![]() | ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
Sponsor Alanı![]() Anamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELER![]() İmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor Alanı![]() Ziyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ALAKÖPRÜ EFSANESİ![]() 01 Mart 2025, 02:02 ALAKÖPRÜ EFSANESİ Hânım Hey! İnsan dediğin zamanın farkında olmalı. Bu da tarihe yakın durmakla mümkün. Kaleler, kervansaraylar, kemerler, kentler, ibadethaneler... Köprüler, ille de köprüler. Ayak altında kaldığı için midir nedendir, kimsenin dikkatle bakmadığı köprüler. Bunların hepsi de insanın zamana meydan okuduğu mekânlar. Bu Anamur eskiden bu yana bir yerleşim yeri. Atalarımız Anadolu’ya geldikten kısa süre sonra burayı da fethetmiş. Yolun kıyısındaki Anamur kalesi bugün bile sapasağlam ayakta, Akdeniz’den geçen bütün gemileri gözleyip durur. Kalenin yanındaki hamam, tarihle yaşıt. Ya eski Anamurium? Anamur burnundaki kale surları? Bozyazı’daki Softa kalesi, Paşa belenindeki harabeler, az yukarıdaki Yelbiz kalesi, Maraş’taki ve adadaki harabeler burada çok çok eski uygarlıklar olduğunun delilidir. Anadolu’nun Akdeniz’deki bu en uç noktası neredeyse tarihle yaşıt. Buradaki kaleler, kentler Akdeniz’den gelecek bir tehlikeyi gözler durur. Çünkü eskiden buralara karayolu ile gelmek çok zor. Düşman gelse gelse denizden gelir. Hem denizler karaların başka diyarlara açılan kapısı değil midir? Üretilen ürünler buralardan ülkenin başka yerlerine gemilerle denizden götrülüp başka yerlerden gelen ürünler de buralardan iç bölgelere doğru gitmez mi? Anamur’un toprağı bereketlidir. Kocaçay’ın denize döküldüğü yerde kurulmuş olan bu kent, muz diyarı olarak geçer. Gerçi çilek, yerfıstığı, zeytin, portakal, limon, hatta hurma bile yetişir burada. Ama ille de muz, ille de muz. Çünkü Anadolu’nun en sıcak iklimi ile en verimli toprakları bu kenttedir. Daracık bir alanda, avuç içi kadar bir yer. Üç yanı dağlarla, bir yanı da denizle çevrili. Mersin’e 225, Antalya’ya 265 kilometre. Ama olsun. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel kentidir Anamur. Bu kent, çayın Toros dağlarından getirdiği alüvyonlardan oluşur. Çayın uzunluğu 35 kilometre. Sugözü köyünden çıkar ve Anamur kalesinin yanından sessizce denize dökülür. Sugözü köyünün çevresi sarp yamaçlarla çevrilidir. Kayaların üstünde Yörüklerin yaylaları vardır ki Akpınar’dan Gazipaşa’nın sınırına kadar dizilmiştir. Yaylalar bir uçtan öteki uca ormanla kaplıdır. Çam, ardıç, sedir, göknar, alıç, ahlat, yaban eriği... Göğe direk olacak sedirler ve göknarlar bu yaylalarda yetişir. Yaylalarda ormanların içinde düdenler vardır ki oraya kaynayan suların nereye gittiğini kimsecikler bilmez. Ama bu suların birazı Göksu ırmağına boşalıyorsa da birazı da çaylarla güneye doğru akar. O kayaların üstündeki yaylalara yağan yağmur ve kar sularını bu çay çeker.
Kocaçay’ın vadisinde sular deli akar. Deli akar, çünkü dağlar sarptır. Yağmur çok yağdı mı bu çay da dellenir, yatağına sığmaz olur. Sular bir an önce denize kavuşmak için başını taştan taşa vura vura, yatağın sağını solunu yalaya yalaya koşar durur. Tabii bu zamanlarda çay bir deniz olur, geçit vermez. Anamur-Ermenek yolu, Kocaçay’ı Alaköprü’den geçer. Çünkü Anamur, çayın batısındadır. Ermenek’e gitmek için muhakkak çayı geçmek gerekir. Neden derseniz, çayın batısından Ermenek’e geçmek mümkün değildir. Dağlar sarptır, geçit vermez. Bırakın kervanı, eşek bile gitmez.
İşte bu Alaköprü, Anamur’u Ermenek’e bağlayan yolun üstündedir. 700 yıldır da depremlere, sellere, savaşlara rağmen sapasağlamdır. Bizi onu anlatmaya yönelten de sağlam ve kullanılabilir olmasıdır. İmdi size bu köprünün öyküsünü anlatacağız. Köprü, Anamur’a 17 Kilometre uzaklıkta, Akine ile Bahşiş köyleri arasındadır. Karalarbahşiş köyünden Evciler köyüne doğru doğu-batı yönünde konumlanmıştır. Genişliği 19,65 metre, uzunluğu 54 metredir. Sudan yüksekliği 16 metre civarındadır. 700 yıl, büyük, çok büyük bir zaman dilimi. Bu kadar zamana ne surlar, ne hanlar, ne hamamlar dayanır. Hele bir de köprü gibi sellere, tufanlara, depremlere göğüs germek zorundaysa. Hele bir de doğanın yıkıcı gücü ile bir başınaysa. Bu köprü efsane olmalıdır. Bir zamanlar bu Kocaçay’ın üstünde köprü falan yokmuş. Kış gelip de çay kükredi mi geç geçebilirsen. Ermenek’ten gelenler Evciler yanında kalır, Ermenek’e gidenler Bahşiş’te. Bekle ki yağmur dinsin, çayın suları azıcık azalsın da geçit versin. Birgün Ermenek’ten bu yanlara zengin bir kervan sahibi gelir. Mallarını satıp kervanına sahilden bir şeyler yükleyip Ermenek’e dönecektir. Dönecektir de çayı nasıl geçmeli? Çay kükremiş. Yukarıda taş ağaç ne bulduysa kıyıdaki kayalara çarpa çarpa un ufak ediyor. Çaresiz çayın öfkesinin geçmesini bekler. Bekler beklemesine... Amma bu çayı bir yerden geçmek gerektiğini de bir kenara yazar. Ermenek’e varınca ilk işi bu olur. Paraysa para, imkansa imkan. Adamlarına “Bana en iyi köprü ustasını bulun, emrinde çalışacak kalfalarıyla birlikte gelsin! İşimiz var!” buyurur. Adamlar sağa sola haber salar. Gelenleri ağanın yanına çıkarırlar. Ağanın gözü hiçbirini tutmaz. Nasıl tutsun ki?.. Kendi yöresinde öyle deli akan, önüne geleni yıkıp dağıtan çay mı var? Sonunda Taşkent taraflarından ufak tefek biri gelir. Kendini tanıtır. Adı İsa’dır. Ufak tefektir, çirkincedir, üstü başı dökülür. Ama duruşunda, konuşmasında bambaşka bir hava vardır. Çok konuşmaz. Sözüne inandırmak için yemin üstüne yemin etmez. Öğünmeyi ise hiç sevmez. Kendisi hakkında fazla bir şey söylemediği gibi bilinsin de istemez. Yalnız onda çıplak gözle görülemeyen bir şey vardır. Atalar, “Bir işi yaptıran, yapandan daha usta olmak gerek” der. İş yaptırmak kolay mıdır? Kolay gibi görünür de değildir. Öncelikle ustayı iyi seçeceksiniz. İşini bilecek, işin yapacak. Siz de adamın hasını kalpından ayıracak kadar usta olacaksınız ki iş yaptırdığınız kişiyi iyi seçebilesiniz. Değilse adam sizi yarı yolda koyar. Ağa, iş yapmayı da iş yaptırmayı da bilen biridir. Ona güvenir ve işi söyler. İsa Usta, ustadır. Taşın da kuşun da, suyun da soyun da dilini bilir. Bir bakışta insanın içini okur. Ağa ile birlikte atlarına biner ve Abanoz’a gelirler. Bu Abanoz yaylasının üstünden sağa, Boğuntu yanına saparlar. Bir ardıç ağacının dibine oturur, karşı dağları izlerler. Oradan kıvrıla kıvrıla aşağıya iner, bir Yörük evine konuk olurlar. Zeyrek usta her şeyi merak etmekte, sorular sormakta, gördüğü her şeye dikkatlice bakmaktadır. Gerekirse kalkıp üşenmeden daha yakına varmakta, eliyle yoklamaktadır. Boğuntu’dan Sugözüne geçerler. Bir başkasına konuk olurlar. Bu dağlar adam saklar Hânım! Adamın hası bu dağlarda olur. Adamın hası ki nerede, nasıl karşımıza çıkacak hiç belli olmaz. Bazen birini adam sanırsınız, kalp çıkar. Metelik etmez. Bazen de hiçbir şeye benzetmezsiniz, adam yerine koymazsınız ama konuştukça utanmaya başlarsınız. Adamın hasıdır. Ekmeği yenir, çayı içilir. Sugözü’ndeki kişi, adamın hasıdır. Karınlarını doyurup köpüklü ayranlarla üstünü cilaladıktan sonra bir muhabbet başlar ki sorma! İsa Usta sorar, adam cevap verir; adam cevap verir, İsa Usta sorar. Sabah yaklaşıp tan yeri ağarırken sorular da biter yavaş yavaş. Bir köşeye kıvrılıp uyurlar. Hiçbir sorusu, hiçbir sorunu olmayan insanlar gibi uyurlar. Derin, katıksız, dingin... Kalkarlar. Adam sürüye gitmiştir. Hanımından helallik dileyip yolu ele alırlar. Suyun gözüne varırlar. İsa Usta suya elini daldırır, kayalara bakar. Karşıdaki inleri, yarıkları, döknekleri gözler. Ağaçlara, onlarla konuşur gibi derinden bakar. Oradan karşıya geçerler ve dağın dibinden dibinden, çayı kollayarak aşağıya inerler. İsa Usta zaman zaman atından inmekte, çayın yatağını gözlemektedir. Yataktaki taşlar, kumlar, kayalara takılmış ağaç parçaları... Hiç birini gözden kaçırmaz. Gözleri bazen yataktaki ağılara bazen de karaağaçlara ve çınarlara takılır. Kıyıdaki çınarların birinde ta yukarılarda yosun vardır. Belli ki çay bu kış kükremiş ve su ta oraları yoklamıştır. Çınarın kabuklarının arasına giren toz tomur yosunları beslemiştir. İki adam, çam ağaçlarının kardeş kardeş yaşadığı bu ormanlardan geçip aşağıya düze inerler. İsa Usta denizi görmüş, ama hiç hayret bile etmemiştir. Otlara, ağaçlara, kayalara, suya bakar gibi bakmıştır denize. Ağa bir kez daha hayret eder. Öyle ya! Onca yıl yaylalarda gez, ama denizi görünce hayret etme! “Bu işte bir iş var” diye düşünür. Anamur’da bir handa geceyi geçirdikten sonra geri dönerler. Gene çayın kıyısından kıyısından giderler. Çay düze indikçe yavaşlamakta, gevşemekte ve yayılmaktadır. Gene durudur, gene kıyıyı köşeyi yoklar durur. Ama şimdi olgunlaşmış, akıp akıp durulmuştur. Bu sefer şimdi köprünün olduğu yerden geçip Pınarlar yoluna vururlar. Birşeyi çok gördünüz mü bir çeşit körlük olur sizde. Ağa bu yoldan çok gelip itmiştir ama böyle belalı bir yol olduğunu fark etmemiştir. Yol, derecikleri koyakları geçerek aşar dağı. Amma nasıl aşar? Bazen öyle sarpa vurur ki köpek olsa dili bir karış çıkar. Bazen öyle kapıslardan geçerler ki yüklü bir deve zor geçer. Bazen öyle taşlık olur ki taşlar sipsivri kepir. Yük hayvanı ayağını dikkatlice basmazsa muhakkak yaralanır da sahibini yarı yolda bırakır. Dolanı dolanı Kaş’a Suolmaz’a varırlar. Suolmaz Anamur-Ermenek yolunun zirvesidir. 1650 metredir. Ondan sonra iniş başlar Abanoz’a kadar. Bunlar Suolmaz’ın öte yanındaki çukurda kuyuların başında bir mola verir. Bir ardıç ağacının altında azıklarnı çıkarıp Allah ne verdiyse karıncıklarını doyurur, güzel de bir uyku çekerler. Kalktıklarında İsa Usta’nın dinginliği artmıştır. Ağa, “Ustam gezdin, gördün, kararını verdin mi?” diye sorar. Usta kesin kararını vermiş insanların dinginliği içinde, “evet” anlamında gözlerini yumar. Ondan sonra hiç konuşmazlar, doğruca Ermenek’e varırlar. Ondan sonra ağa Ermenek’in köylerine haber salar. Elinden taş işçiliği gelenler konağa gelir. İsa Usta gelenlere bakar, bazılarını köylerine geri gönderir, bazılarına “biraz eğlen bakalım” der. Seçtiği adamları toplar ve bir kervanla birlikte şimdiki köprünün kurulduğu yere getirir. Adamlar yayadır. Kervanda kazmalar, kürekler, taş kırmak için çekiçler, balyozlar, yeme içme için kap kacak, konaklamak için çadırlar, alaçıklar... Yük taşımak için eşekler, katırlar, develer... Her şey vardır, her şey... Ağa bunlarla birlikte bol para ve bir de kâhya gönderir. Para ile çevre köylerden yiyecek ve içecek alınacaktır. “İsa ustadır” dedik mi, dedik. “Adam sarrafıdır” dedik mi, dedik. “Taşın toprağın, suyun soyun dilinden anlar” dedik mi, onu da dedik. Gelir, köprünün yerine çivileri çakar. Kalfaları onun ne menem bir usta olduğunu gözünden anlamışlardır. Bir dediğini ikiletmezler. Çayın üstüne bir vargel kurulur. İşçiler, kalfalar karınca gibi çalışmaya başlar. İsa Usta