“YAZI” İŞLERİMİZ…
“Yazı bilmem, yazarım yazı bilmem.
Bu yaz böyle geçti, gelecek yazı bilmem”
Son yazılarından biriydi
Urfalıydı, Urfa hoyratıyla hayata veda etti.
Bekir Coşkun da gitti.
Kendine özgü kalemdi.
Burhan Felek, Çetin Altan, Hasan Pulur'lar vardı bir zamanlar. Yerleri doldurulamıyor.
Bizim gibi düşünmeleri gerekmiyor illa.
Okuturlardı kendilerini.
Herkesin kârı değil o.
Allah taksiratları affetsin
Okumadığımız yazılıyor da, yazmadığımızı yazan yok pek.
Karnemiz çok daha kötü orada.
Rahmet okutturur bile okumaya.
Denizli Valiliğinin “Basın bildirisi” düştü son olarak basına iki gün kadar önce.
Bulmuş çıkarmış birisi yanlışlarını, çizmiş not almış kırmızı kalemle, metin üzerinde.
Kızarmış sayfanın yüzü. Ne diyelim;
Yazanınki de kızarmıştır inşallah.
***
“Türkiye okuyor” projesi başlatmıştık bir zamanlar. Okumaya çare olur diye. Olmadı tabi.
“Türkiye yazıyor” projesi mi başlatsak acep şimdi de.
Yazmaya çare olur diye.
İkisini birden ya da, okur-yazarlık yolunda…
Yazmayı da unuttuk hepten.
“Kes-kopyala –yapıştır” yapıyoruz artık.
İki kelime yazmaktan aciz hale geldik.
Mektup vardı telefon yokken.
Pullanırdı zarf üzeri bir de.
Son yazdığımızı kime yazdığımızı unuttuk.
Türküsü kaldı sadece geride;
“Mektup yazarım mektup, üzerini pullama
Ben yazarken ağladım, sen okurken ağlama”
Tuş etti kalemleri bilgisayar girdi hayatımıza.
El içine çıkacak yazı yazmak cesareti işi oldu bu zamanda. Basın bildirisi onu serdi gözlerimizin önüne bir daha.
Burdur MAKÜ Türkçe bölüm başkanı dostumuz öğrencilerinin yazılı kâğıtlarındaki yazım yanlışları konu edindiği makale kaleme almış yayınlanmış derginin birinde.
İnanamıyorsun üniversite öğrencisi olduklarına.
Nasıl buralara kadar gelebildiklerine.
Her kademesinin payı var onda eğitimimizin ama herkes birbirine atıyor topu.
Kimsenin üzerine alası yok.
“Alan kör, satan hırsız, kantar ayarsız” öyle bir devran.
CİMER yazılan dilekçeler var ki hele de, son dönemde, evlere şenlik.
Erken kalkan döşeniyor aklına geleni.
İsminin adresinin de açıklanmasın istemiyor hazret. Kramp giriyor midene.
Evir çevir dur, ne demek isteniyor diye.
Adam varmış arzuhalciye;
”Şöyle şöyle bir dilekçe istiyorum” demiş.
Okutmuş daha sonra yazılanı. Dinleyince başlamış ağlamaya hüngür hüngür.
Neden ağladığını sormuş arzuhalci.
“Görmüyor musun, neler de yapmışlar bana meğer” demiş.
Nerede seni senden iyi anlatacak, sonra da ağlatacak o arzuhalci?
Bulsak da biz de arz etsek halimizi.
Oturup ağlasak sonra.
Tabi ki öğretmeni var her birinin böylesi güzelliklerin altında imzası bulunanların.
Öğrencisi öğretmenine aşk mektubu yazmış. Düzeltmeler yapmış sayfa üzerinde o da, göstermiş yanlışlarını bir bir, iade etmiş kendisine; “Çok çalışmalısın çok” notuyla birlikte.
Aşkla yapmak gerekiyor demek ki yapılan işi.
Bu zamanda öylesine düşmek de şans işi,
Meselenin konuşma kısmı var birde okuma- yazma yanında.
Ön teker nereden giderse, arka teker de onun ardından.
Düzgün, anlaşılır Türkçe konuşan Milli Eğitim Bakanına hasretiz ne zamandır.
Sizi bilmem ben öyleyim en azından .
Hülasa eder isek;,
“Türkçe” gerek okullara acilen.
Essah öğretmen lazım ona da.
Oradan başlamak gerekiyor önce.
“Eğitim- öğretim- yönetim- denetim…” her biri ayrı dert yığını eğitimin.
Derslik sayısını arttırmakla övünüyoruz biz oturmuşuz.
Şairin dediği gibi tam,
“Senelerden beridir öksüz ve yetim
Bir bakanlığımız var Milli Eğitim…”
Yeni öğretim yılımız hayırlı olsun.
Osman ERENALP
Ankara 21 Ekim 2020
Bu haber 2071 defa okunmuştur.