| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ŞİİR KİTAPLARI NİÇİN AZ SATILIYOR?15 Kas?m 2017, 23:42 ŞİİR KİTAPLARI NİÇİN AZ SATILIYOR? Türkiye'de şair bolluğu var. Bu bolluk inanılmaz ölçülere ulaşıyor. Onlar kendilerine şair dedikleri için bu yazıda biz de onlardan şair, diye söz edeceğiz. Düzyazıda sayfanın tamamını kelimelerle doldurmak zorunluluğu var. Hâlbuki şiirde kısa kısa satırlarla sayfayı kolayca doldurursunuz. Şair hanım ve beylere düzyazı zor geldiği için bunlar edebiyat dünyasına şiirle girmek istiyorlar. Bilmiyorlar ki nesir göze hoş görünecek şekilde yürümekse şiir akrobasi yapmaktır. Bu yazıya konu olan şairlerin önemli bir kısmı bırakın akrobasi yapmayı, bırakın ahenkli yürümeyi şiirde emekleme çağım bir türlü aşamadıkları halde akrobasi taklidi yapıyorlar. Yazdıkları şiire benziyor mu? Benziyor demek zor. Bu şairler ilçenin ya da ilin adını taşıyan derneklerde birbirlerine "aferin" diyerek şairliklerini pekiştiriyorlar. Bir dergide ara sıra bir şiirleri yayımlanırsa değmeyin keyflerine... Genelağı kullananlar aralarında tekrarladıkları kalıplaşmış ifadelerle karşıdaki arkadaşlarına iltifatlar yağdırarak şairliklerini bir kat daha yükseltmiş oluyorlar. Bu şairlerin çok büyük bir bölümü serbest biçimi tercih ediyor. Bu biçim kolay (!) Satırları yan yana değil alt alta yazarsınız olur size şiir. Muhtemelen aruzu hiç duymamışlardır. Duymuşlarsa da aruz hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Hece ölçüsünde mısraların hece sayılarını eşitlemek, kafiye, redif gibi sorunlar var. Heceye de bulaşmayalım, deyip yollarına devam ediyorlar. İçlerinde heceyi deneyenler de var. Onların şiirlerinde bazı mısralarda eksik veya fazla heceler, kafiye, redif hataları sık rastlanan bir durum. Bazıları hece sayısını eşitleme işini basarsa, kafiye ve rediflerde hata yapmasa bile yazdıkları "manzume" kavramının üstüne çıkamıyor. Derinlikten, güzellikten, ustalıktan yoksun bir söz yığını olup kalıyor. Şiirle bir süre haşır neşir olduktan sonra sıra geliyor kitap bastırmaya. Bir şekilde kitap bastıranlar artık kitaplı şairdir. Derken yurt içi şiir seyahatleri başlıyor. Bu seyahatler, genellikle cep, yol, konaklama masrafları sana ait gel şiir oku, şartıyla yapılan seyahatlerdir. Bunun biraz farklısı dernek yöneticileri için geçerli oluyor. Bu da "Bizim dernek seni davet etsin, sizin dernek beni davet etsin." Biçiminde organize edilen seyahatlerdir. Bir yerde bir ilan gözünüze çarpıyor. Antalya'da veya falanca şehirde şu otelin şu şu numaralı hesabına şu kadar lira yatırırsanız uluslararası (!) şiir toplantısına katılacaksınız. Bizim şair parayı yatırıyor ve uluslararası şair oluyor. Şiirin diğer türlere göre az okunduğu, şiir kitaplarının az satıldığı bir gerçek. Beceriksiz şairlerin oluşturduğu başarısız şiir denemeleriyle dolu kitapları alıp okuyanlar tekrar şiir kitabı almak istemiyor. Şiirden anlayanlar biraz karıştırdıkları yetersiz bir kitabı bırakıp gidiyorlar. Biz nasıl pazardaki çürük domatesleri almak istemiyorsak bilinçli okuyucu da bizim zayıf şiirlerle doldurduğumuz kitaplarımızı almak istemiyor. Şiiri bir insanın vücudu kabul edersek kötü şiir vücudun hastalıklı kısmıdır. Hastalık bütün vücudu etkilediği için bundan iyi şiir de etkileniyor. Şiir kitaplarının az satılmasının tek sebebi yeteneksiz, bilgisiz, kendini geliştirememiş şairlerin yazdığı kitaplar değildir. Halis şiiri anlamak bir eğitim ve birikim işidir. Bir okulu veya bir üniversiteyi her nasılsa bitirmiş birisi, şiirle ilgili yeterli bilgiye sahip değilse, iyi şiirle kötü şiiri ayıramaz. Tembel okuyucu, şiiri anlamakta, şiirden tat almakta zorlanır; çünkü şiirin kendine has ölçütleri, kuralları vardır. Böyle okuyucu kendisine kolay gelen düzyazı türlerine yönelir. Yazımın başında "Türkiye’de şair bolluğu var." demiştim. Türk toplumunda hemen her dönem şiire ilgi duyulmuş, çok sayıda insan şiir yazmak istemiştir. Çünkü şiirle uğraşmak saygı gören bir davranış olmuştur. Yani ülkemizde geçmiş dönemlerde de şair bolluğu vardı; ama hepsinin yazdığı şiir düzeyine ulaşabiliyor muydu? Galiba sormamız gereken soru bu. Osmanlılar döneminde "Seci ve Kafiye Lügati" oluşturulduğu biliyoruz. Demek ki bazı insanlar hazır kafiyelerle şiir yazmaya çalışıyorlardı. Bu şekilde yazılan şiir ya da sadece kafiyeye dayanan şiir ne ölçüde şiir olabilir? Türk şiirini iyi biliyorum, diyen birisi mesela 16. yüzyıldan kaç şair sayabilir? Peki, 16. yüzyıldaki şairler bu sayılanlar kadar mıdır? Adı belki yaşadığı devirde bile bilinmeyen yüzlerce, binlerce şair olduğunu tahmin etmek zor değil. Şiir yazmak o kadar önemli değildir. Asıl önemli olan geleceğe kalacak şiirler yazmaktır. Şairlerimizin çoğu bunu başaramadıkları için mensubu oldukları toplulukta "şair"dirler. Bir kısmı yaşadıkları şehirde, bir kısmı yaşadıkları ülkede "şair" kabul edilirler. Çok azı bütün dünyada "şair" olarak bilinirler. Pek çok kişinin birbirinin benzeri şekilde söylediği sözlere şiir kılığı giydirerek tekrarlamak bize bir şey kazandırmaz. Yeni arayışların, yeni güzelliklerin peşinde olmalıyız. Şeyh Galib'in "Tarz-ı selefe tekaddüm ettim/ Bir başka lügat tekellüm ettim" (Eskilerin tarzının önüne geçtim. Başka sözler, söylenmemiş sözler söyledim) beyti rehberimiz olmalı, Cemal Süreya'nm ifadesiyle: "Herkesin söylediğini herkesten farklı söylemeliyiz." O zaman belki geleceğe kalan şiirler söyleyebiliriz. İşte o zaman şiir kitaplarımız bol bol satılır. Nafiz NAYIR (MAKİ Dergisi, Sayı:104, Sayfa:6) Bu haber 25633 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |