| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE TARİHTEN BİR ÖRNEK03 ?ubat 2015, 00:30 YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE TARİHTEN BİR ÖRNEK Son günlerde Ulusal ve Mahalli basında, medya kuruluşlarında YARGI ve YARGIÇ’lardan sıkça söz edilmeye başlanmıştır. Özellikle YARGI BAĞIMSIZLIĞI ile ilgili yayın yapan basınımız ÖZGÜR BASIN ve YANDAŞ BASIN diye 2’ye ayrılmış durumda… Paralel yapı tutuklamaları sebebiyle Hâkimler ve Savcılarımız mercek altında… Son günlerde meydana gelen tutuklamalar, salıverilmeler hepimizin gözü önünde ceryan etmiştir. Ben biraz tarihin derinliklerine giderek bazı okuyucularımın da isteği üzerine Osmanlılarda Yargılama konusunu anlatmaya çalışacağım: Osmanlı Devletinde yargı denince akla ilk önce Hâkimler gelirdi. Yargılama görevini yürüten asıl memurlara da Hâkim denirdi. Hâkimin her yönüyle güvenilir olması, görevini yaparken maddi ve manevi baskılardan uzak olması gerekirdi. Yargılamada ikinci derecede görev alan kişilerin başında Naibler gelirdi. Sözlükte Naib; Bir kişinin yerini tutan ve yokluğunda işlerini yürüten kimse anlamına gelir. Naibler; Hakim’in yerine görev yapan kimselerdi. Osmanlılarda bir de Toplu Hakim Sistemi vardı; Kazaskerler, Kassâm-ı umûmî, İstanbul kadısı, yardımcısı, Mekke ve Medine kadıları ve müşavirler bu sistemin içerisindeydi. Osmanlıların adaleti o kadar güçlü idi ki; bütün Hıristiyanlar o dönemlerde Osmanlıların egemenliği altına girebilmek için adeta birbirleriyle yarış etmişlerdi. Bir örnek vermek gerekirse; Ukrayna’da yaşayan Normanlar Rusların baskısından o kadar bıkmışlardı ki kiliselerinin defterine şöyle yazmışlardı: "Ya Rabbi. Osmanlı’nın gücünü kuvvetini artır ki, gelip bizi de kurtarsın... Bize din hürriyeti versin... Can ve mal emniyetimizi sağlasın. Amîn..." Normanlar; 1800 yıllarında Rus zulmünden Amerika’ya kaçmışlar ve yanlarında bu kilise defterini de götürmüşlerdi. Bu gün bu defter adı geçen sayfa açılmış olarak Amerika’nın Utan bölgesindeki bir Norman kilisesinde teşhir edilmektedir. "Yargı" örneğine geçmeden önce bu yargılamayı yapan, yargılanacak olan Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye çağıran “İstanbul Kadısı" hakkında da bilgi verelim. Bu "Kadı" nın adı Hızır Çelebi’ydi. Hızır Çelebi;1407 senesinde doğmuş 1453 senesinde İstanbul’da vefat etmişti. Ülkenin ünlü âlimlerindendi. Fatih Sultan Mehmet’in padişahlığının ilk yıllarında Arabistan’dan gelen bir âlimin ilim ve fen konusunda sorduğu sorulara cevap veremeyen âlimlere kızan Fatih: "Ülkemde bu adama cevap verecek bir ilim adamımız yok mudur?" diye kükremiş kendisine o dönemde Sivrihisar medresesinde görev yapan Hızır Çelebi tavsiye edilmişti. Hızır Çelebi’nin Arabistan’dan gelen ilim adamına verdiği mantıklı cevaplar ve Hızır Çelebi’nin sorduğu sorulara âlimin cevap veremeyişi Fatih’in çok hoşuna gitmiş ve kendisini İstanbul’un Fethinden sonra İstanbul Kadısı ve Belediye Başkanı yapmıştı. Hızır Çelebi, İstanbul Kadısı ve Belediye Başkanı olarak göreve başladıktan bir müddet sonra bir Hıristiyan mimar gelmiş ve Fatih Sultan Mehmet’ten şikâyetçi olduğunu söylemişti. Şikâyetin konusu şuydu: Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’dan daha yüksek kubbeye ve daha üstün mimari hususiyetlere sahip bir cami yaptırmak istemiş, Hıristiyan mimar inşaatın yapımını üslenmişti. Ancak, Hıristiyan oluşu nedeniyle Ayasofya’dan daha yüksek kubbesi olan bir cami yapmak istememiş ve Mısır’dan getirilen mermer sütunların uçlarını kestirmişti. Fatih sütunların kasıtlı olarak kestirildiğini öğrenince çok kızmış ve mimarın elinin kesilmesini emretmişti. Eli kesilen mimar Osmanlı’nın adaletini ölçmek için devrin "Kadı", "Hakim”i olan Hızır Çelebi’ye müracaat ederek şikayette bulunmuştu. Hızır Çelebi olayı incelemiş ve şahitlerle birlikte Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye celp etmişti. Fatih baş köşeye oturmak için yönelmiş fakat Hızır Çelebi: "Oturma Begüm!..." hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzurunda ayakta dur" demişti. Fatih’i ayakta bekletmişti. Mahkeme sonunda Hıristiyan Mimar haklı bulunmuş ve Fatih’in elinin kesilmesine karar verilmişti. Hıristiyan mimar bu adil karar karşısında gözyaşlarını tutamamış, şahadet getirerek Müslüman olmuştu. Fatih Sultan Mehmet Han da ölünceye kadar mimarın iki çocuğu ve hanımıyla birlikte bütün maişetini şahsi servetinden vererek rahat yaşamasını sağlamıştı. Mimar, hanımı ve çocuklarıyla birlikte İslamiyet’in yayılması için ölünceye kadar gayret etmişti. Birkaç gün sonra Hızır Çelebi’yi ziyarete giden Fatih kılıcını göstererek: "Eğer bana bir suçlu gibi değil de bir Padişah gibi muamele etseydin seni şu kılıcımla parçalardım’’ demişti. Hızır Çelebi de paltosunun İki eteğinin altındaki 2 adet aslanı göstererek: " Eğer padişahlığına güvenip, dinin emri olan hükmüne karşı gelseydin seni bu aslanlara parçalatacaktım" demişti. İşte Osmanlılarda yargılama usulleri ve Osmanlılardan bir yargı örneği... Hoşça kalınız. Gazi MERT Bu haber 1786 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |