| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
MEMLEKETİN HALLERİ24 A?ustos 2013, 22:17 MEMLEKETİN HALLERİ Yaklaşık 10 sene önce hayli iddialı bir edayla ortaya çıktık ve "Çözümsüzlük çözüm değildir Kıbrıs'ta." dedik. Ardından da "Kazan-kazan stratejisi uygulayacağız." diye ekledik. Bu da yetmezmiş gibi hayatının neredeyse tamamını Kıbrıs davasına adamış ve gerek siyaset sahnesinde devlerle boğuşan, gerekse Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) gibi bir Kuvayı Milliye mücadelesine girişen devlet adamı, siyasetçi, müzakereci, politikacı, halk adamı, devrimci, devlet kurucusu Denktaş gibi bir Cesur Yürek kahramanı neredeyse mahalle muhtarı durumuna düşürdük. O dönemin şakşakçı "sözde" gazetecileri hatta "Denktaş Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşma yapacak kadar önemli birisi mi? Alt tarafı 200.000 nüfuslu bir yerin başındaki adam." diye aşağılamışlardı da devlet erkanıyla birlikte. Ardından tayin edilen müzakereciler silsilesi, Annan Planı denilen "Ver-Kurtul" fiyaskosunun duvara toslaması, KKTC'nin ikinci cumhurbaşkanıyla yapılan ve internete düşen yakışıksız konuşmalar, yaklaşımlar ve stratejiler derken bugün gelinen noktada Kıbrıs stratejimiz nedir bilen var mı, hatırlayan var mı? Kıbrıs'ı ağzına alıp geleceğe yönelik stratejiler yapan var mı? National Geographic'de dev kamyonları kullanan ağır vasıta şoförlerinin "A planımız yok ki B planımız olsun." sözü aklıma geliyor nedense. Yıllar sonra gelinen nokta rahmetli Denktaş'ın savunduğu fikirler, AB şartı karşılığında Kıbrıs'tan vazgeçilmeyeceği beyanatları ve boşa geçen onca yıl.Kıbrıs siyasetimizin stratejik derinliği kısaca bu işte.Daha düne kadar dost olduğumuzu söylediğimiz, "Kardeşim Esad" diye nitelendirdiğimiz, Bodrum-Göcek koylarında ailece (yanlış kullanımla maaile derler ama doğrusu ailece olmalıdır.) romantik ve samimi Mavi Yolculuklar yaptığımız, referandum sürecinde özellikle Hatay-Şanlı Urfa hattında meydanlara çıktığımızda yaradanın adını ağzımıza alıp şükrederek "kardeşimizle oturup anlaştığımızı" söylediğimiz Esad aniden gitti ve yerine bir gece apansız Esed geliverdi. Nerede stratejilerimiz, nerede B, C planlarımız, nerede devletin öngörüsü, aklıselimi, sağduyusu, sahi nerede? Hatırlayanımız var mı acaba Füze Kalkanı denilen saçmalığı? Nereye gitti o "Kontrolü bizde olacak." dediğimiz ve ardından çark edip "Türkiye NATO toprağıdır." diyerek komutayı elin adamına verdiğimiz bizi hiç ilgilendirmeyen, sırf İsrail'i korumaya yönelik, potansiyel tehlike ve düşman yaratmaktan başka bir işe yaramayan o sistemler ve ülkemize gelen Alman ve Hollandalı misafirlerimiz? Katiller çetesinin başındaki adama "Teröristbaşı" dediği için işinden kovulan spikerin çalıştığı TV kanalında işi sulandırmak -ki en iyi yaptığımız iştir.-için günlerce Alman ve Hollanda ordusunda görevli Türk kökenli askerler arz-ı endam etmişlerdi. Çabuk unuttuk füze kalkanımızı herhalde. "Bir millet, üç devlet" diyerek Azerbaycan'ın yanına Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini alarak gönüldaşlıklarını gösteren karındaş, kardaş Azerbaycan'la bile neredeyse kanlı bıçaklı olduk son dönemde. Saçma sapan krizler, bayrak indirmeler, elektrikleri kesmeler, "Bana ne oynamayacağım." kaprisleri derken strateji çuvalladı iyiden iyiye. Çuval deyince, askerimizin başına çuval geçirildiğini de unuttuk değil mi artık? üstünden bunca yıl geçtikten sonra zaten unutulması da gerekirdi? Bizim Muavenet savaş gemisi de aslında kumda çöp gömmesi oynayan çocuklar torpidolamışlardı yanlışlıkla herhalde. Torpido deyince de Akdeniz'de düşen/düşürülen savaş uçağımız ne oldu acaba? Kim neden düşürdü, nasıl düştü? Neden düşürüldü bilen, hatırlayan var mı? Hani çok sert tepki verecektik, hani uluslararası ilişkilerin karşılıklılık prensibini uygulayacak ve tavır koyacaktık. Hani kırmızı çizgilerimiz vardı bizim. Eee ne oldu sonuç? Derin stratejik sularda itibar kaybı, kırılan kalpler ve gönüller, sarsılan inançlar ve hayatının baharında şehit olmuş bir kahraman. Gerisi fotoroman bile olmadı kimileri için. Ya sınır boylarımıza düşen havan mermileri, top mermileri, Kanas ve AK-47 (Bilmeyenler için Kaleşnikov) mermileri ve yiten hayatlar, kaybolan gelecekler, kararan istikballer? Sınır kapılarımızda patlayan ve onlarca vatandaşımızı aramızdan alan saldırılara ne demeli? Bizi hiç ilgilendirmeyen kavgaların ortasında kan gölünde boğuluyoruz ve kendi vatandaşımızı da boğuyoruz çaresiz ve umarsız. Hoş ölen vatandaşların mezhebini ortaya koyarak ayrımcılığın kralını da yaptık ki bize de yakışan budur evvel Allah (!)Türkiye'yi sarmalayan sınır boylarında Rusya haricinde bütün ülkeler ekonomik çalkantılar, sarsıntılar, iç savaşlar, çatışmalar içinde boğuşurken ve böyle bir durum Türkiye açısından geleceğini şekillendirmek, ilişkileri güçlendirmek, ekonomik çıkar sağlamak vs sebeplerle son derece müsait ve dahi altın tepside sunulmuşken herkesle kavga etmeyi marifet sayıyoruz. Sınırlarımızdakiler yetmiyor, dönüp sağa sola da ahkâm kesiyoruz. Bizim ne işimiz vardı Allah aşkına ABD, Fransa ve İngiltere'nin Libya'yı üleşme harekâtında? O Muammer Kaddafi değil midir ki bize 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında bütün dünya ambargo uygular ve duvardan duvara çarparken tek başına kalkıp hepsine bizim için posta koyan ve bize başta petrol olmak üzere her türlü desteği veren? Yardım ve desteğinin karşılığını insanlık onurunu en aşağılayacak şekilde aldı maalesef. Yıllardır "Demokrasi götüreceğim." diye girdiği Irak cehenneminde Vietnam sendromunu bir kere daha yaşayan ve milyonlarca masum Iraklının kanını içen; ancak pis postallarıyla en mahrem ve kutsal mekânları kirletmekten çekinmeyen Conilere desteği veren yine biz değil miyiz? Bugünlerde farklı bir boyuta giren Büyük Ortadoğu Projesi denilen ve içinde bulunduğumuz coğrafyayı parçalayıp daha da küçülterek çok daha kolay yönetmeyi ve Ortadoğu'yu dikensiz gül bahçesi olarak sömürmeyi amaç edinen pis tezgâhın biz neresindeydik acaba? Sanki bir eşbaşkanlık muhabbeti vardı gibi hatırlıyorum ya neyse. Çekiç Güç harekatıyla Irak'ı fiilen üçe bölen ve Irak'ın kuzeyinde fiili "Yahudi Kürt Devleti" kuranlar/kurduranlar şimdi de aynı oyunu Suriye'nin kuzeyinde sahnelemekteler ve PYD denilen sömürge düzeninin maşaları tarafından bu bölgede de fiilen böyle bir yapı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bugünlerde özellikle AB başkentlerinin en kalabalık meydanlarında panayır çadırları açarak bir yandan PYD maskaralığı için propaganda yapan, kuzu kılığına bürünmüş kurt gibi masumiyet timsali olmaya çalışan, öte yandan katiller sürüsünün elebaşına özgürlük çığırtkanlığı yapanlar hep aynı figüranlar maalesef. Daha düne kadar Türkiye'nin verdiği harçlıkla geçinmeye çalışan, cebinde Türkiye'nin himmetiyle verilmiş Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan aşiret reisleri ve ne idüğü belirsiz kimseler bugün koskoca Türkiye'ye kafa tutmaktalar, tehditler ve şantajlar savurmaktadırlar. ABD'nin dünyada ki tek stratejik ortağı İsrail'le oynadığımız "Van Münüt" şovuna, küçük/büyük sandalye komikliğine ne demeli? Son dönemde kaç büyükelçimizi neredeyse TV'lere ilanlar vererek Ankara'ya geri çağırdık hatırlayan var mıdır acaba? Örneğin büyük bir debdebe ve kasılmayla Türkiye'ye çağırılan İsrail büyükelçimizin dönüşü gelişi kadar muhteşem olmuş mudur dersiniz? Bu arada bütün dünyada Kırmızı Bülten ve İnterpol tarafından aranılan, BM Güvenlik Konseyi tarafından katilliği ve yaptığı katliamlar tescillenen, Darfur'da 200.000 (iki yüz bin) masum ve sivil insanı katleden Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir üstüne üstlük bir de ülkemizi ziyaret etmez mi? Ortadoğu coğrafyasındaki kavga bizim kavgamız değildir ve hiç de olmamıştır. Bu kavga yüzlerce yıldır devam eden menfaat kavgasıdır. Ülkede birbirlerini yiyenler de aynı inanç ekseninin insanlarıdır. Bizim için belki de en tehlikelisi futbol takımı tutar gibi -onu da beceremiyoruz ya neyse.- örneğin Mursi ya da Sisi taraftarı olmaktır. Silah kullanan, şiddet taraflısı hiç kimseye biz taraf değiliz, olmamalıyız. El altından veya açıkça gönderilen çeşitli yardımlar gün gelir ters teper, bize döner, o coğrafyada aynı inanç ekseninden insanların birbirini katletmesine maşalık yapar ve başka işe de yaramaz. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da ve daha pek çoğunda aynı yanlış bizi bilinmezlere ve belirsizliklere götürmektedir. Örneğin yeni yılla birlikte sayıları 1.000.000 (Bir milyon)'u aşacağı belirtilen Suriyeli mültecilerin bu ülkeye maliyeti (Ekonomik maliyet önemli olmakla birlikte burada kastedilen sosyal hayatın çöküşü, güven ve istikrar ortamının bozulması, mültecilerin birbirleriyle ve bölgede yaşayan vatandaşlarımızla çatışmaları, aile yaşantısında sosyal çöküntüler ve kadından sorumlu devlet bakanını hayli yakından ilgilendiren bazı "hassas" sıkıntılar vs) şu anda nedir bilen var mıdır? Hamas-El Fetih, Esed ve muhalifleri, Mursi ve Sisi saçmalığına son verilmelidir.Türkiye büyük ülkedir. Türkiye devlet geleneği binlerce yıla dayanan köklü bir ülkedir. Türkiye şüphesiz büyük devlet ve geçmişten aldığı manevi mirasla sınırları dışındaki gelişmelere kapılarını kapatmamalıdır. İnisiyatif kullanmalı, arabuluculuk yapmalı, yön göstermeli, ağabey olmalıdır. Aklıselim, öngörü, stratejik planlama, uzak görülü olma, B ve dahi C planları hazırlama, menfaat çakışması ve çatışması bağlamında sağlam ve dirayetli adımlar atma söz konusu olmazsa o derin stratejiler sadece karar mercilerini değil, ardındakileri de boğar.Dostlukla kalın.Doç. Dr. Ulvi KESER Bu haber 1977 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |