“BUCAK- BAYIR, MEVLAM SEN KAYIR”
“Bizde, eğitim sistemi içinde değil de, kırkından sonra ağrıyan yerimize bakılarak öğrenilir vücut organlarının yerleri”.
Hadisi şerifte buyrulmaktadır;
“Müminler birbirini sevmede, merhamet etmede bir vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsızlandığında diğerleri de ıstırap duyarlar”.
Şüphe yok ki o vücutlardan biri de Türk milletidir. “Neren ağrıyorsa canın orası” demişler atalar. Dünyadaki Türk nüfusun tamamına yakını Müslüman’dır. Milletçe bu gibi aynı dine inanmış bir başka millet örneği de yoktur. Tarihçilerin görüşüne göre Müslüman milletler içinde devlet olabilmiş tek millet Türklerdir. İran’ın Türk devlet geleneği üzerine kurulduğunu söylerler. Araplar ise henüz o standarda ulaşabilmiş değildirler. Kabile şuuru hâkimdir onlarda. Bugün de durum değişmiş değildir. Tarihçilerin görüşü budur.
Türklerin bir başka özelliği de, devlet kurup yıkmaktaki birinciliğidir. O yüzden de başları dertten kurtulamamıştır.
Bir diğer yönü de hafızasının zayıf olmasıdır. Çabuk unutur. Böyle bir illetle maluldür.
Geçen asrın son çeyreğine kadar “Türkiye dışında Türk yoktur” denirdi. Var diyen “Irkçı, Turancı” diye damgalanırdı. SSCB dağıldı. Birliğe bağlı ülkeler bağımsızlıklarını ilan edince birden dünyada Türkçe konuşan devlet sayısı beşe çıktı. Türkiye dışında da soydaşlarımızın bulunduğuna öylece vakıf olduk. İrili ufaklı Türk topluluklarını tanıdık onların ardından.
Rum Yunan işbirliğiyle soykırıma maruz bırakıldıklarında Kıbrıs’taki varlığımızın farkına vardık.
Jivkov zulmünden kaçıp bize sığındıklarında Bulgaristan’daki kardeşlerimizi hatırladık.
Irak işgaliyle Kerkük, Yunan zulmüyle Batı Trakya, Ermeni işgaliyle Karabağ Türk’ü gündemimize gelebildi.
Tarih boyu hız kesmeyen Rus zulmüyle Kırım’daki kardeşlerimizi hatırladık. Hayvan vagonlarına doldurulup yurtlarından edilen Ahıska Türklerinin dramını sağ kalanlardan dinledik.
Çin işkencesi ayyuka çıktı da Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin ıstırabına öylece ortak olduk.
“Damarımda Türk kanı var” diyen Afgan komutan, Raşit Dostum bize hatırlattı oradaki varlığımızı.
Batıdan, okyanus ötesinden gelen yüksek basıncıyla estirilen “bahar” rüzgârlarıyla farkına vardık Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta bıraktıklarımızı. Bütün bunlar öğrenmemize yardımcı oldu “bir millet kaç devlet” olduğumuzun. Göremediklerimiz için de zulmün, kıyımın olmasını bekleyeceğiz demek ki. Bir Avrupa’daki varlığımızı unutmadılar ama siyasilerimiz. Seçmen sıfatları bulunuyordu onların çünkü. Hatırlanmak da bir seçim işiydi yani.
Şimdi gündem Bayır Bucak Türkmenleri. Birisi klavye başına geçip yazmış;
“Allah’ım onlara sen görünmeyen askerlerini gönder”. Görünen askerlere sözü yok. Onlardan medet yok belli ki. İş Allaha havale edildi yine her zamanki. Anlaşılan o.
Elçibey merhum henüz Halk Cephesi lideriyken Bakü’de 14 Haziran 1991 günü Türkiye’den giden heyeti kabulünde şunları demişti;
“Dünyada bir Yahudi ölse bunu herkes duyar. Ama Çin’de 100 Türk ölür, hiç kimse bilmez”. O gerçek bugün de değişmiş değil. O yüzden de ne zaman, dünyanın bir yerinde “Türkmen” adı geçse, yüreğimiz yerinden oynar. Başlarına bir hal mi geldi ki? diye. Endişe ederiz geleceklerinden.
Şu aralar revaçta olan Suriye’deki Türkmenlere ait bir atasözü şöyledir;
“Biz namaza durduğumuzda yüzümüzü kıbleye, sırtımızı Türkiye'ye döneriz"
O bölgeden bir Türkmen kocası da şunu diyor;
“Türkmen, Türkmen… Türkmen mi kaldı ki? Gittiler hepsi”.
Daha genç olanı da;
“Bayır Bucak bize ikinci Çanakkale’dir” diyor.
Türk milleti yine bir büyük imtihanla karşı karşıya. Yine Mehmetçik nöbete…
Allah Türk milletini yardımcısı olsun.
Bucak Bayır…
Mevla’m sen onu kayır.
Osman ERENALP
Ankara, Kasım 2015
Bu haber 1624 defa okunmuştur.