![]() | |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor Alanı![]() Anamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELER![]() İmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor Alanı![]() Ziyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ZULÜM VE COŞKU![]() 01 Kas?m 2012, 19:37 Bugün çok şey hatırladım, çok şey yaşadım. Tarih 28 Ocak 1958 ve Kıbrıs Türkleri EOKA tedhiş örgütünün kan gölüne çevirdiği Kıbrıs adasında İngiltere’nin Rum yanlısı siyasetini protesto etmek için Lefkoşa Atatürk Meydanı’nda toplanırlar. İngiliz o pis siyasetinin gereği olarak sivil, masum ve sıradan insanların toplandığı meydanın etrafını silahlı Türk polislerle kuşatır. Bugün etrafımızda çocuğum yaşında silahlı polisler panzerler ve biber gazlarıyla millet iradesinin Kâbe’si Birinci Büyük Millet Meclisi’ni bize kapatınca onu hatırladım.28 Ocak 1958 günü İngiliz askerleri masum bir gösteri için bir araya gelmek o sivil ve sıradan insanların üzerine sebepsiz ve hiç yoktan ateş edip araçlarını insanların üzerine sürmüş ve 8 masum canın ölümüne neden olmuşlardı. Bugün yurdumun dört bir yanından cumhuriyetin başkentine gelen güzel ülkemin güzel insanlarına gereksiz ve umarsızca kin ve nefretle biber gazı sıkılınca o günü hatırladım.Rahip Frew’un yanında Anadolu insanını kıymak, katletmek, aşağılamak için görev üstlenmiş soysuz İngiliz yüzbaşısı Bennet ve arkadaşlarını hatırladım bugün. “Biz emir kuluyuz.” diyerek çalama çardakta kaldığını ileri süren Sivas Valisi Reşit Paşa’yı hatırladım. 23 Nisan 1920’de açılan ilk meclise bin bir zorluklarla seçilen mebusların meclise gelmek için yaşadıkları maceraları, tehlikeleri, onca sıkıntıya göğüs germelerini hatırladım.Mustafa Kemal’in Meclis açılışını ulvi bir güne denk getirmesi ve meclisin açılışını dualar ve selalar arasında 23 Nisan 1920 Cuma günü yaptırması aklıma geldi cumhuru cumhura kırdırmak isteyenleri gördükçe. 24 Haziran 1938 günü Mustafa Kemal Atatürk’ün ince ve kıvrak zekâsıyla Fransızlara “Hatay Türk yurdudur.” mesajı vermek, İngilizlere “Lozan’da elimizden çıkmış gibi görünse de Kıbrıs adasında soydaşlarımız var, haklarını koruruz.” demek için Akdeniz’de eğitim gezisine çıkan, Balkan Harbi sırasında Rauf Orbay’ın da kaptanlığını yaptığı Hamidiye eğitim gemisinin 20-22 Haziran 1938 tarihinde Kıbrıs adasına uğraması ve Mağusa limanında demirlemesinin ardından sömürgeci İngiliz yönetimi Kıbrıs Türklerinin Mağusa, Lefkoşa, Baf, Leymosun, Larnaka’dan akın akın soydaşlarını görmek için limana gitmelerini engellemek için bin bir türlü entrikalarla canla cananı birbirinden ayırmaya çalışır, zor kullanır, tehdit eder, sansür koyar, yıldırır. Bugün Anıtkabir’e gitmeye çalışırken Atatürk sevgim ve vatan aşkımla bunu hatırladım.Kafkas dağlarından Galiçya’ya Sina’dan Filistin’e “bizim olmayan topraklarda” yüzlerce yıl kırdırılmış Anadolu insanının çilesinin bitmediğini hatırladım. 14 Mayıs 1919 günü “Mukavemet-i müselleha gerekir.” diyerek silahlı direniş başlatmak isteyen Mustafa Necati Bey’e inat Kambur İzzet gibi bir şahsiyetsizi İzmir’de yetkili kılan ve Yunan işgalini coşkuyla karşılayan aymazları hatırladım polis gazıyla yerlerde sürüklenen bir Kore Gazisini yerden kaldırmaya çalışırken.15 Mayıs 1919 günü Zito Enosis naralarıyla Alsancak limanında sahile çıkan palikaryalara direnen Süleyman Fethi Bey ve Osman Nevres (Hasan Tahsin) gibi kahramanların iğrenç bir şekilde şehit edilmeleri aklıma geldi torunuyla birlikte bayrağını sallamaya çalışan yaşlı bir teyzeyi gördüğümde.16 Mart 1920 gün iman tahtasına İngiliz süngüsünün ucu değince Kuvayı Milliye mücadelesini idrak edebilen Fevzi Çakmak’ı hatırladım “milletin kalpgahına” girmesi engellenen yurdumun güzel insanlarını görünce.Masum, mütevazı, sivil, sıradan insanların vatan sevgisini ve Atatürk aşkını engellemeye çalışanları gördükçe sırça köşkünde Rauf Orbay’a “Bunlar koyun sürüsüdür. Bunlara çoban lazım. O çoban benim.” diyen aymazı hatırladım.“Bir bayrak bir ulusun şerefidir.” diyerek Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde yere atılmış ve hemen ardından 9 Eylül 1922 sonrasında İzmir Karşıyaka’da kalacağı köşkün merdivenlerine serilen Yunan bayrağını kaldırtan Mustafa Kemal’in asaletini hatırladım ay-yıldızlı bayrağıma tekme atan bir gafili görünce bugün.13 Kasım 1918 günü bütün memleket işgal altındayken umudunu kaybetmeyen ve kararlılığını ortaya koyarak yaveri Cevat Abbas’a Dolmabahçe Sarayı’na namlularını çevirmiş İngiliz işgal güçlerini göstererek “Geldikleri gibi giderler.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırladım cumhuru görmezden gelenleri ve yaptıklarını düşündükçe. Küllerinden yeniden doğan Anadolu insanını, 600 yıl sömürgeci zihniyetin kölesi olmuş, boynuna esaret zincirleri vurulmuş, köleleştirilmiş ülkemi, toprağımı, insanımı, pamuğumu, bakırımı, arkeolojik değerlerimi çalan, yağmalayan, talan eden zihniyete karşı isyan bayrağı açan Kalpaklı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını hatırladım bugün. 1579’dan itibaren-Çanakkale hariç-ilk defa başı dik duran, bir avuç Türk’ün yaşadığı Anadolu yurdunda ayakta durmaya çalışan Türk’ün geç de olsa 3 yıl 4 ay 20 gün süren vatan mücadelesini hatırladım bugün. Bugün çok şey hatırladım. Alfred Rüstem gibi kimliğinde –önceleri- Türk yazmayan; ancak gerek Amerika’daki diplomatik görevi sırasında kahramanca ortaya çıkıp “Ermeni soykırımı yoktur.” diyerek Amerika’ya rest çeken, gerekse Milli Mücadele’de cesurca ortaya çıkan, Sakarya Meydan Muharebesi öncesi Topal Osman Ağa’dan savaşa katılmak ve düşmana karşı savaşmak için müsaade isteyen ve Yunan’a karşı yurdunu savunan Yunan Yanko’nun oğlu Yanni Efendi (Ahmet Halis)’yi hatırladım kimliğinde Türk yazan fakat “Ben Türk’üm.” demekten korkan, demeyen, diyemeyenleri gördükçe. 330 kilometrelik Küre Dağları’nda kağnısıyla Sakarya cephesine silah taşıyan kadınları hatırladım ve de İngiliz yazar Ann Bridge’in neden bu yola Devrim Yolu dediğini. “Yaz Mazhar”, Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi öncesinde Mazhar Müfit Kansu’ya “Yönetim şeklimiz cumhuriyet olacaktır.” dediğini hatırladım.“Vicdanımda milli bir sır olarak sakladım.” dediği cumhuriyetini hatırladım.20 Nisan 1920 günü eski Ziraat Mektebi’nde “Aman Paşam neler oluyor böyle?” diye korkuyla soran Halide Edip’e “Kin, taassup, hıyanet ve cehalet” deyişini hatırladım. Kırılgan bir çiçek olan cumhuriyete 89 yıl hoyratça davrandığımızı, koruyamadığımızı, sahip çıkamadığımızı hatırladım.Hayat memat mücadelesine koşulsuz ve canı gönülden destek veren, ülkemin tek İstiklal Madalyası sahibi kasabası İnebolu’yu hatırladım İnebolu’dan gelen güzel insanları görünce ve tek İstiklal Madalyası sahibi spor kulübümüz Fenerbahçe’yi hatırladım FB formalı çocuklar yerlerde sürüklenirken. Güzel bir film şeridiydi bütün gün, gelinciklerin arasında Anadolu’yu arşınladık güzel insanlarla, içtenliklerini getirmişlerdi Uşak’tan, Bartın’dan, Mersin’den, Edirne’den güler yüzleri, gülen gözleri ve sevdalarıyla cumhuriyetin başkenti Ankara’ya. Güzel ülkem, can Anadolu’m terk etmedi sevdan bizi. Bu haber 1996 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı![]() |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |