TÜRKÜLERLE YOL ARKADAŞLIĞI
Düzce 81. sıradan listeye dâhil edilmiş bir ilimiz. Bereketli arazisi var. Fındığı, kabağı, kestanesi,bir de yazın “isi”, kışın da “sisi” meşhur.Havalar iyi değil yani şehirde. İlçeleri köyleri dersen birer harika. Her biri bir cennet köşe. Beyköy de onlardan biri. Merkeze yakın sayılır. Daha evvel gitmişliğim de var. Yolculuk oraya olacak nasipse. Aracımı çalıştırıyorum. Türkü kanalına ayarlı radyomun düğmesine dokunuyorum. “Yurttan sesler” var radyoda. Kim istemez böylesiyle yolculuğu? “Ben bu yolu giderim, arkadaşım türküler olursa”. Şef Zafer GÜNDOĞDU. Onu tanıyoruz. Muzaffer SARISÖZEN Nida TÜFEKÇİ’nin yolunda. Nöbeti onlardan devralmış durumda. Türküye layık programlar yapıyor hep. Zemheri ayındayız. Program o yüzden mevsime uygun “kar” üzerine yakılmış iki türküyle başlıyor. İlki “Havada da kar sesi var”. Bu türküyü ilkokulda ilk kez duyduğunda ağladığını anlatıyor Zafer Hoca. Tevafuktur benimde ilkokul öğretmenliğimde oluşturduğum koronun başlangıç türküsüydü Kaset kaydı durur halen de. Zaman nasıl da akmış.Ey gidi günler.
Mor poşuyu boyamadım
Ben çobana doyamadım
Cümle kuşlar yuva yaptı
Serçe kadar olamadım
Le le çoban, garip oğlan.
Sonra “Kar yağar kardan bardan”. Keskin’de öğretmenlik yaptığım köyün bir muhtarı vardı. Adı Turgut. Türkü dostuydu. Böyle bir kış gününde “kar üzerine yakılmış türküleri” yarıştırmıştık onunla da. “Kim daha fazlasını biliyor” diye. Benden geri kalmamıştı. Yıllar geçti aradan. Bu minval üzere geçmişe dalmış türküler kulağımızda salgı sollu fındık bahçeleri arasından yol alırken bir bakmışız Beyköy sapağı geride kalmış. Önceden gördüğüm yere benzetemiyorum. Emin olmak istiyorum. Karşıdan gelen ilk aracı durdurup içindekilere soruyorum.
“Yabancıyız, bilemiyoruz” diyorlar onlar da.
Sağda evin birinin önünden iki araç hareketleniyor. Arkadaki halatla öndekine bağlı, belli ki tamire götürülüyor. Onlara sormayı murat ediyorum ama o da olmuyor. “Görüyorsun vaziyeti” anlamında hareketlerle geçip gidiyorlar yanımdan.
Başka da soracak kimse yok. Geri dönsem mi ki diye düşünürken yüklü bir TIR’ın geldiğini görüyorum karşıdan. Ormandan tarafından geliyor. Şoför mahalli bizimkine nazaran bir hayli yukarıda. Araç içinden anlaşma imkânı yok. İniyor dikiliyorum yolun kenarına. Kaptan sırtında tonlarca kütük yüküne rağmen aldırmıyor duruyor. Ne çare ki o da “yabancı” olduğunu “buraları bilemediğini” söylüyor ekliyor;
Şu gelen bilebilir bak.
Yük almaya gelen ikinci bir TIR. Kaptanlar tanışıyorlar. “ Evet, Beyköy burası ” diyor bu son gelen. Öyle olmasını istiyorum ama biliyorum ki değil. Yüklü olana yol verip boş olanla aynı istikamette az daha yol alıyoruz. Soldaki evlerin birinin önünde kömür kovasıyla ilgilenen bir abla göze çarpmakta. Mıntıkayı ondan iyi bileni olamaz. Bir de ona soruyorum. Karşıyı işaret ediyor.
“Yanlış yola girmişsiniz. Sorarsanız gösterirler” diyor.
Kaptan da bilemiyormuş. Hatasını telafiye çalışıyor mahcup oluyor. “İlerde kavşak var. Yol oradan daha kolay” diyor.”
Arkalı önlü kavşağa kadar birlikte gidip sonra o yoluna ben de yoluma. Etrafta bakımlı bahçeli evler. Yazları hareketleniyor belli ki buraları. Ama kimsecikler yok. Bir kedi geçiyor sadece önümden. Tek görünen canlı o. Ona da sorma imkânı yok. Gün öğlen vakti. Hava açık sayılır. Kaybolma gibi bir ihtimal de yok. Varsın olsun. “Yeni yerler görmüş olduk fenamı? diyerek teselliye çalışıyorum kendimi. Bunları düşünürken işte beresini kulaklarına indirmiş bir genç geliyor karşıdan. Nereye gittiğinin bir önemi yok. Yanında durup teyidini alıyorum ondan. Bu son sorgulama oluyor.
“Sağa sola sapma yol seni çıkartır” diyor. Beyköy de ne ki; “Sora sora Bağdat bulunur”. Yol bizi tam da aradığım okulun önüne çıkartıyor.
Yeni kuşak kimseye minnet etmez, “navigasyonunu” çalıştırırdı böylesi durumlarda. Bizimki eski kafa işte. Hayatı kolaylaştıran her yenilik medeniyet demek. Ona kayıtsız kalırsan ne duruma düşersin? Bunu anlamak için bugünün serüveni armağan olsun. Sizden sır çıkmaz. Siz demeyin kimseye yine de bu zamanda yolunu şaşırmış müfettişlerce denetlendiğini okullarımızın.
Biz adres ararken “Yurttan sesler” sona ermiş oluyor. Yurttan haberler başlamış oluyor. Yüreğimizi burkan duymak istediğimiz mutat haberler veriliyor çatışma bölgesinden. Keşke türkülerden ibaret olsa hep radyolardan duyduklarımız. Bugünü böyle geçirdik.
Türküye daldık böyle oldu.
Galip sayılır bu yolda mağlup.
Biz daldık yoldan çıktık.
Siz dalmamaya bakın yine de.
Bizden demesi.
Yolunuz açık olsun.
Türküler de yol arkadaşınız…
Osman ERENALP
Düzce, 2016 Ocak
Bu haber 1529 defa okunmuştur.