| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
KKTC'DE TOZ DUMAN ARASINDA29 Haziran 2013, 23:04 KKTC’DE TOZ DUMAN ARASINDATam da bu küçücük adada güzel şeyler de oluyor, onları da görmek gerekir, onlara da kulak vermek, ön plana çıkartmak gerekir diye düşünürken rezalet üzerine rezalet yaşanmaya başlandı Akdeniz’in bu üçüncü büyük adasında. Özellikle rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanı Ruf R. Denktaş tarafından kurulan ve sonrasında oğlu Serdar Denktaş’a devredilmesi düşünülen Ulusal Birlik Partisi’nde daha o günlerde yaşanmaya başlanılan bu vesayet sorunu bugüne kadar hız kesmeden geldi. Önce Denktaş-Derviş Eroğlu kavgasıydı, ardından Eroğlu-İrsen Küçük kavgasına veya çatışmasına dönüştü.Şüphesiz Türkiye’nin de olur olmaz, haklı haksız müdahalede bulunması bu yarayı kangrene çevirmiş durumdadır. Son olarak da KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’nun da adının bolca karıştığı UBP içerisinde bir genel kurul süreci yaşandı. Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Ahmet Kâşif’in de partiye genel başkanlık için adaylığını açıklamasının ardından UBP Genel Başkanı İrsen Küçük de hem Kaşif’i, hem de onu destekleyen iki bakanını kabineden çıkarttı. Ardından mahkemelik olan bir genel kongre dönemi yaşandı. Bizans’ı hatırlatan yaklaşımlar, ağır hakaretler, mahkemenin duruma el koyması derken “Alın da kaçan mı?” hesabı yinelenen son seçimin –ve pek çok baskı, zorlama, vaatler, devlet imkanlarının partililere peşkeş çekilmesi gibi iddialar arasında-ardından 5-6 oy farkla İrsen Küçük yeniden UBP Genel Başkanı ve dolayısıyla da Başbakan olarak kaldı. Yaşanılan bütün bu kavga ve toz dumansa iktidar partisinde suların durulmasına yetmediği gibi kaynayan kazanın daha da fokurdamasına sebep oldu. Önce klikler arasında bakanlıkların paylaşılması kavgaları basına yansıdı, ardından UBP Genel Sekreteri’nin Kaşif Grubu tarafından belirlenmesi gibi bir takım söylentiler ortaya çıktı. Bunun dikkate alınmaması ve tarafların karşılıklı blöflerle birlikte son kozlarını oynamaya başlaması ise zaten siyaset, politika ve meclis kavramlarına oldukça tepkili Kıbrıs Türkleri için yeni sakızların çiğnenmesi sonucunu ortaya çıkardı. İlginçtir daha genel seçimlere uzunca bir süre bulunmasına rağmen muhalefetteki CTP-Birleşik Güçler kongre hazırlıkları içindedir ve olası iktidar adayı durumundayken parti genel başkanlığı etrafında dönen fırtınalar nedeniyle eski CTP-BG Genel başkanı ve İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın da söylemiyle parti neredeyse parçalanma sürecine girdi.Öte yandan Kıbrıs sorunu tarihinde ilk defa Türkiye ve KKTC açısından bu kadar elverişli şartlar çerçevesinde ve altın tepside çözüm bağlamında hem de birkaç defa sunulmasına rağmen iç siyaset ve kısır çekişmeler nedeniyle maalesef bu fırsatlar her defasında kaçırılıyor. AB içinde dibe vurmuş Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan tarihlerinin en kötü dönemini yaşarken, Yunanistan’da çocuklar artık aileleri tarafından yetimhaneye bırakılarak karınları doyurulmaya çalışılırken, Güney Kıbrıs’ta ekonomik krizin vurduğu acı sosyal çöküşler yaşanırken (Pazar günleri sabah erkenden Lokmacı barikatı’na gidenler bunu daha net görebilirler.) bu kısır çekişmeler KKTC adına çirkin bir tablo ortaya koymaktadır.Son olarak Başbakan İrsen Küçük’ün New York’ta olduğu bir sırada önce 10, sonra 8 kişi oldukları bilinen UBP’li muhaliflerin muhalefet partileriyle birlikte kendi iktidarları aleyhine güvensizlik önergesi vereceklerini açıklaması, ardından hükümetin düşürülmesi ve KKTC tarihinde ilk defa Dr. Sibel Siber tarafından bir geçiş hükümeti olarak bir kadın başbakan yönetiminde Cumhuriyet Meclisi dışından bir teknokratlar hükümeti kurulması baş döndürücü girişimler oldu.Yeni hükümetin bir kadın tarafından yönetilecek olması, ilk Bakanlar Kurulu toplantısında Polat Alemdar olarak bilinen Necati Şaşmaz’a hangi akla hizmetle verildiği bilinmeyen Kültür Ataşesi unvanının geri alınması, RHA (Resmi Hizmet Aracı) kullanımına kısıtlama getirilmesi, alınması düşünülen ve son günlerde adından bolca bahsedilen TOMA alımından vazgeçilmesi ve özellikle son dönemde yangından mal kaçırırcasına onaylandığı belirtilen bazı soru işaretli kararların mercek altına alınacağı kararları toplumda olumlu sinyaller olarak algılandı.Seçim sonrasında “Sibel Hanım veya bir başka kadın başbakanla neden olmasın?” soruları gündemdeyken, ufak tefek itirazlar dışında genel kamuoyu asgari müşterekte ve bir kadın başbakan etrafında buluşmuş ve uzlaşmışken ortaya çıkan bazı sorunlar ise gündemi yeniden alevlendirmiştir.Muhalefetin şu veya bu şekilde bir araya gelmesi, seçim sonrasında muhtemel koalisyon kombinasyonlarına girişmesi, geçmişte kurulan CTP-BG/DP koalisyonu gibi daha geniş katılımlı ve Mehmet Çakıcı’nın TDP’sini de alarak geniş tabanlı bir koalisyon etrafında toplanması olumlu sinyaller olarak algılanmıştır. Esasında yaşanan bu toz dumandan istifade eden öncelikle 28 Temmuz’da yapılacak erken seçim nedeniyle genel kongreye gitmekten vazgeçen CTP-BG partinin dağılmasını engellediği için karlı çıkmış durumdadır. UBP’den bıkan veya tepkili olan kesimlerin kararsızlığı yanında Serdar Denktaş’ın hep belirttiği “Geliyoruz.” sloganında olduğu üzere gelip gelemeyeceği tartışılırken UBP’den yarılan (veya ihraç edilen) 8 milletvekilinin Serdar Bey’in Demokrat Partisi’ne geçmesi özellikle bu partiye gönül verenler ve partide doğaldır ki görev almak isteyenler arasında hayal kırıklığı yarattı. Örneğin bu süreçte Serdar Bey’in yanına UBP’den ayrılan ve daha düne kadar UBP Genel Başkanlığı için mücadele eden Dr. Ahmet Kâşif’i alması sıkıntı yaratmaktadır. DP bu haliyle bir soru işaretidir. Partilerin ayrıca bu seçim sürecinde milletvekili adaylarını seçme tarzları, kontenjan adaylarını belirleme kriterleri de bolca tepkili partili yaratmış durumdadır. İktidardan düşen UBP merkez sağ kemikleşmiş oy potansiyeliyle yine de güçlüdür; ancak bu sandığa bütün bu yaşanan olumsuzluklardan sonra pek de istenildiği gibi yansımayacak gibi görünmektedir.Çeşitli vesilelerle yapılan onca seçimden bıkmış usanmış ve son dönemde alınan rasyonel kararlar sonrasında ekonomik durumu gerilemiş Kıbrıs Türk toplumu ise 28 Temmuz’da belki de tarihinin en düşük katılımlı erken seçime gidecektir. Şüphesiz bu seçimin kaderini de sandık başına değil de harnupların altına veya Alagadi’ye gitmeyi tercih eden piknikçiler belirleyecektir. Burada son olarak KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin ilginç simalarından Ejder Aslanbaba etrafında dönen rüşvet skandalına da değinmek gerekir.Meclise DP’den giren, çeşitli varyasyonlar sonrasında partisini bırakıp UBP’ye geçen ve son dönemde İrsen Küçük muhalefetiyle yeniden DP’ye dönen bir kişilik Aslanbaba. Siyasilerin partiler arasında dönüp durması şüphesiz sadece Aslanbaba ile ilgili değil. Örneğin hem de partinin (UBP) Genel Sekreteri iken ÖRP’yi kuran ve ardından CTP hükümetinde Dışişleri Bakanlığı (İyi bir Dışişleri Bakanı idi.) yapan, zehir zemberek muhalefetinin ardından iktidar mücadelesine girişen ve en sonunda kürkçü dükkânı UBP’ye geri dönen Turgay Avcı da onlardan birisi. Şüphesiz siyasi bakış açımızın tuhaflığından olsa gerek tıpkı son dönemde KKTC’de yaşananlar gibi “bizim partiye gelirse kahraman”, “muhalefet partisine giderse vatan haini” yaklaşımı zaten yetersiz ve ihtiyaçları karşılamayan seçme seçilme yasayla partiler kanunu açısından sıkıntı çeken KKTC’de de siyasete ilginin azalmasına, güven duygusunun körelmesine ve halkın siyasilere şüpheyle yaklaşmasına neden olmaktadır.Talihsiz bir şekilde Ejder Aslanbaba’nın KKTC Cumhuriyet Meclisi kürsüsünden 7.700 dolarlık-kendi ifadesiyle- rüşveti ve bazı CD’leri sallaması, ardından yurtdışı çıkış yasağı konulması, ayağa düşen ses bantları ise avuç içi kadar ülkede rezaletin Nirvana noktasını oluşturmuştur.Cumhurbaşkanının, başbakanın, başbakan adayının, yıllarca bakanlık yapmış devlet adamlarının isimlerinin bu kadar ucuz ayağa düşürülmesi hoş değildir, şık hiç değildir. KKTC kadar Türkiye’nin de tecrübe ve donanımıyla bu konuya müdahil olması, darmadağın olmuş devlet itibarını onaracak akılcı çözümlere ön ayak olması, devletle vatandaşın şüphelerden uzak asgari müşterekte buluşabilmesini sağlaması gerekmektedir. Ayağa düşen ağız dalaşları, devlet yöneten veya yönetecek olan siyasilerin birbirlerine karşı sarf ettikleri galiz hakaretler, KKTC Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı, Cumhuriyet Meclisi gibi ulviyeti olan kurumların ağır darbeler alması kimseye fayda sağlamayacaktır. Uluslararası arenada bu kadar ehven şartların arasında geminin batması halinde durum gemi batarken gardıroba saklanan yaşlı karı kocanın hali kadar trajikomiktir çünkü. Seçimi kim kazanır sorusu ise artık hiç de önemli değildir. Bu siyasilerin kazanmayacağı bellidir zaten.Doç.Dr. Ulvi KESERBu haber 1912 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |