| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
SÖZCÜKLERİN EVRENİNE YOLCULUK-126 Haziran 2014, 23:43 SÖZCÜKLERİN EVRENİNE YOLCULUK-1 EZGİ Ezgi sözcüğünü ilk anamdan duymuştum. Anacığım kardeşlerimi temizleyip beledikten sonra beşiğe yatırır ve bir yandan beşiği sallarken bir yandan da nenni söylerdi. Tabii bunlar bizim Türkçe ve Edebiyat derslerinde öğrettiğimiz ölçülü uyaklı ninniler ya da müzik derslerinde öğretilen, insanın içini sızlatan metinler değildi. Kendi bestesi olan o an içine doğuvermiş melodilerdi. Bazen de anam bir iş yaparken kendiliğinden nağmeli bir şeyler mırıldanmaya başlardı. Anacığım bu melodilere “ezgi”, yaptığı işe de “ezgilenmek” derdi. Bu durum sanırım köyümüzün bütün kadınlarında vardı. İçeriği ne olursa olsun, yıkanıp emzirilip beşiğe yatırılan bebeler bu sesleri duyar duymaz uykuya geçerlerdi. Sanıyorum annelerle yavruları arasındaki o gizli bağ ana sütüyle, ana kokusuyla, ananın dokunuşlarıyla, bir de bu kökünün ta derinlerde olduğunu sandığım ana sesleriyle kurulurdu. Ben de o seslerle uyuyup uyanmış olmalıyım ki o anlamsız ezgiler her zaman beni heyecanlandırır. Dahası “ezgi” ve “ezgilenmek” gibi halis Türkçe sözcükler varken melodi, yır, müzik, musıkî … gibi sözcükler kullananları hayretle karşılarım. Zamanla yurdumun en güzel türkülerini en yetkili ve en güzel ağızlardan dinledim. Ama hiçbiri anacığımın söylediği ezgiler kadar beni yıkayıp arıtmadı. İçimi sevgiyle ve sevinçle doldurmadı. Ben yaşadığım yörelerin konuşmalarını da anacığımın ezgilerini dinler gibi coşkuyla dinlerim. Kaba saba denen Toroslardaki insanların konuşması bana dünyadaki en ince dillerin şiirlerinden daha ezgili gelir. Doğup büyüdüğüm Mersin, üç yıl boyunca insanlarıyla birlikte okuduğum Muğla-Aydın-Denizli, beş yılımı geçirdiğim Erzurum ve çeyrek yüzyıldır yaşadığım Antalya. Ama sanmayın ki Trakya ağzı, Karadeniz ağzı, Kilis veya Antep ağzı daha az ezgilidir. Buralara bir kez bile ayak basmışsanız, havasını solumuş, suyundan içmişseniz artık o konuşmaların ezgisi yakanızı bırakmaz. Hele bir kız sevmişseniz, birkaç dost edinmişseniz duyduğunuz bir tek sözcük bile sizi uçurur. Ben Anadolu’nun da annemin ezgileri gibi kutsal sesler barındırdığını düşünürüm. Güzel yurdumun kuşlarının ve böceklerinin sesleri, akan sularının sesleri, rüzgârının ağaçların yapraklarında çıkardığı uğultular ve yağmur sesleri… Hepsinin kaynağı anamın ezgilerindedir. Bu ülkede yeller, sular, kuşlar ve böcekler Türkçe konuşur. Sade onlar mı? Bağlama, kaval, sipsi, kaşık, davul ve zurna da… Dilbilimciler insanın çok özel zamanlarında, genellikle duygusal bakımdan yüklendikleri ve taştıkları zamanda anadilleriyle konuşmaya başladıklarını söylerler. Dokuz dil bilen kişiler bile ölüm karşısında, âşık olduklarında, keyifli zamanlarında ana dilleriyle konuşurlar. Böyle zamanlarda en iyi bildikleri dillerden en güzel sözcükleri söylemektense, anadillerinde içlerini dökmeyi yeğlerler. Peki o içli türküleri anlatan sözcük, niçin insanın içini acıtan ezilmek eyleminden türetilmiştir? Çünkü Anadolu insanı her zaman ezilmiştir. Çünkü Anadolu insanının kadını erkeği, aşk acısıyla, yoksulluk acısıyla, gurbet acısıyla ezim ezim ezilmiştir. Çünkü Anadolu insanı düğün yaparken de tasalıdır. Onu anlatan sözcük upuzun bir üzgüdür. Anadolu insanı yaşamın acılarına karşı ezgilere sığınmıştır. Çünkü türkü söyleyerek yaşamı cilalayıp parlatmıştır. Ezgilenen insan yaşamın acılarına karşı en güçlü silahını kuşanır. Ezgi dinleyen kişi, acılarıyla bile çoğalır. Onun içindir sarı sıcakta insanların türkü söylemesi. O sayede İbrahim Tatlıses’i İbrahim Tatlıses yapan iklim oluşmuştur. Güzel yurdumun insanları için bu yurtta yaşanan yaslar da, sevinçler de, aşklar da, coşkular da bir ezgidir. Bitmeyecek ve bitmesi istenmeyen bir ezgi. Onun için bazı kişiler kız çocuklarının adını “EZGİ” koyuyorlar. Hayır, onlar çocuklarının yaşamın dişlileri arasında hırpalanmasını asla istemiş olamazlar. Öyleyse?.. Onlar çocuklarının yaşamının bu memleketin türküleri gibi duru, memleketin oyunları gibi katıksız ve tertemiz olmasını istedikleri için çocuklarına bu adı veriyorlar. SOMSÖZ: HAYATIN EZGİLERİNE KARŞI EN BÜYÜK SIĞINAK, EZGİLERDİR.
Hüseyin DENİZ Bu haber 1887 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |