Okul, radyo yokken ki halimize bakıyorum.
-İslam’ın şartı, imanın şartı.
-Rabbin kim? Nebin kimin?
-Kimin kulu, kimin ümmetisin?
-Ne zamandan beri Müslümansın?
-Namaz sure ve duaları…
Geleneksel dini öğretiler.
Bunlardı öğrendiklerimiz.
Ortalama her Türk ailesinde olduğu gibi.
İmansız gitmemek için uyumadan önce okunacak dua vardı bir de; Anamın ağzıyla; “Yattım sağıma. Döndüm soluma. Sığındım süphanıma Yatam Allah gaham(kalkmak) inşallah gahmadıysam la İlahe İllallah Muhammeden Resulullah.”
Masallar, bilmeceler, tekerlemeler tabi.
Uzun kış gecelerinin eğlencesi.
***
“Ey bulutlar, bulutlar/Yusuf’u yedi kurtlar.
Ben bir çeşit kuş gördüm/Tepesinden yumurtlar.
***
“Elif'ten Be'ye kadar/ Seyirttim köye kadar.
Köyde bir elma buldum/Yedim öğlene kadar.
Türküleri de unutmamak lazım…
Harput kültürüdür bizimkisi.
“Mendili işle yolla”,
“Kevengin yollarında” gibi türküler.
Başka yerde duymadıklarım da var. Bize ait olanlar. Yeni nesil duymamıştır onları.
“ İme Mırgan yolunda”
(“Mırgan” yaylasıdır bizim oranın)
“Gelini gelini, Kürdün gelini”
“Karadır kara Heser’in daşı”
(Daş dağ yerine kullanılırdı bizde)
Derleyen notaya alan olmayınca unutuldular.
En çok da uzun hava” sever bizim insanımız.
“Baba bugün dağda duman yeri var”
“Nere gidem, kimim var kime gidem”
Celal GÜZELSES var tabi birde.
Taş plaklara okudukları.
Bunlardır aklıma ilk gelenler.
Varını veren utanmaz.
Bunlarla beslenip durduk.
Okula öğretmene kavuştuk, renklendi çeşitlendi öğrendiklerimiz.
“Andımızı”, “İstiklal Marşını” belledik önce.
“Yaslı gittim şen geldim”
“Tuna Nehri akmam diyor” (Osman Paşa Marşı)
“Dağ başını duman almış”
Bunun gibi bir nicesi daha…
İkinci sınıf öğretmenimiz Balıkesirliydi.
Halil Pala. Ege türküleri öğretmişti bize.
“İzmir’in kavakları” o yıllardan kalmıştır kulaklarımda.
Şiir namına bir şey yoktu bizde.
Şairi yoktu köyün.
Av, askerlik, gurbet anıları bunları dinlerdik köy odalarında daha çok.
Mevlit okutulurdu bir de sık sık.
Cenk de olurdu uzun kış gecelerinde.
Unutmamak lazım onu da.
Öğretmen kadar ders kitapları da çok şey katmıştır bize. “Elma ağacı” şiirini çok severdim mesela. Onun etkisi belki de, en çok da elma ağacım var bahçede. O yaş gurubundakine ağaç sevgisi kazandırma adına doğru bir seçim.
***
Yine başladı soğuklar,
Boyuna yağıp duruyor yağmur.
Esiyor rüzgâr acı acı.
Nasıl geçireceksin bu kışı
Elma Ağacı?
***
Milli bayramlarda okuduklarımız elbette.
Günler öncesinden ezber ettiklerimiz.
Vatan, bayrak, Atatürk sevgisi üzerine şiiriler.
Ziya Gökalp’in “Besmele” şiiri de “Alageyik” şiiri ile birlikte o günlerden yer etmiştir zihnimde.
***
“Allah’tır İlk sözümüz
İman dolu özümüz
Uyanırken her sabah
Derim hemen bismillah”
…
****
İlköğretim cağı kişiliğin şekillendiği çağ.
Çocuk beyni boş kap. Ne doldurdun, o dolar.
Boş sayfa... Ne yazdın onu okursun.
Dolanı boşaltmak doldurmaktan zor.
Hatta imkânsız…
Düne göre daha erken doluyor artık o beyinler.
Kontrolsüz ve de gelişigüzel. En kötüsü de o.
Okul-aile o konuda belirleyici değil.
Başka belirleyiciler var, başka hesaplar içindekiler. İçeridekiler dışarıdakiler.
“Çocuklar geleceğimizdir” diyoruz, doğrudur evet. Nasıl görünüyor acaba o gelecek?
Düşünmek gerek…
Çanakkale Savaşı sonrası İngiliz komutanlar; “Bizdeki genç nüfusun nasıl oluyor da bu disiplin bu inanç içinde bu kadar savaşabildikleri sorusuna cevap arıyorlar. “Temiz geçirilen ilk gençlik yılları…”
Ona bağlamışlar sebebini.
Bugün için demek mümkün mü bunu?
Siz verin cevabını…