![]() | |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor Alanı![]() Anamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELER![]() İmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor Alanı![]() Ziyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
SOYDAŞLARIMIZDAN AÇIK MEKTUP VAR![]() 20 Haziran 2025, 23:02 SOYDAŞLARIMIZDAN AÇIK MEKTUP VAR -Sibirya'daki Türk soydaşlarımızın sesine kulak verelim.- Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtuhu, Fikret Süren Bey, Size yürekten teşekkür ederiz. Bu zor zamanlarımızda gösterdiğiniz samimi destek, içten sözleriniz, ilginiz ve kardeşçe sahiplenişiniz bizim için gerçek bir teselli ve güç kaynağı oldu. Allah sizden razı olsun, size sağlık, huzur ve uzun ömür nasip etsin. 2024 yılı Ekim ayından bu yana pek çok resmî kuruma başvurduk: Cumhurbaşkanlığı, İletişim Başkanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Uluslararası Koruma Dairesi, Yabancılar Dairesi, Uluslararası İlişkiler Dairesi, Hukuk Danışmanlığı, Göç Projeleri Uygulama Dairesi, Destek Hizmetleri Dairesi ve ayrıca Türkiye’nin Vietnam Büyükelçiliği’ne. İki kez Devlet Bahçeli Beyefendi’ye yazdık, gazeteci Fulya Öztürk’e ulaşmaya çalıştık, Sultan II. Abdülhamid’in torunu Orhan Osmanoğlu’na başvurduk. Nobel Kimya Ödüllü saygıdeğer Dr. Aziz Sancar’a da yazdık. Sesimizi duyurmak için her yolu denedik. Ama maalesef yazdığımız mektupların çoğu muhtemelen muhataplarına ulaşmadı. Ancak Allah şahidimizdir: Ümitsizliğe kapılmıyoruz. Tüm gücümüzle mücadele etmeye devam ediyoruz. Sadece kendimiz için değil — sayıları bir milyonu bile bulmayan unutulmuş Sibirya Türkleri adına konuşuyor ve hareket ediyoruz. Savaştan sonra Rusya’yı terk eden etnik Ruslar arasında da destek bulamadık. Bunu kırgınlıkla değil, acıyla ve üzüntüyle söylüyoruz: Büyük bir kısmı İslam’a ve Türk kimliğine açıkça düşmanlık besliyor. Yurt dışında bile onlarla eşit olamadık — bizi hep “yabancı” ve “bizden değil” olarak gördüler. Rus göçmenlere yardım eden bazı kuruluşlara başvurduk ama Slav olmadığımız anlaşılınca ya ilgisiz kaldılar ya da kibarca geri çekildiler. Dahası, çoğu İsrail’i destekliyor; bizim Müslüman oluşumuz ve Türk kökenimiz ise onlarda itici bir tepki uyandırıyor. Bu nedenle başından beri dışarıda kaldık — hem Müslüman hem Türk olarak. Rusya’da seferberlik başladığından beri ırkçılık ve şovenizm keskin biçimde arttı. En çok zarar görenler etnik Rus olmayan halklar oldu: Onlar öncelikli olarak askere alınıyor ve cephede en çok kaybı onlar veriyor. Bu sadece bizim düşüncemiz değil — bizzat Rusya Savunma Bakanlığı’nın istatistikleriyle sabit. Birçok şehirde sözde “Rus toplulukları” kuruldu — özünde Nazi Almanya’sı döneminin saldırı birliklerine benzeyen aşırı milliyetçi yapılar. Bu süreçler yalnızca genişlikleriyle değil, toplum nezdinde kabul görmeleriyle de korkutucu. İki yılı aşkındır bir yuva bulamadık. Rusça konuşan kesim arasında bile — inancımız, kökenimiz ve fikirlerimiz yüzünden — destek göremedik. Şimdi belki daha iyi anlaşılır: Gerçekten elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Türk toplumunun dikkatini çekmek ve güçlü bir kamuoyu oluşturmak istiyoruz. Bu nedenle gazetelere, televizyonlara ve diğer medya organlarına açık mektuplar yazarak tüm ülkede güçlü bir bilgi ve vicdan desteği sağlamayı hedefliyoruz. Belki Allah’ın takdiriyle, bizim davamız unutulmuş Sibirya Türkleri için vatandaşlığa uzanan yeni ve kolaylaştırılmış bir yolun ilk kıvılcımı olur. Bu sadece adalet değil, aynı zamanda stratejik bir gerekliliktir. Zira bir ülkenin nüfusunun azalmaması için doğurganlık oranının kadın başına en az 2,1 çocuk olması gerekirken, bugün Türkiye’de bu oran 1,47’ye düşmüştür. Bu, önümüzdeki 10–15 yıl içinde ülke nüfusunun hızla azalmaya başlayacağı anlamına gelir. Öte yandan, Arap, Afgan ve Kürt nüfusu çok daha yüksek doğurganlık oranına sahip. Bu durum uzun vadede Türk milletinin hem sayı hem kültür açısından ikinci plana düşmesine yol açabilir. Türkiye, ister istemez göç alacaktır. Şimdiden bu göçte önceliği kendi tarihî ve kültürel dairesine — büyük Türkistan ailesine — vermelidir. İşte biz, Sibirya Türkleri, bu dairenin bir parçasıyız. Altını çizmek isteriz ki: Biz yalnızca Rusya’ya dönmek istemiyoruz — aynı zamanda hayatımızdan endişe ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde Vietnam’dan İstanbul’a uçarken, uçağın rotasının Rus hava sahasından geçmemesi için endişeyle takipteydik. Zorunlu iniş gibi bir durum yaşansaydı, bu bizim için felaket olurdu. Büyük ihtimalle güvenlik güçleri beni gözaltına alır, sorgular, ardından ya canlı dönülmeyen ceza birliklerine gönderir ya da geçmişte açık çatışmalar yaşadığım bir albay aracılığıyla “kaybettirilirdim”. Bu, hayal ürünü bir korku değil — milliyetçiliğin ve güvenlik güçlerinin keyfîliğinin hüküm sürdüğü bir ortamda gerçek bir tehdittir. Oysa Rusya’da görünüşte düzenli bir hayatımız vardı. Ama bu dış görünüşün altında hep bir yabancılık hissi, sürekli bir gerilim ve günlük hayatta, işte, sağlıkta, eğitimde karşılaştığımız ince ama etkili bir ırkçılık vardı. Sadece Türkiye’de ilk defa “bizden” gibi hissettik. Ata topraklarımızda artık “yabancı” muamelesi görmedik. Burada ilk defa bize dediler ki: “Siz bizim kardeşimizsiniz, yabancı değilsiniz.” Eşim yüksek tahsilli bir insan — teknik bilimler yüksek lisans mezunu, kadastro mühendisi. Türkiye’nin altyapı kalkınmasına ve modernleşmesine gerçek katkılar sunabilir. Biz yük olmak istemiyoruz — bu topraklara faydalı olmak, hizmet etmek ve minnetle yaşamak istiyoruz. 1990’lı yıllardan itibaren Sibirya’da, Türk halklarının yaşadığı bölgelerde faaliyet gösteren Türk liseleri, en prestijli okullar sayılıyordu. Bu liselerde en başarılı, en zeki gençler eğitim aldı. Sadece bilgi değil, Türk bilinci, kardeşlik ruhu ve ortak tarihe saygı da kazandılar. Bu okullar, bir kuşağın Türkçü dünya görüşünün oluşmasında çok büyük rol oynadı. Ama ne yazık ki 2006 yılında, Vladimir Putin’in talimatıyla bu liseler kapatıldı. Sözde “terör bağlantısı” bahanesiyle — ki bu tamamen gerçek dışıdır. Gerçekte Rus yönetimini korkutan şey, Türk kimliğinin uyanış ihtimaliydi. Ağabeyim bu liselerden birinin mezunu. Bu kökler sayesinde İstanbul Üniversitesi’nde eğitimine devam etti. Bu sadece bir örnek ama çok şey anlatıyor: Ailelerimiz öteden beri Türkiye’ye gönülden bağlıydı — sevgiyle, saygıyla ve kardeşlik bilinciyle. Şimdi size açık yüreklilikle en yakın planlarımızı paylaşmak istiyoruz. Şu an Türkiye’de yalnızca üç aylık yasal kalış süremiz bulunmakta ve bu kutsal ülkenin göçmenlik yasalarını asla ihlal etmek istemiyoruz. Bu yüzden bu kısa sürede tüm çabamızı, yasal bir koruma ve kalıcı statü bulmak için ortaya koyacağız. Tüm yasal seçenekleri inceledik ve teknik olarak yalnızca iki yolun olduğunu gördük: Birincisi — geçici (şartlı) uluslararası koruma almak. Ancak bu süreç hem zorlu, hem pahalı, hem de aşırı bürokratik. Ayrıca istatistikler, bu korumanın çoğunlukla Arap ve Suriyeli sığınmacılara verildiğini, Sibirya Türklerinin ise neredeyse hiç değerlendirilmediğini gösteriyor. İkincisi — Türk soylu olarak ikamet izni almak. Fakat uygulamada bu yasa bizim için neredeyse işlemiyor. Zira bu hak öncelikle Uygur, Kırım Tatarı ve Ahıska Türklerine tanınmakta; Sibirya Türkleri ise resmî kategorilere dâhil edilmemiştir. İşte bu yüzden tüm kalbimizle üçüncü, istisnaî bir yol için dua ediyoruz — Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, Cumhurbaşkanımızın anayasal yetkisiyle alabilmek. İlk örnek biz olmak istiyoruz, ardından bizim gibi unutulmuş ama Türkiye’ye kan bağıyla bağlı diğer Türk toplulukları da bu yolda ilerleyebilsin. Bunun için medyadan, gazetecilerden, televizyonculardan, kanaat önderlerinden, etkili şahsiyetlerden ve Türk Dünyasının geleceğine sahip çıkan herkesten manevi ve medyatik destek rica ediyoruz. Ancak onların yardımıyla sesimiz gerçek karar mercilerine ulaşabilir. Fikret SÜREN Eğitimci Yazar Bu haber 510 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı![]() |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |