Yol arkadaşım “türkülerse”, gamı kasaveti kaldırırlar aradan. Nasıl yol aldığımı unuttururlar bana Dert ekerler ya da, dert üstüne. İkisi de kabulüm. Yoldaşım türküler olsun tek. Yol bitti, türkü bitmediyse durur beklerim hatta. Saygımdan. Ziyan olmasın, araya gitmesin diye. Rüştünü ispat etmiş ise, taklidi değilse tabi türkünün. Günlerden 17 Nisan. Günün programında Keçiören Şenlik İlköğretim okulumuz var. İlk dersten evvel okula varıyor ama inmiyorum araçtan. Türkümüz devam ediyor çünkü TRT radyo kanalından. Göz pınarlarım kurusun istiyorum birazda. Çıkmayayım bu halimle.
Bayram Bilge TOKEL’in bir türkü klasiği olan “Salkım Söğüt” programında dinlemiş, o zaman da etkilenmiştim. İçli türkülerin usta yorumcusu Emel TAŞÇIOĞLU okuyunca bir de, vurgun yemiş gibi oluyor insan. Bir türküyle nasıl bu kadar yara alınabilir, dinleyin görün.
Söz-müzik Kazım DİRLİK.
Türkü sevdalısı gurbetçi bir ozanmış kendisi. Daha evvel pek duymamıştım bu ismi.
“Sahibinin sesi, kanaldan kanala dolaştırılan aydın sürüsüne inat” böylesi ozanları da oluyormuş demek ki bu ülkenin.
“Vicdani retçiler”,
“Cüzdanı retçiler”,
“İki haftalıklar”,
“Sahte raporlular”,
“Bedelliler” v.b.
Görün bu milletin çocuklanın vatan borçlarını hangi bedelle ödediklerini. Kıyaslayın kendinizle. Aileler, sizler de tabi ki onlarla birlikte.
İki kelimelik bir cümlesi var ki hele, hepsine bedel. Özetlenmiş ömrünün baharında toprağa düşen o “göy ekinlerinin” acısı ve arkada bıraktıklarının yürek yangını.
“Vay balım..!”
Sözler şöyle;
Kurşun gelir döne döne
Kan yürüdü gonca güle
Gönderdim su döke döke
Geliyor kafile ile
Şehitlik şerbetin içmiş
Vay Memet vay vay
Vay oğul vay
Vay yavrum vay vay
Vay balım vay
***
Oğul deyip büyütmüştüm
El tutarak yürütmüştüm
Kına yakıp göndermiştim
Şehit olsun bile bile
***
…..
Lale sümbül mor menekşe
Feryadı erdi güneşe
Hızır gelir coşa coşa
Allah Allah diyen kula
***
….
Vatan deyip candan geçmiş
Vay oğul vay
Vay yavrum vay vay
Vay balım vay
“Türk’ün hafızası altı aydan öteye geçmez” diyenler yanılgı içindeler.
Zannedilmesin ki bu millete yaşatılanlar, ona reva görülenler unutuluyor. Aksine hafızalara kazınıyor bir bir.
Unutulmayacak, unutturulmayacak asla. Herkes unutsa türküler unutturmayacaklar en başta. “Milli hafızası” onlar çünkü Türk milletinin. Yalansız, riyasız,, abartısız…
Adı milletinin adıyla özdeş bir başka musiki de yok zaten bu âlemde.
Türk=türkü…
Bir bize mahsus bu denklik.
O yüzden, “Türk’ü söylerler” ya “türküler”.
Hiçbir şey ziyan olmaz hafızada.
Görülecek hesap da görülür onun tanıklığında günü geldiğinde.
Açılır o sayfalar illa.
“Gün ola harman ola...”
Türkü gibi tanığın olsun yeter ki.
O yüzden diyoruz ki:
Allah “türkülerimizi kulaklarımızdan eksik etmesin.
Ezanımızı göklerimizden,
Bayrağımızı da gönderimizden eksik etmemesine duacı olduğumuz gibi.
Allah bu milleti korusun ve yüceltsin.
Çünkü o son ordusudur İslâm’ın.”