DİYANET- SİYASET
Ayasofya imamının mesajları konuşuluyor.Büyük cami imamı olmak farkı demek ki.
Camilerin görkemlisi şüphe yok ki Edirne’deki Selimiye Camidir. İmamıyla ayaküstü sohbet etmişliğimiz var. Hatıra fotoğrafı da çektirmiştik ayrıca. Ayasofya imamını duymamıştık. Duyurdu o kendini yeterince.
Adı değil de, soyadı bizim köye, yıllar öncesine götürdü beni. Dönemin ilçe müftüsü iki imamla birlikte bizim köye gelirlerken yol üzerinde köyden yaşlı bir teyzemizle karşılaşıyorlar. Sohbet sonrası ayrılırken müftü bey soruyor latife olsun diye;
-"Teyze bunların hangisinin günahı daha çok?"
-"Hangisinin boynu daha kalınsa"… diyor O da.
Çocukluğunu biliyor ikisinin de.
O gün bugündür -düzgün temsilcilerini tenzih ederek- (dua eden, mevlit okuyan, vaaz eden) birini görsem boynuna bakasım gelir. Vebali teyzemizin.
***
“Diyanet” kelimesinin sözlük karşılığı “din”, “dindarlık”, “din duygusu” demek. Halk ilgisi dolayısıyla “Dinayet” diyor ona. Cumhuriyetin bir armağanıdır o bize.
Genelkurmaydan hemen sonra kurulmuştur. Çok önemli bir kurumdur. İlk başkanı Rıfat Börekçiyi Milli Mücadeleye verdiği destekle tanırız. Adı Başkentte bir okulumuza verilmiş. Denetim için gittiğimizde sormuştum öğrencilerine;
-Kimdir bu Rıfat Börekçi diye.
Bilen çıkmamıştı sınıftan.
“Bu ayıp sana yeter” demiştim ilahiyatçı müdürlerine.
***
Diyanet İşleri Başkanları yerlerini uzun süre koruyan bürokratlar olarak bilinirlerdi bir dönem . Tayyar Altıkulaç, Mehmet Nuri Yılmaz akla gelirdi mesela. Tayyar Hoca ayda bir Bakü’ye gelir Devlet Üniversitesinde derslere girerdi. Karşılardık kendisini sohbetlerimiz olurdu. M Nuri Yılmaz hocaya gelince; Türkiye Diyanet Vakfı, Azerbaycan’dan “İlahiyat Temayüllü Mektep” müdürlerini Ankara’ya davet etmiş. Öğretmenlik yapmıştım onlardan birinde. (Yasamal Reyonu 38 numaralı mektep). Beni sormuş müdürleri. Bir lisede görev yapıyordum o sıra. Telefon etmişlerdi gitmiştim. Makamında görüşmüştük. Azerbaycan’da dini hayatı konuşmuştuk. Bildiklerimi gördüklerimi anlatmıştım. Ankara’yı gezmiştik daha sonra gelen konuklarla. Refakat etmiştim onlara.
***
Sonraki başkanlardan Süleyman Ateş, Mehmet Sait Yazıcıoğlu Fakülteden hocalarımızdı. Mehmet Görmezle de aynı devreyiz. Lütfi Doğan'lar vardı onlardan önce. Farklı partilerden milletvekili seçildiler görevi bıraktıktan sonra. Siyasiler bu gibileri vitrinlerinde görmek göstermek istiyorlar. Siyasete faydaları olacağından değil, siyaseten faydalanmak için. Bunu da bilmeleri görmeleri gerekiyor o gibi makamlarda bulunmuşların. Doğru olanı nedir derseniz siyasetten uzak durmalarıdır en doğru olanı. Hem kendileri, hem temsil ettikleri makamın saygınlığı için. Ali Bardakcıoğlu hoca var daha sonra. Saygımız var hepsine de. Hepsinin şu veya bu şekilde mesajları mülakatları olmuştu çeşitli vesilelerle ama mevcut başkanımız kadar siyasete malzeme vermemişlerdi sanırım hiçbirisi.
“Bu cuma hangi siyasi mesajı verecek” diye bekler olmuştuk öyle ki.
Hız kesti diyorduk ki Ayasofya imamı aldı Bu kez onun yerini. Ayasofyanın da önüne geçti. O konuşuluyor şimdi.
“Camiye, kışlaya, mektebe siyaset girmesin” diyenler tecrübe etmişler de demişler. Diyanet teşkilatının her kademesindekinin bilmesi, özümsemesi gerekiyor bunu.
Diyanet İşleri Başkanı kabine üyesi değil.
Din görevlileri de siyasetin semt temsilcileri değiller. Kimsenin bu ülke insanını dinden camiden soğutmaya hakkı yok, olmamalı.
Olması gerekeni özetlemek gerekse;
“Din bulaştırılmamış siyaset, Siyaset bulaştırılmamış din”,
“Veleddallin amin”.
Hayrına olur ikisinin de.
Din de fayda görür ondan, siyasette...
Herkes görev alanı içinde işini yapsın.
Söz ederken de ona göre etsin. Boyuna boynuna baksın. Sayısız yarar var onda, kendileri için, ülkemiz için, geleceğimiz için.
Sürç-ü lisan olduysa affola...
Sağlık afiyet dileğiyle.
Osman ERENALP
Ankara-Mart/2021
Bu haber 1656 defa okunmuştur.