi arkamızda bırakıyoruz. Her çıkışın bir inişi var. Yayalar için yapılan yoldan aracımıza dönüyoruz.
Çıkıştaki nefes darlığı yok bu kez.
Dualarımız gönül mertebemizin tepesindekiler için. Dua tepe’dekiler için
23 Ağustos 1921-13 Eylül 1921 tarihleri arasında Yunan ordularını bozguna uğratan Sakarya şehitleri için, tüm şehitlerimiz için…
93. yıldönümünde hepsini rahmetle minnetle anıyoruz.
Osman ERENALP
Ankara/Eylül 2014
Bu haber 2180 defa okunmuştur.