anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 69  
»Bugün 634  
»Toplam 14378575  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 13.58.219.86
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

PAŞALAR VE ZAFER ÜZERİNE

Ulvi KESER

30 A?ustos 2013, 09:56

Ulvi KESER

                                       PAŞALAR VE ZAFER ÜZERİNE

 

        13 gün ve 6 Paşa'nın hikayesi öncelikle. Tarih 30 Ekim 1918; Mondros Mütarekesi denilen Osmanlı İmparatorluğu'nu fiilen tarih sayfalarına gömecek anlaşma Rauf Orbay tarafından Limni adasında demirlemiş Agamemnon gemisinde imzalanır ve Rauf Bey bu sevinçli haberi büyük bir coşkuyla sadrazamına bildirir. Hemen bir gün sonrasında ati (gelecek) beklentileri çok sarsıcı ve üzücü bir şekilde Anadolu sınırları dışında sonlanacak Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa bir Alman denizaltısıyla bu toprakları en hafif deyimiyle terk ederler.

 

Tarih 3 Kasım 1918, yani Mondros'tan 3 gün sonrası. Musul hala Osmanlının elindedir ve savaşa girmemiş, donanımlı ve dinamik yaklaşık 6.000 kişilik bir askeri güç vardır o bölgede. Komutanı da Ali İhsan Sabis Paşa'dır ve bu muhterem paşa tek bir mermi atmadan İngiliz'in ince zekasına kanarak bugün Lozan'da verdik-vermedik tartışması yapılan Lozan'ı İngiliz askerlerine verip kös kös geri döner. 3 cilt anılarını yazan Sabis Paşa nedense anılarında bu olaydan hiç bahsetmez. Tarihimizin bir utanç sayfası ama daha kötüsü de var. Aynı gün bir diğer Osmanlı paşası ve Sadrazam (yani Osmanlı Başbakanı) Ahmet İzzet Paşa ise İstanbul'da Boğaz'a karşı tavşankanı çayını yudumlarken savaşın içinden gelmiş bir başka Osmanlı paşası kendisine Adana telgrafhanesinden mesaj atar ve "İskenderun'u İngilizlere vermeyelim. Gün gelecek bu toprakları İngilizlerle Fransızlar üleşecekler. Varsın askeri terhis edin ve benim de rütbelerimi sökün ama birkaç askerimle savaşmama müsaade edin. Kilikya bizim için hayati önem taşıyor." dediğinde "Kilikya neresi?" diye soracak ve cumhuriyeti kuracak paşanın yaveri Cevat Abbas'ın anılarında belirttiği üzere "Paşam hiç tepki vermedi; ancak gözlerinde 'Kilikya'yı bilmeyen geri zekalı' ifadesini gördüm." diyecektir. Aynı Ahmet İzzet Paşa "İngiliz askerleri ateş açsalar dahi mukavemet gösterilmeyecek." dediğinden İskenderun neredeyse 5-6 İngiliz askeri tarafından güle oynaya teslim alınacaktır. Alın size bir utanç sayfası daha.

 

Feryadım başlıklı dev bir anı kitabı yazan Ahmet İzzet Paşa'nın anılarında da ilginçtir ki bu yaşanılanlar yoktur. Öte yandan "Varsın rütbelerim sökülsün memleket uğrunda." diyen Paşa ise bu olaydan 10 gün sonra, yani 13 Kasım 1918 günü Üsküdar'dan bindiği tekne işgal güçlerinin binlerce ton ağırlığında dev savaş gemilerinin arasından geçerken yaveri Yzb. Cevat Abbas'a dönüp "Geldikleri gibi giderler." diyecek ve bir kere daha tarihe geçecektir. Çünkü o uzun mücadeleler sonrası Türk milletinin Ata Türk'ü olacak olan Mustafa Kemal Paşa'dır. Alın size 6 Osmanlı paşası ve değerlendirin bakalım Orhan Veli'nin söylediği gibi "Neler yapmadık bu vatan için? Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik." dizelerini. 1579'da Sokollu'nun ölümüyle tepetaklak giden ve 1915 Çanakkale'ye kadar 336 yıl boyunca girdiği bütün savaşlardan boynu bükük, gönlü kırık çıkan Türk milletinin o makus talihini değiştiren büyük insandır Mustafa Kemal. Fahir Armaoğlu'nun ifadesiyle 30 Ekim 1918 günü ölüm fermanı imzalanan ve aç kurtların parçalamak üzere saldırdığı bir leşten farkı kalmayan bu topraklarda küllerinden yeniden doğan Türk mucizesidir o.

 

19 Mayıs 1919 günü Samsun'a giderken vicdanında milli bir sır olarak sakladığı, en yakınındaki Hüsrev Gerede gibi kahramanların bile neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için "Biz ne olacağız?" kaygısına düştükleri bilinmezler deryasında bir ümit ışığıdır o. 6/7 Temmuz 1919 günü askerlikten ayrılması ve ferd-i mücahit olarak göreve devam etmesi ise kararlılıklar zincirinin binlerce halkasından sadece birisidir. Avrupalıların "Out of nothing", yani neredeyse imkansızı başardığını belirttikleri, 25 Mayıs 1919 günü savaş yorgunu, kan ve can vergisi ödemekten harap ve bitap düşmüş Anadolu köylüsünün "Ahan da benim yurdum da, vatanım da burasıdır." diyerek işaret ettiği karasabanın ucundan "millet" olmaya giden zorlu bir yolculuktur onun adı. Kastamonu'da Ersizler köyünün yiğitleri, Ankara'nın Seymenleri, Sivas'ın Yiğidoları, Erzurum'un Dadaşları, Ege'nin cesur Efeleri, Torosların yiğit Yörükleri, Giresun'un Gakkoşları onun ardına boşuna takılmamışlardır.

 

Kahvemi Ankara'da içeceğim." diyen Yunan Kralı yanında Anadolu coğrafyasını menfaat çakışması çerçevesinde paramparça eden sömürgeci dünya düzenine karşı koyan devrimci başkaldırışın da sembolüdür o. "Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum." diyerek dünya savaş tarihine giren strateji dehası bir askerin amansız düşmanı Trikopis'i saygıyla karşılaması, ayaklarına serilen Yunan bayrağını "Bayrak bir ulusun timsalidir. Düşman bayrağı da olsa yerlerde sürünmemelidir." demesiyle asil bir ruhun göstergesidir o.  O farklıdır ve öyle olunca da "Not only belonging to Turks, but also to all the humanity/sadece Türklere değil, bütün insanlığa ait olan Atatürk" oluverir mazlum devletlerin yüreğinde. Bu asil ruh halidir 30 Ağustos'ta zaferi getiren ve 9 Eylül 1922 günü 3 yıl, 4 ay ve 20 gün devam etmiş Milli Mücadele sürecini zaferle taçlandıran. Avrupa'nın Hasta Adam aşağılamasından, cehaletten, aymazlıktan, eşraf, ayan, ulema ve mütehayyızan dörtlüsünün "kin, taassup, hıyanet ve cehalet" girdabına düşmekten yurdumu ve yurdum insanını çekip alan çağdaş düşünce yapısıdır o. Akıldır, ilimdir, bilimdir, en hakiki yol göstericidir. Kıymetini bilenlere ve idrak edenlere kutlu olsun.

 

"Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar "Üç." dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı."

 

Doç. Dr. Ulvi KESER

Bu haber 2197 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    CAMİYE DE ÖĞRETMEN20 Aral?k 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir