| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
MUTLULUK DÜŞÜNCEMİZDE13 Nisan 2014, 01:24 MUTLULUK DÜŞÜNCEMİZDE Öyle duygularla bezeliyim ki, bazen çelişkiye düşüyor, insanları anlamakta zorluk çekiyorum. Herkes birbirine karşı. Hep benim dediğim doğru havasındayız, karşımızdakini dinleme gibi bir zahmete katlanmıyoruz. Hâlbuki dinleme sabrını bir gösterebilsek birbirimizi daha iyi anlayacağız. Her kim olursa olsun karşısındakinin aleyhinde. Nedir karşısındakinden alamadığı anlaşılır değil. Kazık atma, ayağına çelme takma, kötü güne sevinme. İyiliklere de hasetle, kem gözle bakma. Öyle olduk ki “FİTNE ATEŞİNE ODUN TAŞIR” hale geldik. Allah en iyisini bilir ama kötülükle iştigal edenlerin zül olacağı gün mutlaka yakındır ve de gelecektir. Günümüz inatlaşan, isyan eden, içinde bulunduğu durumdan, işinden, eşinden mutlu ve memnun olmayanlarla dolup taşıyor. Öğretmen, mühendis, doktor, market sahibi, mobilyacı sayamayacağım daha birçok meslek ve iş sahibi aynı duygularla dolular. O mesleği elde edinceye kadar atlattıkları badireleri çok çabuk unuttular. Hayalleri güzelliklerle bezeli özenle büyüttüğümüz gençlerimizi büyük bir coşkuyla hevesle, pembe kurgularımızla bir araya getiririz. Ama ne var ki; onlara muhalifliğimiz hemen başlar. Analar yarışır, diğer yakınlar sanki birer gaz makinesi olup hangisini tenhada yakalarsa öbürünün aleyhinde farklı görüntü ve laflarla güya iyilik ederler. Tabi ki bu davranışlar yeni çiftlere oldukça zarar verir. Bir anda onların bizim öz değerlerimiz olduklarının farkına varamayız. Sadece bizim değil milletimizin de yapı taşlarıdır Onlara verdiğimiz değer kendi geleceğimize inancımızdır. Onları büyütürken GÜNEŞE KOYAMAYIZ YANAR, GÖLGEYE KOYAMAYIZ ÜŞÜR diye. Özenle besler, büyütür, okutur, istikbal sahibi yaparız. İnatçı benlik duygularla onları ezerde ezeriz. En güzel gençlik yıllarını güze çevirip hırçın rüzgârlar estiririz. Hâlbuki onlar yuvalarının tadını çıkarma çabasındadırlar. Psikolojik baskılarla o nadide gülleri soldururuz. O birlikteliği sağlamak için ne şirinlikler yapmışızdır. Hatta masraflar da cabası. Gülle bülbülü kendi hallerine bıraksak ne iyi olur. Aileler mutlu ve huzurlu olursa toplumda esenlik içinde olur. Toplumu oluşturan onlar değil mi? Huzurlu insanlardan oluşan topluluklar daima güçlüdürler. Allah gelecek nesillerimizi vicdanlı, aklıselim insanlarla buluştursun. Bir iş için başvururuz, bize tavassut edebilecek kim varsa görüşürüz, yalvarırız, sınavına özene bezene hazırlanırken; kurslar, dersler alırız. Nihayet işe başlarız ama huzursuzluk o an başlar, oturacağı masa, sandalye, toyluğumuza rağmen arkadaşları beğenmeme ve eleştirmek. O şöyle baktı, öbürü böyle dedi, diye düşünerek dünyayı kendilerine dar ederler. Tabi ki bu düşünceler işimizdeki verimimizi de düşürmektedir. Bu tarz davranışların ne kendimize nede çevremize yararı vardır. İç dünyamız ne kadar düzgün, huzurlu ise işimizde de o kadar başarılı oluruz. ‘Bir insanın yüzünde taşıdığı ifade sırtında taşıdığı elbiseden daha önemlidir.’demiş DALE CARNEGİE. Hâlbuki insanlara en büyük iyiliğin ve borcumuzun ‘tatlı dil, güler yüz’ olduğunu bilsek, karşımızdakinden çok şey beklemeyiz gördüğümüz kadarı ile yetiniriz. Onlarında hüzünleri, sevinçleri, kimseye açamayacakları, kendilerine özel bir olayları olabilir. Onun için insanları anlamak en büyük meziyetimiz olmalıdır. İnsanlardan çok şey beklemek, görememek insanı mutsuz eder. Görürsek mutlu olup, görmezsek mutsuz olmamak en güzelidir. Kısacası beklenti içinde olmamak en doğrusudur. Tabi ki hep iyi niyette yetmiyor. Hoş görünün de sabrında ve kanaatinde bir sınırı vardır. Sabrın sonu selamettir, murattır derlerse de onunda bir sonu vardır. Demirin bile ergime noktası vardır. Dayanamayacağımız terslikleri, olumsuzlukları, kaosları, mutsuzluk içinde çırpınmayı başımıza getirmemesini Yaradan’dan dilerim. Çekilmezlikler elbiselerimize takılan, yürümemize, mesafe kat edip çevremize yarar sağlamamızı engelleyen dikenli çalılar gibidirler. İnsanın ruhunu zedeler, düşünme mekanizmasını sendeletir, yorgunluk verir. Yaşayanları ve yaşayanların yakınlarının aydınlık yollarını, günlerini karartan, güçlerini yok eden bu talihsizlikler, fitnelikler, hiç günahı olmayan, düşkünün, yoksulun, yaşlının, anasının, babasının, muhtaçların yardımına koşanları buluyor, desem hiç de yanılmamış olurum. İyi biri dediğimiz insanların iç hesaplarını ancak Allah ve kendileri biliyor. Bazen ‘DAYANDIĞIMIZ DAĞLARA KAR YAĞIYOR’ en güvendiğimiz tarafından insafsızca vuruluyoruz da vurulurken bile farkına varmıyoruz. Çünkü ihaneti, zehri sana altın kupada sunmuyorlar. İçtikten, kendinden geçtikten sonra uyanıyorsun. Tabi ki iş işten geçiyor. Hayatımız filim gibi; bazı bölümleri çok müspet ve musibet olan yanları da var. Her ikisi de bize ait. Birazda yaşamımızı olumlu hale getirmek kendi elimizde. Sıkıntılara sabır göstermek, kolaylığa ve huzura çabuk kavuşmamıza nedendir. Her olayı deşifre etmek annene, kardeşine, dostuna, arkadaşına, duyurmak doğru değildir. Sıkıntılar azalmaz artar. ‘SÖYLEME DOSTUNA SÖYLER DOSTUNA’ atasözünün anlattığı gibi. Sosyal hayatımızda çevremize vefalı olabilirsek ne mutlu. Gurur ve kibir insanların insan olma vasfını yok eder. Bu aksak düşüncelere sahip olanlar; hem kendileri mutsuz olur, hem de çevresi. Kıskançlık, nefret ve aç gözlülük sosyal hayatın en çirkin yanıdır. Kıskançlıkların yıktığı çok yuvalar, rezil, rüsva edilen kişilikler, yerine göre hak edilmeyen, hatta hiç aslı, astarı olmayan iftiralar havada uçuşur. Kişilerin kişilikleri ile oynanır. Bunu yapanlara sorsan sütten çıkmış ak kaşıktır, başkalarını karalar. Bunu bazen sırf menfaatleri için yaparlar. Onlar ne yaptığını bilmeyen, bencillikleri ön planda olan egoist tiplerdir. Uyuntu hayat yaşarlar. Zayıflıklarına, zaaflarına yenilenlerdir. Hayatlarını yaşarken asalak gibilerdir. Vermeden almayı kendilerine tarz edinmişlerdir. Onlar da bu düşünceleri ile mutludurlar. Takıntılarla, zaaflarla dolu hastalıklı beyinlerden oluşan toplumlar geri kalmaya mahkûmdurlar. Bunların tedavisi mümkün değildir. Sağlıklı düşünebilen, şahsi istek ve arzularına ket vurabilen, umumun ihtiyacını önde tutan, yöneticilerle yönetilmeyi seçebilenler mutluluğu hak etmişlerdir. Rızıklarını helal yoldan kazanırlar. Adalete inanırlar. Dolayısı ile hem mutlu ederler hem de mutlu olurlar. İyiliklerde kötülüklerde sürüp gitmez, devamlılığı yoktur. Her baharın bir güzü, her yazın bir kışı olduğu gibi. Hayatta iyiliklerde kötülüklerde karşılıksız kalmaz, umulmadık anda ne oldu diye feryadı basarız veya çağlayan suların coşkusunda bir mutluluk ve neşe yaşarız. Aynen gece ve gündüz gibi MUTLULUK DÜŞÜNCEMİZDEDİR. Tüm insanlığa esenlikler temennisi ile… Fatma ÖZDENİZ Bu haber 2058 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |