Milli mücadelede Mehmetçik cephe yolundayken toprak rengi analar yollarına çıkar, elinde avucundakinden verir, onlara dualarda bulunurlarmış. Ananın biri askerin matarasını doldurmak istemiş. Asker de; “Ana dolu… Ana dolu…” diye cevap vermiş. O günden, öylece olmuşuz Anadolu. Böyle anlatmıştı yıllar evvel şimdi sadece siması hatırımda olan Keskinli bir köylü Emmi. İlçenin Kayalak Solaklısı Köyünün öğretmeni idim o zaman. “O öyle değil. Anatolia’yı Anadolu yapmışız” desem ne derdi onu da bilmiyorum. Sormadım da zaten. "Sangaryos"u "Sakarya", "İkonyom”u "Konya" yapan o dil, o gönül öyle münasip görmüş, bize ne demek düşer. Ne diyorsa o…
Sözü buradan Anadolu liselerine getireceğim ama. Bir “üst akıl” bir kararla liselerin adını toptan Anadolu’ya çevirmişti ya. Onun üzerine. Bu konuda dertliyim diyen bilsin ki, ben dertliyim hepinize yeterim. Çok memnunlar belli ki bundan ad koyucular. Devletimizin adı da Anadolu Cumhuriyeti olsun diyenlerden “aferin” almış olmalılar. Okullardan başlandı. Ülke adına da sıra gelir bakarsın kim bilir. Ne ise biz gelelim sadede.
Ad değişti de ne oldu?
“Çirkin güzel olur mu nazarlık takmayınan”. Üniversite sayımız yüz atmışa çıktığında ne olduysa o…
Murat Çobanoğlu merhum anlatmıştı; Çocuk doğmuş, prematüre… Adını koymuşlar Gürbüz... Keşke adla olsa bu iş. Vatandaşın hoşuna gitti ki baştan sesi çıkmadı pek. Ne âla çocuğum Anadolu lisesinde okuyacak dediler. Düşünmediler ki içinde alın teri olmayan başarı başarı değildir diye. Kayıt zamanı yerleştirmeler olduğunda işin vahameti anlaşıldı. Vaveyla da o zaman koptu. Hiç dahlimiz yokken biz dahi zor durumlara düştük. Eş dost gönül koydu. “Bir kayıt işimizi halledemedin” sitemine maruz kaldık.. Sen ne anlatırsan anlat. “Adamı olan yaptırıyor” diyor çıkıyor. Milletçe kronik hastalığımızdır. “Eşeğe güç yetiremez semere yöneliriz”(Tenzih ederek) Diyemiyorsun ki “Elinle ettin. Kime bu sitem” diye.
Mağduriyet bizimkileri de vurdu tabi. Yeğenlerin biri Viranşehir, biri Hilvan, biri Birecik, biri Urfa’da. İl dışı hepsi de. Çüngüş nere.., Urfa nere...? Telefon üstüne telefon. “Buna bir çare…”
Çocuk gittiği yerden arıyor;
“Hilvan’ı istemiyorum. Burası kötü. Vazgeçtim okumaktan. Alın beni...”
Dede panikte... Sınırın ötesine geçirirler diye korkuyor. Haksız değil. İki adım ötesi Suriye. Bölgenin hali malum.
Anne nakil talep ediyor yakın okuldan. Aldığı cevap;
“Ana doluyuz”. “Çok doluyuz çok…” Alacak yerimiz yok. Hele bir yer açılsın biz seni ararız. Evine dönüyor bekliyor çaresiz. Bir kişilik yer boşalır mı diye. Ama nafile. Boşalan sadece ananın gözyaşları.
Dua ediyor olmuyor. Beddua ekliyor istemeden. Bunu reva görenler de yaşasınlar inşallah çektiğimizi “dolu dolu”. Belki anlarlar o zaman. Kaç aile aynı dertten muzdarip. Kaç evde aynı ah…! Günah olarak bir bu yeter bu millete bunu musallat edenlere. Bizden demesi. Yıl yarılandı. Sonuç yok. Yapacak bir şey da yok. Aldığın abdest ürküttüğün kurbağayı değse bari. Fikir vermesi bakımından şu bilgiyi verelim. Geçen yıl İmam Hatiplerin dokuzuncu sınıfında sene kaybedenlerin tümü “üst emirle” Anadolu Lisesi öğrencisi olma hakkı elde ettiler. 100 puanı olanla 450 alan aynı sınıftalar. “Bir dokun bin ah işit” bu durumdakilerden. Başarı cezalandırılıyor. Bu haksızlık” diyorlar üst perdeden ama duyan kim?
Başınızı ağrıttım. Bu hafta telefona verecek cevabım kalmadı. Dert ortağı aradım. O yüzden yazdım.
Çok “doluyum” çok…!
Osman ERENALP
Ankara Kasım 2014
Bu haber 1995 defa okunmuştur.