BAŞTAN PROF.LAR...
“Yaşayınca öğrenir, yaşlanınca anlarız,
Velhasıl işte öyle bir ahmaklarız”
Basri GOCUL
***
Bir öğretmenimizle ortak hocamız, Hüseyin ATAY’I konuşuyoruz.
Şu anısını naklediyor.
İlk dersinde her dediğine itiraz ederdik. Farklı yorumları vardı. Düşünmediğimiz şeyler söylüyordu. Karşı çıkışlar devam edince dedi ki;
“Şimdi profesörsünüz. Mezun olurken öğrenci olacaksınız”. Amma ne cevap.
Bir Hüseyin Atay klasiği…
“Bunlardan öğrenci olmaz”. “Sizi kim gönderdi buraya. Saygılı sınıf isterim” v.s. demiyor. Karşı çıkışları dinliyor. Kendinden emin, cümlesini kuruyor;
“Prof. olarak başladınız. Öğrenci olarak mezun olacaksanız” .
Hocalık farkı işte;
Din öğretimindeki çıkmazlarımızdan en önemlisini dile getiriyor. Bu konu ancak bu kadar çarpıcı ifade edilebilir.
“Öğrenememekteki esas sıkıntı o. İşe kendini Prof. sanarak başlamak…”
Keşke her insan öğrenci olarak işine başlasa. Erken yol alsa çıktığı yolda. Zaman kaybetmese.
“Geç fark etmese taşın sert olduğunu. Suyun insanı boğup, ateşin yaktığını.”
İlahiyat Fakülteleri Kuran kursu değil. İmam Hatip Liseleri de değildir. O tahsili almamışlara da kapıları açıktır. Genel liselerden de öğrenci alırlar. Ezber ettirmek değildir maksat. Din, şekil ve nakilden ibaret görülmez orada. Akıl da katılır işin içine. Kurandaki ilim vurgusunun gereği yapılır.
Dini, bir kazanç kapısı gibi görenlerin hazmedemedikleri de budur. Felsefe-Kelam derslerinin müfredattan kaldırılmak istenmesinin nedeni de odur. Kartondan şeyhlerin, sözde kanaat önderlerinin korkuları da bu yüzdendir. Saltanatlarının sona ereceği korkusu.
Bu kesimin ilahiyatçıları makbul saymamalarının nedeni de bu.
Başın bir tarafta, aklın başka tarafta kalmaması. Herkesin aklını başına alması. Atatürk’ün dediği gibi;
“Dinin cehlin elinden alınarak, ehlin eline verilmesi”.
Şayan-ı dikkattir. İlahiyatçı entelektüellerin birçoğu lise sonrası ilahiyat okuyup akademik kariyer yapanlardır. Dini şekil ve nakilden kurtarmak yolunda önemli katkıları olmuştur. Bu alanda eğitim veren kurumları ezber müesseseleri olmaktan kurtarma yolunda hatırı sayılır pay sahibidirler. Bugün tarihte eşi görülmemiş din istismarı olmaktadır. Gittikçe de kurumsallaşmaktadır. O yüzden o dirayete olan ihtiyaç her günkünden fazladır.
Yiğit düştüğü yerden kalkar. Düşüren onu kaldıramaz. Müşrikler, papazlar, hahamlar da gelip kaldırmayacaklardır. Ne olacaksa fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür İslam âlimleri eliyle olacaktır. Onlar da ilahiyatçılar değilse kimler? İmamı Azam;
“Cahille yaptığım bütün tartışmalardan mağlup ayrıldım” demiştir.
Bugün de tek kitap okumadan dünyasını değiştiren kırk milyonumuz bulunmaktadır. Her biri doğuştan Prof., kırk milyon. Er olmadan general olmak isteyen. Siyasete, sanata, spora, eğitime, yazarlığa, yöneticiliğe öylece başlamış milyonlar. Tabii bunun öğretmen cephesi var bir de. Profesör olarak teslim aldıklarını, öğrenciye dönüştürüp terhis edemeyenler.
Milletçe böyle bir müşkülümüz var işte. Din alanında ve daha pek çok alanda.
Hocan kadarsın âlemde. Bir benzerini yine derste İ.Ethem FIĞLALI demişti bizim sınıfa. O da Ankara İlahiyatta Mezhepler tarihi hocamızdı.
“Halktan bir kısım “ben okumuş olsam. Ne konuşur ne konuşurdum ya” der. Bu çok yanlış. Çok okumuş olsa. Ağzı açılmaz. Çok daha az konuşur. Ne kadar az şey bildiğinin farkına varır” demişti.
Hz Peygamber;
“Dinin en büyük felaketi gerçek bir âlimin ölümüdür” demiştir.
Atay Hoca bugün seksenine merdiven dayamış durumda. Allah ona ve o gibilere sağlıklı, uzun ömürler versin. Versin de böyle hikmetli sözler etsinler hep. Vesile olsunlar bu gibi satırlara.
Selam olsun. Her dem öğrenci olana,
Öyle de kalana...
Nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa…
Osman ERENALP
Ankara/Mart 2015
Bu haber 1778 defa okunmuştur.