işçisinden kalfasına adamları öyle seçmiştir ki çok az konuşulur. Anlaşma daha çok kaşla gözle yapılır. Konuşulursa da ses yükseltilmez. Büyük bir iş yapmanın farkına, zevkine ve keyfine varmıştır herkes. Herkes zamana kafa tuttuğunu bilir. Herkes oraya konan bir taşın yellere, sellere, depremlere rağmen yerinden bir milim kımıldamayacağını düşünür. İşçi kalfasına, kalfa ustasına inanmıştır, güvenmiştir. Köprünün ötegeçedeki ayağı için Kömürlü ve Evciler yanından, beriyakadaki ayağı için Bahşiş yanlarından develerle, katırlarla taşlar getirilir. Taşlar yontulur, biçim verilir ki yerli yerine otursun, dünya durdukça kımıldamasın. Taş deyip de geçmemek lazım. Ustasının elinde bir mücevher olur da güzelliğin doruğuna çıkar. Taş ustası da taşı kuyumcu gibi işler. Taşa gözüyle değil de yüreğiyle bakar. Bazı taşlar yumuşak olur. Çekici yedi mi kül gibi dağılır. Bazı taşlar daha dağda iken dümdüz saylar halindedir. Bazı taşlar zor teslim olur. Dilini bilmezseniz çekiç vuruşlarına bana mısın demez. Torosların taşları kayaları bu türdendir. Ustanın elinde biçimden biçime girer de sevmediği kişilerin elinde bir türlü biçimlenmez. Bir de yapıda taşların bir biriyle uyumlu olması gerekir. Uyumlu olmadı mı hem duvar eğilir, hem de göze batar. Bir yapıdaki taşlar, iyi bir ustanın elinden çıkmışsa ebediyen ezgilenir, nennilenir. Yok, iyi bir ustanın elinden çıkmamışsa bağırır, çığırır, insanların yüzüne tükürür gibi bakar. Er ya da geç intikamını da alır ha! Köprünün yapımı bir yıl mı sürdü, üç beş yıl mı? Orasını bilmem. Kaç yıl sürdüğünün önemi var mı? “Geç olsun da güç olmasın” dememiş mi atalar? Önemli olan, yapılan işin herkesin içine sinmesi. İsa Usta köprüyü teslim edip helalleşir ve bir daha görünmez. Onu karlı dağlarda görenler olur. Kimseyle konuşmaz. Kışın karlı dağda yolunu yitirenler onun tüten dumanını görürler. Çay coştuğunda kükrediğinde o taraflardan bir yerden bir şimşek çakar, çay dinizleşip ığıl ığıl akmaya başlar. Yağmurda yaşta ıslananlar, çayı geçemeyenler olursa yollarına bu ufak tefek, kuruca adam çıkar ve önleri sıra yürüyüp yol gösterir onlara. Yeter ki kalplerini hakka doğru çevirip éEse dedem!” diye çağırsınlar. Anamur’un, Bozyazı’nın Tahtacıları ona inanır. Karlı dağdaki makamını ziyaret ederlermiş eskiden. Mezarı yok da makamı var. Makamı karlı dağın başında bir mağarada. Mağarada iki direk var. İnsanlar direkle mağara duvarının arasından geçebilirlerse kalplerinin temiz olduğuna inanılır. Eğer yüreğiniz temizse ne kadar şişman olursanız olun, geçersiniz. İnsanlık hali, komşunuzla kavga etmişseniz, düşük bir iş yapmışsanız, ne kadar zayıf olursanız olun, direk sizin göğsünüzden bastırır, bir türlü geçirmez. Orası sınanmıştır. “Sınangılı”dır. Eskiden adaklar adanır, ziyaret edilir, kurbanlar kesilirmiş. İsa Usta sınanırmış. Daha doğrusu insanlar kendilerini sınarlarmış. Adına da Iğrese derler. El Açalım Hânım! Gönlümüzden yurt sevgisi, din sevgisi, Allah ve peygamber sevgisi eksik olmasın! Burası dünyanın en güzel yerlerindendir. Ne mutlu bize ki bu yerleri gördük! Ne mutlu bize ki böyle kutlu bir yurt hediye edilmiş bizlere! Koyup göçenlerden Allah razı olsun! Darda kalmayalım! Darda kalanlara üçler, yediler, kırklar yetişip gönüllerini ferahlatsın! Yağmur yağsın, kar yağsın! Sağlık yağsın, varlık yağsın! Allah hepimize böyle güzel eserler yapmayı, eser yapamayanlara da eserlerin kıymetini bilmeyi nasip etsin! Güzel yurdumuz âbât olsun, düşmanları berbat olsun! AMİN Şubat-2025 Hüseyin DENİZ Emekli Edebiyat Öğretmeni Bu haber 495 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı![]() |
||||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |