anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 15  
»Bugün 34  
»Toplam 14031715  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.149.239.110
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

ŞAİRLERİMİZ, YAZARLARIMIZ VE TÜKÇEMİZ

Çınar ARIKAN

20 Nisan 2017, 16:15

Çınar ARIKAN

  ŞAİRLERİMİZ, YAZARLARIMIZ VE TÜKÇEMİZ

Geçtiğimiz günlerde Türkçemiz ile ilgili çok değerli çalışmalar yapan ve “Çokum Bilik” adlı 4 değerli eseri ortaya koyan Yazar Duran ABACI ile karşılaştım. Kukun adlı Türkçemize hizmet eden güzel bir dergiye de imza atan bir ekibin başında Duran Bey. Ayrıca Türkçe Dil Derneğinin de başkanı.

İki yıl önce kendisi ile karşılaşıp, konuşup tanıştığımızda kitaplarını bana hediye etmişti. Onun kelimenin kökleri ile ilgili yaptığı analiz ve çalışmalar dikkatimden kaçmamıştı.

Son karşılaşmamızda bana “KUKUN” dergisi için yazı beklediğini ifade etti. Ben de kendisine yazımı ulaştıracağımı söyledim. Duran ABACI ilerleyen yaşına rağmen gençlere taş çıkartırcasına hiç durmadan Türkçe için çalışmalarını sürdürüyor. Değerli yazarı Kukun dergisi okuyanlar çok yakından bilirler.

Ben bu yazımda bazı devlet adamlarımız, şair ve yazarımızın geçmişte Türkçe ile ilgili söyledikleri sözler ve düşünceleri üzerine kısa hatırlatmalarda bulunacağım.

 “Tarihi şahsiyet Karamanoğlu Mehmet Bey’in ünlü fermanı İbni Bibi’nin Evamirü’l-Alaiyye adlı Farsça eserinde Farsça olarak yer almıştır.

İbni Bibi’nin eseri Yazıcıoğlu Ali tarafından Tevarih-i Al-i Selçuk adıyla 15.yüzyılda Türkçeye çevrilmiştir. Çevirinin yazması, Topkapı sarayı Revan bölümü, 1391 numarada kayıtlıdır. 13.yüzyılın dil özelliklerini yansıtan bu yazmada ferman şu şekilde Türkçeye çevrilmiştir:

Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye

13.Yüzyılın dilini yansıtan bu cümle bugünkü Türkçeye Karaman Valiliğinin başvurusu üzerine Türk Dil Kurumu tarafından şu şekilde aktarılmıştır.

Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dilinden başka dil kullanmaya”(1)

 

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk:

 

“Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir.

 

Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. (1924)

 

Türk milletinin dili Türkçe’dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. (1929)

 

Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. (1928)

 

Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir. (1929)

 

Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır. (1930)

 

Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin.

 

Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.

 

Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (1930)

 

Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931)

 

Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçe’dir. (1932)

 

Türk dilinin kendi benliğine, aslında güzellik ve zenginliğe kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz. (1932)

                    

Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.

 

Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında egemen ve esas kalacaktır. (1933)

 

Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hale getirmeliyiz. (1938)

 

Milli şairlerimizden Mehmet Emin Yurdakul “Türk Dili” adlı şiirinde:

 

Ey güzel dil, bir coşkun ırmağısın sen yurdumun;
Senin meçhul günleri naklediyor kumsalların…
Sende aziz dağların, beldelerin sesleri var,
Ben o elmas sorguçlu hakanları sende duydum.
Sende birçok şairler, kahramanlar haykırmışlar;
Sendedir ki ecdadın tarihini dinliyorum.” ,

         diyerek Mehmet Emin Yurdakul milli ve bizi biz yapan olan değerlerimiz geçmişten günümüze aktarılmasındaki önemine vurgu yapmıştır.

 

Ünlü edebiyatçılarımızdan Nihat Sami Banarlı ise farklı bir açıdan Türkçemizin önemini şöyle dile getirmiştir: “Her dil imparatorluk dili olamaz, çünkü her millet imparatorluk kuramaz.”

