| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
MOSTARI GÖRMEK02 Temmuz 2016, 13:29
MOSTARI GÖRMEK Biletler alındı aylar önceden, bütçelerimize kolaylık olsun diye. Buluştuk yine yaş almış öğretmenler Kaş Turizm de Şengül öğretmen öncülüğünde. Gazipaşa Hava Limanına doğru çıktık yola. Yine bir gezi ve buluşma heyecanı ile düştük yola. Çocukluğumuz da gökyüzünde uçağı görünce acaba içinde kim var diye merak eder bir gün bineceğimiz aklımızın ucundan geçmezdi. Ama şimdi otobüse biner gibi uçağa biniyoruz. Tabi ki bu düşünüş altmış atmış beş yıl önceydi. İki hava limanımız vardı, ancak resmi erkân ve Türkiye’nin zengin tabakası binebilirdi. Gazipaşa’dan Atatürk Hava Limanı’na vasıl olmak üzere uçtuk. Atatürk Hava limanın da rehberimiz Gökhan Güncel bizleri karşıladı. Genç yaşlılar sağlıkla bir araya gelmenin sevinci ile selamlaştılar, kucaklaştılar. Ağrılarını, hastalıklarını buluşmanın enerjisi ile unuttular. Sohbetler, iltifatlar, özlem gidermelerle zaman çabuk geçti. Bilet ve bagaj işlemlerinden sonra uçağımız hazır. BELGRAT’A ulaşmak üzere havalandık. Bazılarımız ilk defa yurt dışına çıkıyordu belki, Doğu Karadeniz gezimizde Batum’a geçmiştik ama bu başka bir heyecan. Atalarımızın fethedip beş altı asır egemenliklerini sürdürdükleri toprakları, kalan eserleri daha doğrusu Osmanlı’nın ayak izlerini, merak ettiğimiz birçok şeyi yerinde görecektik.
Belgrat Sırbistan’ın başşehri. Buraya vizesiz giriş yapılıyor. Bir saat on beş dakikalık bir yol süresi olunca yorgunluk söz konusu değil. Onun için Türk’lerin tatil için tercihleri sıklıkla burası oluyor. Nikola Teasla Hava Limanı’na indik. Merkeze 20 km. Sırbistan’ın para birimi dinar. İstanbul ve Atina’dan sonra en gelişmiş eski bir yerleşim yeri. Güneydoğu Avrupa’da Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuştur Nehir şehri ikiye bölmüştür. Stari Grad eski Nova Grad yeni olmak üzere. Zengin tarihi, mimarisi, renkli sokakları ve bilhassa Türk turistlere sıcak davranan insanları ile görülmeye değer bir şehir. Türkçe karşılığı: Beyaz Şehir olan Belgrat’ın doğal ve tarihi güzellikleri ilk görüşte bizleri büyüledi. Tarihi 1. yüzyıla dayanır. Balkan şehirleri arasında en gelişmişidir. Zemun turistik bölgesi balık lokantaları ile meşhurdur. Belgrat Kalesi; Fatih Sultan Mehmet uğruna yaralanmış, almak Kanuni Sultan Süleyman’a nasip olmuştur. Osmanlı’dan izler taşıyan Belgrad’da Sokullu Mehmet Paşa çeşmesi, İstanbul Kapısı, Kale Meydan’ı, Belgrat Galibi Heykeli, Askeri Müze, Nebojsa Kulesi, Bayraklı Cami, Çukur çeşme ve dükkânları ile ünlü Mihailova Caddesi alışveriş için en uygun cadde. Bunların birçoğunu gördük, meşhur caddesini gezdik. İsteyenler alış verişlerini yaptılar. Meşhur şairlerinden Karacic’in heykelini de gördük.. Rehberlerimizden Maya kırık Türkçesi ile bilgiler verdi. Bu bilgiler arasında Kaddafi Belgrad’a develerle gelmiş ve develeri Sırbistan’a hediye etmiş. Belgrad’da Halk Bank’ı görünce kendimizi memlekette hissettik. Türk’lere ait iş yerlerinden bir de Şişe Cam fabrikasının bize ait olmasından gurur duyduk. Belgrat parkları ve yemyeşil manzarasıyla hep zihnimizde yer alacaktır. Belgrad’da Otel’ de konakladıktan sonra BOSNA’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca çay, kahve molalarımız eğlenceli ve dinlendirici idi. Hepimiz birbirimize o kısa sürede kardeşçe, hiç bir menfaat beklemeden öyle bir sevgi bağıyla bağlanıyoruz ki; birimizin derdi, sevinci, hepimizi etkiliyor. Böyle olunca da gezimizin zevkine doyulmuyor. Anneler gününü gezide kutladık. Yakınlarımızdan uzakta, gurbette gün daha da önem kazandı. Gelen mesajlar, yavrularımızın, dostlarımızın, yeğenlerimizin kutlamaları; yeşil yaprakların üzerine düşen su damlaları gibi yüreklerimizi serinletti. Saraybosna Dinar Alpleri ile çevrili Miljacka Nehrinin çevresinde kurulmuş Bosna Hersek’in başşehridir ve en büyük kenttir. Çeşitli dinleri barındıran bir şehir. Onun için Avrupa’nın Kudüs’ü diye olarak anılırmış. Müslümanlık, Ortadoks, Katolik, Musevilik. Bu dinler asırlar boyu bir arada barış içinde yaşamışlardır.2 asır boyunca Balkanların kültür başkenti olmuştur. 1. Dünya Savaşı’nın çıktığı yerdir.1914 de Avusturya – Macaristan Veliaht’ı Arşidük Franz Ferdinant bir Sırp tarafından öldürülmüş ve bunun üzerine savaş başlamıştır. Franz Ferdinant’tın öldürüldüğü Latin Köprüsü ve Eski Kütüphane’yi gördük. 1992 de Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasında yıkıcı, rehberin anlattıklarına göre bir o kadar da acı verici savaşlar yapmışlardır. Bu savaş sırasında abluka altında kalan Saraybosna’da UMUT TÜNELİ diye bir tünel açılarak dışarıyla bağlantı kurulmuş. Rehberden bunları dinlerken çok etkilendik ve savaşın ne kadar kötü, yıkıcı olduğu beynimize kazındı sanki. Kurşun izleri olan evler ve daha önemlisi bombalanmış bakanlık binaları, ibret alınması, saldırganların gaddarlığını gezip görenlerin değerlendirmeleri için onarılmamış. Umut Tünel’ini gezip gördük. Tünel 800 m uzunluğunda, 1m yükseklik ve 1,5 m genişliğinde. Yaşayan halkın boy ortalaması 190. O tünelden gıda, silah ve halkın ihtiyaçları sıkıntılı bir şekilde taşınmış ve yaşam sağlanmaya çalışılmış. Yürüyerek panoramik bir şehir turu yaptık. Katolik Katedrali, meşhur Baş Çarşı, Sinagog, Hüsrev Bey, Ferhadiye camileri ve Moriç Han ( Osmanlı Hanı) görülmüş, şehrin dinsel kozmopolit yapısı izlenmiştir. Baş Çarşıda Sebilden su içtik. Resimler çektirdik, çektik. Batı tarzı binalar da dikkatimizi çekti. Su kaynakları parkı doğanın belkide o yöreye bahşettiği nadir güzelliklerden biriydi. 33 kaynak, sağın solun çağıl çağıl akan sular ve sayısız ağaç çeşitleri ile süslenmiş, yeşile doyulan, renk renk çiçeklerle bezenmiş, ördeklerle renklendirilmiş, insanın ruhunu mest eden şahane bir manzara. Parktan çıkınca kendimizi cennete girip çıkmış gibi hissettik. Sarajevo (Bosnalılar’ın tabiri) da güzel bir gün geçirdik. Otelimizde dinlendik ve MOSTAR’a doğru yola çıktık. Uzunca bir yolculuktu ama: kabiliyetli ( yetenekli ) arkadaşlarımız sayesinde sıkılmanın yerini neşeli ve hoş vakit geçirerek uzun yolu kısaltmayı bildik. Bilhassa Zekiye Özdeş öğretmenimizin şiirleriyle, diğer arkadaşlarımızın fıkra ve anılarıyla, rehberimizin verdiği bilgilerle. Mostar Neretva Nehri’nin iki tarafında kurulmuştur. İki tarafı bağlayan Mostar Köprüsü. Mostar Köprüsü adını Osmanlı zamanında köprüyü koruyan ve köprünün iki yanında bulunan Mostari ( köprü bekçiler ) kulelerinden almıştır.1566 da Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından yapılmış tarih ifade eden bir eserdir. 1992 yılında Hırvat topçu ateşi ile yıkılan köprü, daha sonra 2004 te Türkiye’ninde yardımı ile orijinal malzemesi ve dönemin inşaat teknolojisiyle yeniden yapılmış, Unesko Dünya Mirası listesine alınmıştır.
Bosna Savaşı esnasında Osmanlı yadigarı Mostar Köprüsü’nün bulunduğu Mostar şehrinde Hırvat komutanla görüşen Aliye İzzetbegoviç’e, komutan, tehdit havasında dağın tepesine dikilen devasa haçı gösterdi ve bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi dedi, manalı bir soru sordu. Aliye İzzetbegoviç’de akşam olsunda görelim dedi. Akşam karanlığında komutanı dışarı davet edip şahadet parmağı ile haçın tam üstündeki hilali ve yıldızları gösterir ve sizin onları indirmeye gücünüz yeter mi? der. Onlar da gökyüzünde olduğu müddetçe biz varlığımızı sürdüreceğiz diyerek komutanı cevaplar. Mostar şenlikleri kapsamında; Mostarlı gençler köprüden nehre atlayarak kızlara kendilerini beğendirirlermiş. Mostar yemyeşil ve tarih kokan görünümü ile bizleri büyüledi. Neretva Nehrinin kenarında mis gibi çiçek kokuları arasında nefis taze balık yemekte başka bir güzellikti. Kuş sesleriyle uyanabildiğimiz yine meyve bahçeleri içinde bir otelde yorgunluğumuzu attık. POÇİTEL’e doğru yola çıktık Poçitel Osmanlı’nın Bosna da ilk fetettiği yer. 5. Asır Osmanlı hâkimiyetinde yaşamış yeşillikler arasında bir Osmanlı köyü. Osmanlı’lardan kalma birçok tarihi eseri görmek mümkün. Çocukların bile Türkçe konuştuğu otantik bir Osmanlı Köyü. TREBİNJE kentinde konakladık. Adriyatik sahilinde Karadağ’dadır. Dağların arasında kurulmuş doğası ve tarihiyle insanları etkileyen küçük bir yerleşim yeri. Trebinje de konakladıktan sonra Adriyatik sahilinde olağanüstü bir otobüs yolculuğu ile manzarası ruhları rahatlatan tabiat güzelliklerine doyarak KOTOR’ vasıl olduk. Kotor doğası ile bizleri büyüledi. Eski Şehir, Aziz Tripun, Nikola Kilisesi ve Saat Kulesi’ni gezdik. Budva’yaya doğru yola çıktık. Budva Avrupa’nın güneydoğusunda Balkanların batısında yer alan Sırbistan’dan ayrılmış dünyanın en genç devleti. Avrupa sosyetesinin tatil için en çok tercih ettiği bir yer. Sveti Stefan Adasında fotoğraflar çektik ve Ulcjin de konakladık.
İskodra’dan geçerek Balkanların dağlık ülkesi Arnavutluk’un başşehri Tiran’a ulaştık. Yine rehberimiz Seyhan Selim bizleri bilgilendirmeye yol boyunca devam etti. Arnavutluk 40 yıl Enver Hoca’nın diktatörlüğünü yaşamış. Arnavutluk’tada tarihi ve kültürel yerleri gördükten sonra Elbasan’dan Dıraç’a ve Ohrid’e ulaştık. OHRİD, Ohri Gölünün kenarında bir Makedonya şehri. Turizm kentidir. Ohrid de panoramik bir yürüyüşle alışverişler yapıldı, resimler çekildi. Eski Osmanlı evlerinin Kastamonu evlerine benzediğini gözlemledik. Tekne turu yaptık, yine resimler çekildi, alışverişler yapıldı. Ohrid’in güzelliği bizleri bayağı büyüledi. Günün yorgunluğunu akşam otelimizde Makedonya taverna gecesi, yerel tatlar, müzikler, folklor gösterileriyle Makedon kültürünü yakından tanıma fırsatını yakaladık. Aynı zamanda gala yemeğimizi yemiş olduk. Rahat yatakları olan otel de rahat bir gecenin sabahı kahvaltı edip Makedonya’nın tarih ve kültür Cennet’i MANASTIR’a doğru yola çıktık. Yolculuklarımız neşe içinde, Türk Sanat müziği, şiirler, şarkılar, fıkralar, anılar ve rehberimizin verdiği yöreyi tanıtıcı bilgiler. Derken Manastıra ulaştık. Memlekete yaklaşmanın mutluluğu ile Manastır’ı gezmeye koyulduk. Burada daha fazla Osmanlı eserlerine rastlamak dolayısıyla tarihi yakınlık bizlere ayrı bir haz ve zevk verdi. Ulu Önder Atatürk’ün mezun olduğu İdadi’yi (askeri lise) ve Atatürk Müzesini gezdik. Mustafa Kemal Atatürk’e âşık olan Eleni Krinta Hanımın evini gördük. Atatürk de Eleniy’i seviyor ama Eleni’nin babası dini ve kültürel farklılıktan dolayı vermiyor. Eleni Mustafa Kemal Atatürk’e bir mektup yazıyor. Mektubu okuduk. Bu aşk hikâyesi Balkanların Romeo Julieti olarak nitelendiriliyor. Bu aşk hikâyesi turistik atraksiyona da dönüşmüş durumda. Manastır’ın ortasındaki çeşmeden su içtik. Tabi ( Manastırın ortasında var bir çeşme ) şarkısını anımsadık. Üsküplü Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın annesinin mezarını ziyaret ettik. Yahya Kemal Beyatlı’nı Akıncılar şiirini hatırladım. Öğretmenim ezberletmişti. “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi ‘İlerle, Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.” Elveda Rumeli dizisinin çevrildiği sokağı gezdik. Çok sayıda Türkçe konuşana rastladık. Üsküp de birçok tarihi ve kültürel yerleri gezip gördük. Bol bol Osmanlı eserlerini görme şansımız oldu. İşte Adana Kız İlk öğretmen okulu mezunları emekli öğretmenler her yıl ‘50 inci yıl buluşması’, adındaki buluşmalarını Balkanlar gezisi ile Mayıs 2016 da gerçekleştirdiler. Gezimizin, birlikteliğimizin değerlendirmesini Meliha ve Şengün öğretmenlerimiz yaptılar. Katılan arkadaşlara teşekkür ederek sağlıkla 2017 de buluşma dileklerinde bulundular. Bende 2017 de tabiatın canlandığı bahar da; sağlıklı olarak buluşmak, görüşmek dilek ve temennilerimle tüm arkadaşlarıma mutluluklar, sevgiler. Fatma ÖZDENİZ Bu haber 2016 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |