Yeni nesil adına üzülüyorum
Muhammed Ali’yi seyretme zevkini tadamadılar. Boks tarihinin bu en güçlü, en renkli, simasına yetişemediler diye.
Onun kaybıyla profesyonel boks sporu varlığının yarısını yitirmiştir bugün.
Bir olimpiyat sonrası din değiştirdi.
Cassius Clay idi. Muhammed Ali oldu. Amatör iken, profesyonel oldu. Dünya ağır sıklet boks şampiyonu oldu. Bütün dünya ondan söz eder oldu, boks sporu yaptığı müddet zarfında.
Öğretmen okulundaydık. Beden eğitimi derslerine önem verilirdi bu okullarda. Kapalı spor salonumuz vardı. Öğretmenlerimiz vardı. Dersleri dolu dolu geçerdi. Bir “bedenler” değil “beyinler” de terbiye edilirdi. Eşofman, spor ayakkabısı daha kaydolurken istenirdi. “Kültürü” de kazandırılmaya çalışılırdı sporun. “spor dosyası” tutturulurdu mesela. Gazetelerin spor sayfalarını tarardık. İşe yarayan yazıları resimleri keser dosyalardık. Ödev notu alırdık onlardan.
Muhammed Ali resimleri onların en kıymetlileriydi. İlk öyle yer etmişti zihnimde. “Zenci”-“beyaz” ayrımına karşı çıkışı. O uğurda gösterdiği duruş. Birleşik Amerika’ya bu konuda tek başına meydan okuyuşu,dünyanın konuştuğu adam yapmıştı onu. Bir dünya ağır sıklet boks şampiyonu bir efsane idi artık o. İslam aleminde ve Türkiye’de de öyleydi. Hep de öyle kaldı son nefesine kadar.
Okula televizyon henüz alınmıştı. Sabahın erken saatinde Foreman’la karşılaşmamsı olacaktı. Sahura kalkar gibi kalkıp yemekhaneyi doldurmuştuk. Sekiz raundun sonunda üç yumrukla rakibinin işini bitirmişti. “Foreman”, “Fraziyer”, “Ken Norton” isimleri ona rakip olabildikleri için hak ettiklerinin üstünde isim yapmışlardır. “Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım” onun sözüdür. Maç esnasında rakibine laf atardı. O yüzden çenesine yumruk aldı. Bir müddet sahalardan uzak kaldı. Raunt aralarında kendi amigoluğunu yapardı.
“Ali.. Ali…” diyerek.
Yaz tatiliydi. Köydeydik. İlçemiz Çüngüş’te iki kahvede Televizyon vardı. Maç yine sabaha karşı olacaktı. Yine geceden kalkıp 7 km lik yolu kat ederek gitmiştik. Maçtan kimsenin haberi yoktu. Kahve kapalıydı. Cemaat sabah namazından çıkınca Camii Kebir imamı Refik Hocaya durumu anlatmıştık. Kahveciye haber salmış açtırmıştı. Oturup birlikte izlemiştik o maçı da.
Unvanlar yitirdi unvanlar geri aldı.
O var iken boksun hep bir numarasıydı.
“Ne oldum” dememeli tabi ki, “ne olacağım” demeli. Her güzel şey gibi onun da sonu vardı. Müddeti doldu. Kenara çekildi. Parkinson illeti ile mücadele etti otuz beş yıl hepsine bedel. Hayata küsmedi. Dünyayı gezdi. Olimpiyat meşaleleri yaktı. Ülkemize de birkaç kez geldi. Titredi, titredi dönüşünü o da yaptı sonunda her canlının yaptığı ve yapacağı yere. “Şüphesiz Biz Allah'tan geldik ve ş
üphesiz dönüşümüz o’nadır.” (Bakara 156)
“Kim derdi ki Ali kemikle etti.
O bir kişi değil, o bir devletti.”
Yine Aliler olacak.
Yine ringlere çıkacaklar.
Bir Muhammed Ali olmayacak ama. Bir daha gelmeyecek o şah-ı merdan.
“Ali çoktur, “şah-ı merdan” bulunmaz”.
Allah taksiratını affetsin...
5 Haziran 2016 Düzce
Bu haber 1359 defa okunmuştur.