| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ARADAKİ BENZERLİK15 Mart 2013, 00:53 ARADAKİ BENZERLİK “Türk Devleti”, “Türk Milleti” karşıtı olmak paydasında saf tutmuşlar için ne ifade eder bilinemese de bir benzetmede bulunmak istedik yinede. Düşündük mü acaba? “devlet-millet” kavramı ile üç öğün önümüze gelen herhangi bir “yemek” arasında bir benzerlik var mı diye? “Patlıcan yemeği” olsun örneğimiz. “Musakka”, “karnıyarık” v.s. Doğradık malzemeyi. Aldık kaba. Kattık yağını, tuzunu, baharatını. Sürdük fırına. Çıkardık. Denebilir mi bu “salça”, ya da “yağ”, ya da “tuz”, ya da “su” yemeğidir diye. Kaba giren patlıcan yemeği olmuştur birlikte. Erimiş ilk özelliğinden de kaybetmiştir hepsi de haliyle. “Devlet” dediğin “millet” dediğin de öyle… Patlıcan değil “çorba” olsun isterse. Mümkün mü içindeki ayırabilmek tastaki çorbadan? Malzemenin biri, ikisi eksik olursa olur mu? Olursa da yavan olur. Bildik tatta olmaz. Çok kaynatırsan dibi tutar. Çok kısarsan çiğ kalır. Fazla karıştırırsan lapaya döner. Ustalık işi tabii bütün bunlar. İyi aşçı yemekle beraber pişer. Bin zahmetle ortaya çıkanın da değerini bilir. Paylaşımda adalete riayet eder. Birine yedirip diğerine baktırmaz. Servisine de bir o kadar özen gösterir. *** “Buna karnımız tok mu?” Çıkaralım mideden. Besteye dökelim. Ruhlara hitap etsin. “Cana şifa, ruha gıda” bir esere can vermek için bir araya gelmiş bir orkestra düşün, bir koro. Sazlar var, nefesli, yaylı, tezeneli, vurmalı. Sesler var, tiz, kalın, bay, bayan. Çıkıp bir saz, bir ses diyebilir mi bu “ benim eserim” diye. Tek ses, tek yürek öylece can buldu çünkü o eser. Disiplini korumak, çatlak, akortsuz sese yer vermemek gerekiyor burada da. Şefin şefliğine kalıyor gerisi. *** “Bu türküyü de mi dinledik?” “Tabloya” dökelim o zaman. Gökkuşağının yedi renginden can bulmuş bir tablo düşün. Ana renk, ara renk, ne nereye yakışır ona göre fırçasını kullanmış eserin sahibi. Doyumsuz seyir zevki renk armonisi çıkarmış ortaya ressam. Ayırabilir misin kırmızıyı, sarıyı, yeşili. Çıkıp da diyebilir mi ki içinden bir renk, “keramet benim” diye. *** “Üstü açık mı kaldı yine de?” Giydirelim. “Elbise” örneği verelim. Kumaş, tela, astar, iplik, düğme elden makineden geçmiş kol, yaka, cep, omuz elbise olmuştur hep birlikte. Biri diyemez ki bu “ giysi benden ibaret” diye. Bedenin ölçüsüne göre, bir ayarda kullanılmış öylece ortaya çıkmıştır o elbise. Terzilik önemli burada da. Kötü terzi iyi kumaşı berbat edebilir. “Ekmeği ekmekçiye pişirt. Bir de fazla ver” demiş atalar. Terzi de “iyi kumaştan” olmalı. *** Az daha ete kemiğe büründürelim. Otuz altı, yetmiş iki buçuk millet olsun isterse. Türkmen, Yörük, Kürt, Laz, Arap, Gürcü, Çerkez, Pomak, Boşnak. Ortak vatanı, ortak cumhuriyetidir tümünün. “Türkiye” sözünün sözlükteki karşılığı şu? “Türklerin yaşadığı coğrafya” Türk mayasıyla şekle sokmuştur Anadolu denen erime kabı nesi varsa. “Ad” yeni doğanlar için aranır dünyanın her yerinde. Türk Milleti yeni doğmadı ki? Veysel’i de okumalı şiir severler şayet varsa böyle bir ozandan haberleri; Muhabbet canda haslardan hastır Avutur Veysel’i şen bir piyestir “Türk” adı dedemden ana mirastır Daha bundan başka adı neyleyim Son mezunlarını 1976 da veren Öğretmen okullarının müzik defterinde“ şöyle bir marşımız vardı. “Vatan Marşı” Adımız andımızdır, yoluna can koyarız. Türk olmayı en büyük Şeref ve şan sayarız” Onu öğrenir, onu öğretirdi Cumhuriyet öğretmeni. O öğretmen de yok şimdilerde. Marş da ayıklandı müfredattan benzerleriyle birlikte. “Marştır, darbe çağrıştırır” diyerek. *** Son örneğimiz olsun bu da. Öğretmenlik yaptığımdan bilirim. Keskin ilçesinin “Barak obası, Cabat obası, Cerit obası, Danacı obası, Konurhacı obası, Hacıali obası” diye köyleri vardır. Boy aşiret adı hepsi de görüldüğü üzere. “Barak”, “Cerit”, “Cabat” boyundan olmayanlar da var tabi aynı köylerde. Demezler ki ama “bu ad altında bu köyde durmayız” diye. “Köy içinde köy olsun” diye. Birlikte yaşar bir nifak gelmez akıllarına. Bilirler ki köy olmaya da, kasaba olmaya yetmezler tek başlarına. Bizim obalarımızdan yana sorun yok görüldüğü gibi. Sorun elin “Obama”larında okyanus ötelerinin. Oralardan buralara uzanan kollarında. “Ayrım” modundakiler iyi düşünmeliler; Küçük derelerde, çaylarda kaybolmak mı? Yoksa nehirlere, ırmaklara karışıp ummanlarla buluşmak mı? Uluslararası bir toplantıda Yahya Kemal’e ülke nüfusu sorulmuş.: -67 milyon cevabını demiş. -Nasıl olur ekselans 17 milyon gözüküyor diye itiraz edilince. -“50 milyon da şehidimiz var” cevabını vermiş. “Şaşı biri iki görür, biz ise ikiyi bir” Aziz pak ruhlarını incitmeyelim şühedanın. Herkesin kulağında küpe olmalı ataların şu sözleri, sonradan bir pişmanlık duymamak için: “Daldaki iki kuştan eldeki bir kuş daha iyidir” “El akıl verir de insana ekmek vermez” “El aklıyla gezen başa bin bir türlü hal gelir” Sağlıcakla kalın. Devletle kalın. Osman ERENALP Bu haber 2298 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |