![]() | ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
Sponsor Alanı![]() Anamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELER![]() İmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor Alanı![]() Ziyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
GÖRMELİ EFSANESİ![]() 17 ?ubat 2025, 23:31 GÖRMELİ EFSANESİ EDEM EDEM; Çoğu insan yaşadığı zamanı anlatır. Ne kadar yaşadın diye sorarsanız doğduğu zamanı söyler size. Hâlbuki yaşamak bu değildir. İnsanoğlu görmezse, gönül gözü açık değilse ne kadar yaşasa boş. “El elden üstün; ta arşa kadar” demiş atalar. Hep öyledir. Senin yıllarca yaşayıp hiç aklına getirmediğin bir şeyi bir yeni yetme becerir. Öyle bir becerir ki dındırır. İnsan dediğin yaşamalı değil, görmelidir. Amma gönül gözüyle görmek gerek. Görmenin yerini hiçbir şey tutmaz. Ne yaşamak, ne okumak, ne duymak… ille de görmeli insan. Görmeli deyince Göksu ırmağının üstünde Ermenek ile Anamur’u bağlayan bir köprü var: Adı Görmeli. Şimdi baraj altında kalan bu köprü iki kayanın arasına kurulmuştur. Göksu akar altından. Sulara öyle yüksekten bakar ki insanın başı döner. Göksu orada delirir. Başını taşlara kayalara vura vura, köpüre köpüre akar. Ta Hadim’den çıkar da dolanı dolanı gelir, buradan aşağılara geçip gider. Denizi sever, denizi arar zahir.
Sudur, nereden sızıp nereden kaynayacağı belli olmaz. Torosların tepelerine yağan kar ve yağmurların suları bazen obruklara dolar gürül gürül, bazen de sessizce sızar toprağa. Sonra hiç ummadık bir yerden fışkırır. Çağlayarak iner kayalardan. Buz gibi, dupduru… Ta aşağılarda bir yerlerde can olur, bereket olur. İnanmazsanız Ermeneğin karşısındaki Zeyve köyünden çıkan suya bakın! Ama Göksu öyle değil. Toroslardan aşağı gürül gürül iner de suladığı topraklar pek geniş değildir. Dağlardan aldığı suların hepsini de denize boşaltır neredeyse. Deliliği biraz da ondandır. Şimdi baraj yapıldı gerçi. Köprü barajın altında kaldı. Çünkü baraj suların en deli aktığı, vadinin en dar yerine yapıldı. Görseniz dilinizi yutarsınız. Binlerce dönüm genişliğinde bir su denizi. Barajın iki yanı yeşillik. Ormanın yeşili ile suyun yeşili iç içe geçmiş. Biz dönelim hikayemize... Vakt u zamanında Karamanoğullarından bir beyin oğlu atıyla Karaman’dan çıkmış. Av avlayıp kuş kuşlayarak önce Ermenek’e, sonra da Anamur taraflarına geçmiş. Mevsim yaz olmalı ki ırmağı atıyla kolayca geçmiş. Yazın sahilde yaşamak belalıdır. Sıcak bir yandan, sivrisinek bir yandan insanı yer bitirir. Yörük’ün bir gözü onun için ala baharda yaylaya bakar. Mart Nisan demez yaylanın yolu tutulur. Yiyip içerek konup göçerek, mor sümbüllü dağlara çıkılır. Dağlarda kışın hükmü geçmez olmuştur. Güneş gören yakalarda kar çekilmiş, üçgüller, çiğdemler, gelincikler, papatyalar, ille de mor çiçekli yoncalar çiçek açmıştır. Arılar, kelebekler, kuşlar... Tüm doğa kıpır kıpır. Beyzade Akpınar’a varır. Atından iner. İki kız oluktan su doldurmaktadır. Bekler. Suyu dolduran kızların gücü tulukları katıra yüklemeye yetmez. İki yanlarına bakınırlar. O atlıdan başka kimsecikler yoktur. Küçük kız “Ede, der, sana zahmet şu tuluklara bir el atıver de katıra yükleyelim.” Beyoğlu da bey oğludur hani... Kibir yoktur. Tulukları kucaklar ve katırın dengine kaldırır. Sarıp sarmalarlar. “Bacılar der, nereden gelip nereye gidersiz? Küçük olanı çalı (Bozyazı’da büyük ormanlara “çal” denir) gösterir. “Te şu dağın dibindeki yerde ormanda çalışırız.” Eliyle Sudeliği taraflarında bir yeri göstermektedir. Ama sesi tatlıdır. Beyoğlunun gözlerine dikçe bakar. Beyoğlunun yüreğinde bir gümbürtü kopar. O gözlerden bu yüreğe bir şeyler akmış, kızın sesi ta gönlüne yürümüştür. Kız küçüktür, daha yeni yetmedir, ama boylu bosludur. Beyoğlu o sesi tekrar duymak ister. “Siz kimlerdensiniz, adınız nedir?” diye sorar. Küçük kız, “Benim adım Elif, abamın adı Eşe… Tahtacı Türkmenlerindenik. ” der. Der de gözlerini yere eğer. Abası hiç konuşmamıştır. Her ikisi de eski Türk giysileriyle donanmıştır. Başta oya, üstünde çeki, sırtında entere, ayaklarda sahtiyandan yapılmış yumuşak edikler. Belde her ihtimale karşı bağacak denen rengarenk ipliklerden dokunmuş, ucu püsküllü ip. Sesi, konuşması… Türkçe onun dilinde bir türküdür. Gökteki bulut, yerdeki yeldir efil efil esen… Beyoğlu aradığını nerede bulacağını öğrenmiştir. “Haydi size güle güle!..” der, atına binip doldurur. Soy attır. Bir şeyler sezinler ve oradan genişçe bir yay çizerek Çandır alanına doğru yatırır. Oğlan kendinde mi? Değil. Atı serbest bırakınca at kendiliğinden Görmeli köprüsünün olduğu yere gelir, kayanın ucunda durur. Karşı taraf yakın olmayı yakındır ama ırmak kayaların arasından delirip köpürerek akmaktadır. Irmağın böyle deli deli aktığını ilk kez görmüştür beyin oğlu. “Ah! Der, Şuracıkta bir köprü olsaydı. Karşıya kuş gibi geçiverirdim.” Beyoğlu, Elif kızı aldı mı almadı mı bilmiyoruz. Ama biz onun atının gelip durduğu yerde kurulmuş olan Görmeli köprüsünün öyküsünü anlatalım: Göksu ırmağının aşağısında “Gezende” adlı bir köprü daha var. Efsaneye göre bir usta o köprüyü yapmaktadır. Bir de çırağı vardır. Usta tabii çırağı küçümser. Ama çırak da Hak’tan vergilidir ha. Ustasının kendini pek ciddiye almadığının farkındadır. Kendini ispat etmek ister. Akşam iş bitip ortalıktan el ayak çekilince alır çekicini malasını bu Görmeli köprüsünün olduğu yere gelir. Geç vakitlere kadar çalışır. Sonra döner, sabahtan akşama kadar da ustasının yanında çalışır. Usta Gezende köprüsünü bitirir. Yaptığı işten gurur duymaktadır. Köprünün üstünden bir öte yakaya geçer, bir beri yakaya. Bir yandan da mırıldanır: “Bu köprüyü gezmeli… Bu köprüyü gezmeli…” Çırak da kendi yaptığı köprüyü bitirmiştir. Ustasına, “Ustam, der, yukarıda ben de bir köprü yaptım… Bir bakar mısın?” Usta ile birlikte yola düşerler. Gelirler Görmeli köprüsünün yanına. Usta bakar ki ne baksın? Kendi yaptığı köprü onun yanında çocuk oyuncağıdır. Kesme taştan yapılmış olan köprü ırmağın iki yakasındaki karşılıklı iki kayaya tutturulmuştur. Boyu 21 metre, eni 6 metre, yerden yüksekliği 28 metredir. At nalı şeklinde iki gözü vardır. Sadece sağlam değil, güzeldir de. Usta köprüden geçip ırmağın öte geçesine birkaç kere gider gelir, gider gelir. Bir yandan da mırıldanır: Bu köprüyü herkes Görmeli! Bu köprüyü herkes Görmeli! Ama serde biraz çiğlik vardır. “Ben aksakallı usta olayım, sen yeni yetme bir çırak. Sonra da senin yaptığın köprü benim yaptığımdan daha güzel, daha sağlam olsun ha!..” Kıskanır çırağı. Kafasında tilkiler dolanmaya başlar. “Ne yapsam da bu çırağı bitirsem?” diye düşünmeye varır. Varır da ne yapacak? Köprünün ortasında bir delik vardır. Ufak bir delik. Taştan yapılan binalarda da vardır öyle delikler… “Doma deliği” denen bu delikler, taşlar soğuyup büzülünce yapı çatlamasın diyedir. Eskiler bugün genleşme dediğimiz sırrı ta o zamanlarda çözmüşler ve önlem almışlardır. Çırağı yanına çağırır ve o deliği gösterip, “Bu delik de neyin nesi?” diye sorar. Kaderden kaçılmaz ki edem… Çırak deliğe bakmak için köprünün yanına doğru eğilir. Usta zaten tuzağını kurmuştur: Çırağa bir tekme vurup köprüden aşağıya atacak, sonra da “Düştü!” diyecektir. Tekmeyi vurur vurmasına da çırak köprüden aşağıya teker meker yuvarlanmak yerine bir güvercin olur ve uçar gider. Derler ki, “Her aşıkın bir ahı vardır.” Usta da anlar yaptığı yanlışı. Allah’ın nice köprüler kuracak, nice konaklar yapacak bir kulunu bir kıskançlık sırasında bitirmiştir. Töbe… Bitirmiş değildir. O çırak var ya o çırak, Görmeli köprüsü ile dünya durdukça yaşamayı hakketmiştir. Öyle ya!.. Kimi birçok şey yapar, ama sıradan yaşadığı, sıradan şeyler ürettiği için adını anmaya değmez de kimileri bir tek şey yapar, pir tek dünya durdukça durur. Çırağın adı yok. Ama kendi dünyada döner durur. Güzel işler yapanlar öyledir. Kendileri gitse de işleri kalır yadigâr... Ne demiş şair? “Sözün özü her güzel şey şiirdir, Güzeli arayan her kişi şair; Çirkinlik insana en büyük kirdir, Yarına sadece güzellik kalır.” El açalım Edem! Güzel şeyler üretenler dünya durdukça durur, kötülükler de gider kötüleri bulur. Tanrım bizi güzel şeyler yapanlardan, güzel şeyler yapamayanları da güzel şeylerin değerini bilenlerden eylesin! Dünyamıza güzellikler ve hoşluklar yağsın. Güzeller ve güzellikler beri, çirkinler ve çirkinlikler geri dursun! AMİN! 15 Şubat 2025 Hüseyin DENİZ Emekli Edebiyat Öğretmeni Bu haber 347 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı![]() |
||||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |