“SEDİR” ÜSTÜNE
Ziya GÖKALP, Mehmet AKİF veteriner hekimdiler. Hayatlarını o meslekten kazandılar. O iş yükü arasından bize o külliyatı bıraktılar. Baytarlıkla yetinselerdi ne gibi bir boşluk doğardı bugünkü fikir ve düşünce hayatımızda düşünmek lazım.
Çınar ARIKAN’a getireceğim sözü. Hakkında ne zamandır yazmak istiyordum, “sedire” kurulmak gerekiyormuş demek ki bunun için.
Şöyle sesleniyordu Asım’ın nesline milli şairimiz:
“Âlemde ziya kalmazsa halk etmelisin halk!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam kalk!”
“Anamur’un sesini” Anadolu’ya yayarken “Anamur Sediri” büyütüyor şimdi de. Bir eğitim müfettişi olarak -artık milliliği kalmamış- bakanlığın semeriyle sırtına yüklediği o kadar iş yükü arasından böylesi işlere de zaman ayrılabiliyormuş demek ki?
“Sedir” demişken üstünde az durmak isterim orada. Eski alışkanlık, o yüzden belki de.
“Sedir”den murat sizde bir türlü, bizde bir türlü.
Bizdeki karşılığı (Diyarbakır Çüngüş) köy odalarında pencere önünde başmisafire, evin büyüklerine ayrılan, etrafı yastıkla çevrili, evin başköşesi. Nadir yetişen kıymetli bir çam türü olduğunu bilen çıkmaz pek bizde. Meşe, söğüt, kavak, coğrafyanın bahşettiği birkaç ağaç daha sayabilir belki o kadar. Köyde kalsam benim de bileceğim o kadar olurdu muhtemelen.
Anamur’un sedirine çıkmadım. Bizdekinin üstüne çok kuruldum ama. Benden kim, ne aldı oraya kurulduğumda? bilmem ama, ben çok şey aldım sedir sohbetlerinden. Uzun kış gecelerinin nabzının attığı yerlerdir sedirler. Av, askerlik hikâyelerini, seferberlik, kıtlık dönemini, Ermeni zulmünü, benzeri daha birçok şeyi o oturumlarda dinledim.
Hakları vardır üzerimde sedirlerin bu yüzden.
Daha da özele iner yöre ağzıyla der isek “sadır”ların.
Kem söz “sadır” olmaz oralarda.
Oraya oturan da farkındadır sorumluğunun.
Haddini bilir hakkını verir bu yüzden.
Dolu olsun isterim hep yaz, kış.
Boş kalsın istemem o taçsız makamların.
Hz peygamber; Kıyamet gününde şu dört şeyden hesaba çekileceğimizi haber veriyor bize:
“Ömrünü nerede geçirdiğinden,
Bedenini nerede yıprattığından,
Malını nereden kazanıp nereye harcadığından,
Bildiği ile ne şekilde amel ettiğinden”
İslâm’ın beş şartı gibi bilmeli bunu aslında.
Herkes de sormalı kendine, sahip olduklarımın ne kadarını kullanmaktayım, kendim için, ailem için, ülkem milletim için, insanlık için? diye.
Ne diyordu milli şair yine:
“Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey eseri.
Bir eşek öldü mü ondan da nihayet semeri”
Bir eser kalmalı konup göçenden illa.
Bir hoş seda bu gök kubbede yankı bulan.
Karışmalı Toroslar’a Çukurova’ya Türk yurduna. Tek ses olmalı türküye dönüşmeli kulaklarda.
Baki kalan ne ki başka da bu fani âlemde?
Sedirimize dönelim biz yeniden;
İster üstüne kurul, (bizdeki gibi) ister dalına çık, dibine gölgesine otur, (Anamur’daki gibi) boş, sahipsiz kalmasın ama sedirler.
Beslemeli sedirleri gelişmeleri, karıp kök salmaları köknara, ladine, ardıça, andıza ormana dönüşmeleri için. Tohumdan sedir, sedirden orman yapmak zor iş elbette.
Sabır, emek, ömür ister dahası.
Büyük sevdalar gibi tıpkı.
Bayrak şairimizi de rahmetle analım bu vesileyle:
“Büyür çınar gibi haşmetle şanlı sevdalar
Bahara geç kavuşur büyük dağlar.”
Büyük dağ olmanın kaderidir bu.
Baharı en geç onlar görürler.
Yadırganmaz bu durum sevdanın şanı karşısında. Çınar kardeşimi kutluyorum.
“Bilen Çınar’ın kadrin,
Bilir kıymetin sedrin.”
Kıymet bilenleri çok olsun,
“Sedirlerin”, “Çınar”ların…
Osman ERENALP
Bu haber 3067 defa okunmuştur.