*Ülkenin ışıkları söndü. Bir baştan bir başa karanlığa büründük.
*Sinop’a, Mersin’e nükleer santral kurma kararı alındı.
*Balyoz davası çöktü. Yargılanan 236 subayımız berat etti.
*Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraz İstanbul Çağlayan Adliye Sarayında rehin alınarak şehit edildi. Failleri ölü ele geçirildi.
31 Mart günü, o kara çarşambada yaşadık bunları. Bugün Nisanın biri. Keşke “1 Nisan şakası” olsaydı bütün bunlar. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ile anılsaydı sadece Mart ayının bu son günü.
İki militan cüppelerine büründüler. Silahlarını kuşandılar. Biri bir azılı terör örgütünün aranan ismiydi. Milletimizin cüppe, sarık zaafını biliyorlardı. Ondan istifade ettiler. Kisvelerine hürmeten geç denildiler. Ellerini kollarını sallayarak kontrol noktalarını aştılar. Girdiler akıllı, görkemli Adliye Sarayına. Buldular savcımızın odasını. Sekiz saat rehin tuttuktan sonra o menfur cinayeti işlediler. Danıştay baskınını hatırladık yeniden.
Selim Kiraz Türk Milleti adına görev yapıyordu. Türkiye Cumhuriyetinin savcısıydı. İmam Hatip çıkışlıydı. Gezi olaylarına, Berkin Elvan davasına bakıyordu. Bu hususta yol aldığı söyleniyordu. Burası iyi analiz gerektiriyor. Mahir Kaynak(merhum) “Ben olaya bakmam. Yapana bakmam. Kime yarıyor ona bakarım” derdi bu gibi durumlarda. Yargı duruma el koymuş durumda. Ayrıntılar açıklanacak göreceğiz.
Ancak yargı balyoz yemiş durumda aynı gün? Güven vermediği, tarafsızlığını yitirdiği, yönünde yaygın kanaat var kamuoyunda. Yargıya güvenin kalmaması, bir başka şeye benzemiyor.
“El adl, esas-ül mülk”
Kim neye güvenecek o da yoksa?
Atamız tecrübe etmiş, demiş ki;
“Camiye, kışlaya, mektebe siyaset girmesin” Görüyoruz ki üçüne de o virüs bulaşmış durumda. O görüntü ziyadesiyle mevcut her üçünde de. Ecdat bunu derken “yargıyı” aklına dahi getirmemiş. “Oraya zaten girmez” diye düşünmüş belli ki. Bugünü görse onu da ekleyeceğine hiç şüphe yok. “Camiye, kışlaya, mektebe bir de yargıya…” Bunlar geleceğimiz adına ciddi birer tehlike olarak karşımızdayken, siyasilerimiz “krizi fırsata”, “fırsatı ganimete” dönüştürme gayretindeler. Bir kısmı en azından. Berkin Elvanın, şehit savcımızın ailesinin, Fırat Çakıroğlu’nun, Özgecan’ın ailelerinin duyarlılığı onlarda yok. “Keçi can, kasap yağ derdinde”
İstismarın hiçbiri cenaze istismarına benzemiyor. Musalla taşında, mezarlıkta, camideki kadar çirkin durmuyor. Neresinden bakarsan bak, insanlık dışı, ikrah edici, utanç verici. Milletimizin bunu görmesi gerekiyor.
Failler avukat cüppesiyle içeri girmişler diyerek avukatlara dönük tedbirler alınacakmış. Atalar “Her sarıklıyı hoca sanma” demişler. Her cüppeli avukat, her diplomalı da hukukçu değil elbet. Bu cümleden her ehliyetli şoför, her derse giren öğretmen değil. Her yönetici de devlet adamı değil. “Mazruf değil zarftır önemli olan”. Cüppenin içindeki yani. Bir düşünelim. Nelerin üzeri örtülmekte böyle kisveye hürmeten. Denetime tabi tutulmadıklarımız dini hayatta, sosyal hayatta, siyasi hayatta. Gözden kaçırılan, üzeri örtülen. Din adına, devlet adına ne cinayetlere yol verilmekte böyle böyle.
Kisveye bakıp “geç” denilen. Kisveye bakıp “infaz” edilen.
Selim savcı merhum, kan davası yüzünden Siirt’ten Mersine göçmüş ailenin tek erkek çocuğuydu. Okurken terzilik de yapıyordu. Terzilik peygamber sanatı olarak bilinir. Parçadan bütünü meydana getirme işidir. Bir ayıp kapatır. Koca bedeni örter. Terzisi de bozuldu ülkenin, terazisi de maalesef. O kadar jilet atıldı ki dikiş noktalarımıza. İdris Nebi gerek onları onarmaya, geri yerli yerine dikmeye.
Onu gözlüyor millet.
Seçim önümüzde.
Haydi hayırlısı.
Osman ERENALP
Ankara Nisan 2015
Bu haber 1763 defa okunmuştur.