anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 36  
»Bugün 41  
»Toplam 14353542  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 18.97.14.84
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

"BİŞME VAKTİ", ŞİMDİ..!

Osman ERENALP

18 Nisan 2020, 18:10

Osman ERENALP

           “BİŞME VAKTİ”,  ŞİMDİ..!

 

İçeride olunca düşünmeye vakti oluyor insanın. “Bağbozumu” düştü aklıma nedense. “Bişme” (pişme)  vakti denir bizde ona. Pestil, kesme, ceviz, incir sucuğu, yapılır. Pekmez, bulamaç kaynatılır o yüzden "bişme". İki  yerde bağları vardı köyün. Köye yakın olana  Karşı bağlar, uzaktakine  Aşağı Bağlar denirdi. Öküz kara saban devri. 

“Ajdur” denen çubuktan örme sepetlerle taşınırdı üzümler. Ağır olurdu üzüm yükü. Sepetler ikişer yüklenirdi hayvanlara, her biri bir yanda. Denge de olur devrilmezdi o zaman.  Katır gibi kuvvetli hayvanı olan üçüncü sepeti de üstüne koyabilirdi semerin.  “Palan” denir bizde semere. Taşırken ziyan oluyordu yolda. Bağda kazan kuruluyordu o yüzden. Orada kaynatılıyordu pekmez. Tuluklara doldurulup heybenin iki gözüne paylaştırılıp  taşınıyordu o şekilde eve taş, tarakla birlikte. Tekne vazifesi gören oyuk kayamız vardı bağımızda.  Orada çiğnenir,  kaynatılırdı çıkan şıra saatlerce. Başında durur karıştırır köpüğünü alırdık ara ara. 

 

 

 

Özel toprağı olurdu pekmezin, katılırdı kaynama esnasında. Komşu ilçe Çermik’in Kalecik köyünde bulunurdu o da. Kömür ocağı gibi. Geceden eşeğini heybesini alır çıkardı evden akşamın geç saati dönerdi eve o iş için giden.   Paylaşılırdı evler arasında ihtiyaca göre. Yardımlaşma esastı bişme vakti.   Az kişiyle olmazdı  pekmez, pestil işi.. Savan üzerine tahta malayla yayılırdı bulamaç. Ceviz içi, badem, küncü   (susam)  varsa elinden onlar serpilirdi üzerine bulamacın soğumadan.  Bulamazsa da sadesi olurdu o zaman.  İğde dalının dikenlerine saplardık cevizi  kabuklu haliyle, daldırırdık kazana,  asar kurumaya bırakırdık o şekilde. Lezzet içinde lezzet.  İncir sucuğu olurdu ayrıca. Dizilirdi o da ipe batırılırdı kazana, dışı pestil içi incir. Görmedim başka yerde. Tadmayalı yıllar oldu onu da.

 

 

 

Yorucu olduğu kadar da keyifliydi  “bişme zamanı”. Bağda yatardık. Kara lastik ayakkabılarımızı, baş yastığı eder uzanırdık yere. Yıldızları sayar uyurduk gökyüzüne karşı. Kurt ulumaları gelirdi uzaktan. Karşılık verirlerdi ona yakın köylerin köpekleri hemen. 

Sumak, badem, meşe ağaçları da olurdu teveklerin yanı sıra. Payamlıklar, sumaklıklar da olurdu ayrıca bağlardan ayrı.  Onlara  bağlardık hayvanlarımızı. Tüfek de dururdu ayrıca yanımızda, tedbir olarak.  Ateşler yakılırdı komşularda,  av eti kokuları yayılırdı kiminden. Burun hakkı ulaştırıldı yanındakilere. Elli yıl öncesinin işleriydi bütün  bunlar. Yok oldular şimdi.  Bakımsız sahipsiz kaldılar önce,  söküldüler, yakacak oldular daha sonra bağlar.   Hatırası kaldı  geride.

Dağlar ve bağlar, yürek dağlayan guruptan sayılır türkülerimiz arasında. Celal GÜZELSES aklıma gelir hemen, taş plakları onun. “Böyle bağlar, yar başını böyle bağlar” Kaç türküsü vardır böyle içinde “bağların” geçtiği.

El, ev yapımı tatlı türü çeşidi azsa bizde nedeni bağlarımız, onlardan elde ettiklerimizdir. Pestil, kuru üzüm,  sucuk, kesme v.s. kış akşamlarında, yanında ayran  tepside gelirdi önünüze. Kuru dut da olurdu onlar arasında. “Pekmezi”, “pestili” olur, yapardık onu da.  Beğenmez burun bükülür çoğu kez geri götürürdü analar.  Etten pahalı şimdi her birinin kilosu. Gözdeleri kuru yemişçilerin.

***

Hakkı Dayı gelir gözümün önüne bir de o günleri düşündüğümde. Renkli simalarındandı köyün. Şeker hastasıydı. Zayıf düşürmüştü o da bedenini. Üzüm, pekmez vakti sınama manasına geliyordu nefsini onun. Uzak durması gerekiyordu onlardan, biliyordu o da onu. Herkes yiyor o bakıyor. Tembihte bulunuyor bir de üzerine vazife olan olmayan. Aman “uzak dur üzümden pekmezden” diye. Aklına düşürüyorlardı o düşünmese bile. “Opunu copunu”ona has tabir idi. Başka kullananı duymadım köyde.  Sormadık ne manaya geliyor diye, sorsaydık keşke.

Yenik düşüyor nefsine,   “bereketli olsun” diyor önce, pekmez kaynatan komşuya . Verin şu maşrapayı diyor sonra. Daldırıyor kazana  içiyor  kana kana. “Opunu copunu, öleceğiz nasıl olsa, öyle de olsa, böyle de” diyerek.  Bu tip hastaların beslenmelerine dikkat etmeleri halinde daha  uzun yaşadıkları biliniyor bugün. Kabullenmekte, “barışık olmakta hastalığınla” bütün mesele orada.  Severdim rahmetliyi. İlk okuyanıydım köyün. O da severdi beni.“Bu Osman Kara Kelle Mehmet gibi, önce karnında kuruyor, sonra  konuşuyor” demişti benim için.  Bir başkasından duymamıştım bunu. Yadigârıdır ondan kalma. Kullanırım yeri gelir, anarım  rahmetle.  Genç sayılırdı daha köylüm rahmetli olduğunda.

Yasaklar ilgi doğururlar. Sokağa çıkma yasağı  dâhildir buna.  İlacı da severek içmeyiz ama şifa buluruz onunla. Sağlığımız içindir o. Sabır acı, meyvesi tatlıdır demişler atalar. Fırsat bilip ganimete çevirmek de  mümkündür böylesi günleri pek ala.  Mahkûmlar biliriz 12 Eylül döneminden. Üniversite bitirmiş gibi çıktılar o kodesten. “Medres-i Yusufiye”  koydular  adını cezaevinin. Kitaplar okudular kütüphanelere sığmaz. Bala dönüştürdüler zehri. Emekli bir profesörümüz 50 yıl evvel alıp da okuyamadığı kitabı bitirdiğini yazmış. Arayabiliriz de bugünleri ileride. Sebebini değil tabi ki, sonucunu. Neler var daha yapılabilecek. Faydaya dönüştürmek lazım onları…

“Hamdım, piştim, yandım,”  diyor Mevlana.

Pişme zamanı şimdi, yanma işi ondan sonra. “Bizim köyün bişmesiyle” ilgisi  yok tabiki.

Hakkı Dayının da hakkıydı  o pekmezden içmek ama amansız kullandı o hakkı.  Alınacak ders var ondan da.

Sahip olup da kıymetini bilmediklerimizin değerini de hatırlatıyor bize böylesi zamanlar. Var her işte bir hayır.

“Dünyayı görme isteğimden feragat ettim Ya Rab. Mahallemi gezebileyim yeter” diye yazmış birisi.

Bozmayalım  orucumuzu.

Az  kaldı Ramazana. Sonu bayram.

Nasip ederse hem rahim olan, hem rahman.  İçeriden selamlarımızın kabulünü lütfen.

 

Osman ERENALP

Ankara 18 Nisan 2020

Bu haber 1044 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Geçmişini bilmeyen, geleceği anlayamaz....03 Aral?k 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir