“GARA” GÜN ÖĞRETİSİ
“Neren ağrıyorsa canın orası”.
“İnsan 40 yaşından sonra vücut organlarının yerlerini öğreniyor” demişti bir büyüğümüz. O yaşları görünce anladık demek istediğini. Anatomi, Biyoloji dersi o kadar öğretemiyor insana. Sağlam bilgi oluyor o. Yaşa bağlı olarak öğrenmedik yerin, organın kalmıyor. “Öğrenilmiş çaresizlik” oluyor en sonunda.
Marifet o güne bırakmamakta öğrenmeyi.
Vatan toprağını da vücut organlarına benzetiyorum ben. Sel, çığ yangın, dolu deprem oluyor o zaman öğreniyoruz o yurt köşemizi, oradakileri, nasıl, ne şartlarda yaşadıklarını, Bilinen yerleri istisna tutuyoruz tabi ki.
Cudi, Gabar, Kandil, Sincar, o şekilde yer ettiler zihinlerde. Kalkışmalar oldu birliğimize dirliğimize karşı. Eli kanlı maşalar dolaştırıldı dağlarda onun için. “Gara”yı da öyle tanıdık. On üç civanımızı şehit verdikten sonra.
Coğrafya milletin kaderi demek. Tanımak durumunda onu. Dünya coğrafyasını da elbette. Değişen dünyada ihtiyaç var ona. Herkesin, her yerle, ilgisi, ilişkisi olabiliyor zaman içerisinde. Devir öyle. Hazırlıklı olmak lazım ona.
O konuda karnemiz ne durumda derseniz yaşadığımdan örnek vereyim size:
Teftiş için gittiğimiz okulların birinde “Kim Türkiye haritasında Selanik’in yerini bize gösterir bize?” demiştim. Selanik aramışlardı toplanıp harita başına. Gerisini anlatmaya gerek yok.
Branşı coğrafya olduğu halde ilgisiz bölümün Genel Müdürlüğüne getirilen birisinin anlattıklarına bakalım şimdi de: “Göreve getirildim. Alan hakkında bilgim yoktu. Bir yıl gözlem yaptım. İkinci yıl on altı ayrı ülkeyi dolaştım. Üçüncü yıl plan yaptım uygulamaya koydum” .
Adam mı yoktu o branşta?
“Bursa kumaşı mıydın bulunmadık”?
Ömrünü bu işe adamışlar vardı hâlbuki. Ciltler dolusu kitaplar yazmışlar o konuda. Görev verilse ilk günden işletecekler takvimi. Kaybolmayacak koca üç yılı eğitimin o kademesinin. Görmezden gelindiler ama. Karşı mahallenin adamı görüldüler. Canı öyle istedi yönetim erkinin. Bizde öyle ne yazık ki;
İşe göre adam değil, Adama göre iş bizdeki. Masallardaki gibi.
“At önünde et vardı.
İt ot yemez ağlardı”
Her ders önemli. Mili Güvenlik dersimiz olurdu eskiden. Üniformasıyla sınıfa girerdi üst rütbeli birisi. Asker selamı verir “Nasılsınız” derdi. “Sağ ol” derdik sınıfça öyle başlardık derse. Sorar öğrenirdik askerlik, yurt savunması hakkında merak ettiklerimizi. Birçoğunun askerlik mesleğini seçmesine sebep olmuştur bu ders. Kaldırıldı şimdi.
Gaye iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmekse iyi öğretmen gerek ona.
Essah öğretmen, ülkücü öğretmen dedikleri türden. Öyle birini kaybettik hafta içinde. Doğan CÜCELOĞLU’nu.
Bir rengi, bir güzelliği daha kayboldu dünyamızın. İliklerine kadar öğretmendi. Silifkeli süzme Yörük’tü. Her haliyle bizdendi. Anlatımı sade anlaşılırdı. Kolaylaştırır, basitleştirir, yakınlaştırır öyle anlatırdı. Her yaştan, her kesimden okuyucusu vardı. Dışarıyı tanımış, içeriyi biliyordu. Üstüne kapanmamıştı bildiklerinin. Anlatmış aktarmıştı gördüklerini yaşadıklarını milletine.
Ölümünün ardından onun için söylenenlere bakmak yeterli onun ne kader çok sevildiğini, takdir edildiğini anlamak için.
Öğretmenlik diploma işi değil gönül işi. Harcı değil herkesin.
Bilmek gerek onu.
Bilmeden yaşamaktan korusun bizi yüce Yaratan.
Bir de “öğrenilmiş çaresizlikten”
Osman ERENALP
Ankara Şubat 2021
Bu haber 193 defa okunmuştur.