26 Ağustos 1914 yılında İstanbul'da doğan Fazıl Hüsnü Dağlarca  “Türkçem benim ses bayrağım.”diye söylemişti şiirinde. 1967 yılında ABD'deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçilmişti ve o Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesiydi. Dil inkılâbına ilişkin düşüncelerini Türk Dil Kurumu Koçaklaması'nda (Övgü şiirinde) şöyle dile getirmiştir:

 "Türk Dil Kurumunu kurarken Mustafa Kemal’in tek mutsuzluğu vardı. Türkçeyi sevdiğini daha Türkçe söyleyememek. Kimilerinin şimdi tek mutluluğu var Türkçeyi sevdiklerini daha Osmanlıca söylemek..."

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yazdığı şiir şu şekildeydi:

“Türkçe Katında Yaşamak

Seslenir seni bana ‘ova’m, ‘dağ’ım,
Türkçem, benim ses bayrağım.

Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline
Tutsak uluslar var ya geceler boyu
Onlar için Yitik özgürlükler için,
Türkçe haykırmak.

Seslenir seni bana ‘ova’m, ‘dağ’ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak… ki yüce atalar, bir al… ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım.”

Öte yandan Üsküp doğumlu bir başka şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, “Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür.” diyerek bir çocuk için anne sütü neyse, Türkçe’nin; Türk milletinin yaşamasında ve sonsuza ulaşmasında temel besin kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır.

İnternetten konu ile ilgili İtü sözlüğüne baktım: “Türkçe ağzımda annemin ak sütüdür” sözü için şunlar yazılmış: “Yahya kemal'in Türkçemize verdiği yüksek değeri ifade ettiği güzel sözü.  Dilin ne kadar önemli olduğunu ifade eden söz.  Dil ne kadar saf, ne kadar temiz olursa, dış etkilere maruz kalmaktan uzak durursa o ölçüde kemikleşir, derinleşir ve güçlenir. Yıkılmaz bir duvar olur. Bu sayede görevi olan kültürü taşımayı yerine getirmiş olur. Kültürün taşınmasıyla da varlığın korunması sağlanmış olur.” denilmiş.

Türkçe bizim için ses bayrağıdır. Biz onunla yaşar, onunla, konuşur, onunla anlaşırız.

Büyük Sosyolog Ziya GÖKALP  “Lisan” şiirinde şöyle diyor:

Güzel dil Türkçe bize,

Başka dil gece bize.

İstanbul konuşması

En sâf, en ince bize.

 

Lisanda sayılır öz

Herkesin bildiği söz;

Ma'nâsı anlaşılan

Lûgate atmadan göz.

 

Uydurma söz yapmayız,

Yapma yola sapmayız,

Türkçeleşmiş, Türkçedir;

Eski köke tapmayız.

 

Aynı şiirin son kıtasında ise;

 

“Türklüğün vicdânı bir,

Dîni bir, vatanı bir;

Fakat hepsi ayrılır      

Olmazsa lisânı bir.”, diyerek sonsuza kadar yaşamamızda Türkçemizin önemini vurgulamıştır. Günümüzde Türkçemiz üzerinde oynanan oyunlar ve Ülke toprakları üzerinde dil dayatmaları düşünülünce Diyarbakırlı Ziya Göklap’in  “Lisan” şiiri daha da bir önem kazanmaktadır.

 

            Yazar Sırrı ER kendisine ait resmi Wep sitesinde şöyle diyor: “Dil, millî bir varlıktır. O hâlde herkes ana dili üzerine âdeta titremelidir. Dilini yozlaştıran, kirleten, ona sahip çıkmayan bir toplum için millî birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli rol oynayan dilin korunması mümkün değildir.

 

Peki, millî dil nedir? Millî dil, bir milletin kullandığı canlı dildir. Bu dil, kullanışla var olur. Yani neyi kullanıyorsak, evde, sokakta hangi kelimelerle konuşuyorsak, milletçe benimsenen neyse dilimiz odur. Bizim millî dilimiz yani millet olarak konuştuğumuz dil, Türkçedir. Öyleyse güzel Türkçemizi sevmeli ve ona saygı duymalıyız. Ana dilimizi kulaktan dolma şekliyle, çevremizden öğrendiğimiz gibi gelişigüzel kullanmak, Türkçe konuşmak demek değildir. Güzel Türkçe için Türkçenin bütün yapısını tanıyıp bilmek, kurallarına uymak şarttır.” (2)

 

Yazar Nihat Sami BANARLI öğretmenlere şöyle seslenir:  “Şu fani dünya saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir. Muallimler, hangi  dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçeyi öğreteceklerdir. Yavrularınıza sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçedir.”(3)

 

Yine Nihat Sami BANARLI “Muhakemetü’l Lügateyn” adlı eser hakkında bilgiler verirken de şöyle der:

“Muhakemetü’l Lügateyn, Nevai’nin Türkçe ile Farsça’yı karşılaştırdığı eseridir. Kitabın ismi “Sözlüklerin Karşılaştırılması” manasına gelir.

Bilgi ve iddialarının inandırıcı örneklerle değerlendirerek eserine rubaîler, kıt’alar, beyitler ilave eden şairin bu kitabı hakkında onun Türkçülüğü ve Türkçeciliği bahsinde izahat vermiş bulunuyoruz.  Buraya şunu ilave edelim ki, Farisi’yi ana dili kadar iyi bilen Nevaî, bu eserinde her şeyden önce bir dilin dehasına, inceliklerine ve başka dillerden ayrılan taraflarına nasıl dikkat edileceği hakkında, kendi devri için ileri bir örnek vermiştir.” (4)

Şair Ziya Osman SABA: “K A L K A N” adlı şiirinde:

“Bu gün gibi hatırımda
İlk gün, ilk ders, ilk hece
Şiirler yazmak için öğrendiğim
Güzel Türkçe…” diyor.

Ruşen Eşref Ünaydın kendine ait yazdığı hatıralarında ana dilimiz Türkçe ile ilgili şu ifadeleri dikkatimizi çeker:

“Türkçe; buyrukların dili, yurt-yapı kuranların dili, ülkeler gibi denizleri de şanla aşmışların dili, toprağı işleyenlerin hatır dili, beyinleri uyandıranların dili, sevgilerin dili, sızıların dili…

Türkçe; analarımızın dili. Ana dil, diller güzeli. Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe… Babaların öğütlerini, anaların yumuşak yürekliliğini, kızgınların öfkesini, kırgınların iniltisini, ay ışıklarının oynaklığını, güneş parıltısının keskinliğini, iç yaşayışımızı da dış yaşayışlarımız gibi her dilden duygulu anlatan Türkçe, bize hayatı anlatan TÜRKÇE… Ey bizden daha genç olanlar! Bu dille sizler, ne mutlu, bizlerden çok güzel konuşacaksınız.”

Avrupa’nın göbeğinde Anavatandan ayrı yaşayan Türk insanı için anadilin önemi bir başkadır. Değerli dostum Evladı Fatihan, Şair    İskender Muzbeg Şeflikoğlu bir şiirinde Türkçemiz için şöyle der:

            “Türkçe

Suları kudurmuş bir deniz olsa yaşamak
Sulara dalarak Türkçe konuşacaksın
Balıklarla anlaşacaksın
Balıkların dilini öğrenecek
Ve öğreteceksin onlara Türkçeyi
Böylece suların kudurmuşluğu diner
Sakin olur deniz
Sen hiçbir yere gitme oğlum
Ana dilin Türkçesiz…”

Bedri Rahmi EYÜPOĞLU “Üç Dil” şiirinde yukarıda anlatılanlara ilave olarak ana dilimiz Türkçenin önemine vurgu yapar:

“Üç Dil
En azından üç dil bileceksin…
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Ninniler, masallar…
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun, demesini
Atın ölümü arpadan olsun, demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur, demesini.”

Rıfat Ilgaz Türkçemiz adlı şiirinde ise şöyle seslenir:

TÜRKÇEMİZ

Annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum, Türkçeni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru,
Akan sularımızla coşkulu...
Önce türkülerimizi öğren,
Seni büyüten ninnilerimizi belle,
Gidenlere yakılan ağıtları…
Sev Türkçeni çocuğum!
Her sözün en güzeli Türkçemizde...”

Yaban romanın yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu:

“Türkçe yazmak için her şeyden önce Türkçe düşünmemiz gerekir. Bir dilin özelliği sözlüğünde değil, ruhunda, dehasında aranmalıdır.” diyerek düşüncelerini ifade eder.

Şiirlerini yüksek bir perdeden söyleyen Yahya Kemal, “Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan ve birbirimize bağlayan Türkçedir.” sözleri ile dilin önemine vurgu yapar.

Yukarıda aktarılan değerlendirmeleri  değerli Edebiyat Öğretmeni Ali rıza KİBRİT hocamın yöneticisi olduğum www.anamursedir.com sitesinde yazmış olduğu bir yazıdan alıntı yaparak devam ediyorum:

“Son zamanlarda gerek esnaf tabelâlarında, gerek yeni  inşa edilen büyük yapıların, sitelerin (Artık “site” kavramı da daraltıldı.) isimlerinde sistemli olarak Türkçe unutturulmaya ve yok edilmeye çalışılıyor. Yabancı dil özentisi -kendi diline ihanet- aldı başını gidiyor. Bu konudaki örnekleri her gün sokaklarımızda ve reklâmlarda bol bol görmekteyiz. Neler var neler: Şahin’s Koltuk, By Belgin, My Towerland, Newada, My Concept, Newista, Perdecci, Dedem Sandwich, Veli Copy Center, She Shop, Shark(şark) Köşesi, Alew(Alev) Kundura, Ayçe Sporium ve daha nicesi.

Bazı kısaltmaların okunuşları da evlere şenlik: MSN/em-es-en, TNT/ti-en-ti, CNBC/si-en-bi-si, CP/si-pi(son günlerde yapılan bir piliç-Cey Piliç- reklâmı), NTV/en-ti-vi yüzlerce örnekten bir kaçı. Sanki Türkiye’de değil, Amerika veya İngiltere’de yaşıyoruz.

Biz alfabeyi öğrenirken (bi,si,di,ef,ci,en,ti,vi) diye telâffuz ederek öğrenmedik, (be,ce,de,fe, ge,ne,te,ve) diye seslendirdik dostlar. Peki ne değişti? Alfabemiz değişti de benim mi haberim olmadı yoksa? Kendi diline böylesine düşman olan başka bir millet var mıdır acaba?

Bu soysuzluğun, densizliğin ve ihanet faaliyetinin mutlaka önüne geçilmelidir. Bu dilin sahipleri akıllarını başlarına toplamalıdırlar. TDK (Türk Dil Kurumu-ki Türkçe’yi korumak ve geliştirmek için büyük Türkçü Atatürk tarafından kurulmuştur.), belediyeler ve diğer kurumlar bu konuda cesaret göstermeliler, ellerini taşın altına koymalılar. Bunu yaparlarsa hem Türkçe hem Türk milleti yok olmaktan kurtulur.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 8 Nisan 2012 tarihli genelgesi bu konuda diğer kurumlara örnek teşkil eder inşallah, derken Emniyet Genel Müdürlüğü’nü de bu hareketinden dolayı kutluyorum. Genelgede şöyle deniyor: "Telsiz görüşmelerinde, duyurularda, konuşma metinlerinde, kullanılan tabelâ ve işaret levhalarında, personelin kendi arasında ya da vatandaşla yaptığı konuşmalarda yabancı kökenli kelimelerin kullanılmaması… Kullanılmaması gereken kelimelerden bazıları da sıralanmış: provokasyon, hacker, data, radikal, aktivite, alkolmetre, fanatik…"

Türkçe’yi aşağılık duygusundan kurtarma yolundaki bu genelgede Karamanoğlu Mehmet Bey’in gür sesini duyar gibiyim. Tekrar kutluyorum bu tarihî karara imza atanları, yüreğime birazcık soğuk su serptiler.

Dostlarım, ses bayrağımıza sahip çıkma ve o bayrağı daima gönderde tutma konusunda, yeni bir ruhla ve cesaretle güzel dilimizi torunlarımıza nakletme yolunda birlik, dirlik sergileyelim. Türk düşmanlarının umutlarını okyanusların derinliklerine gömelim.” (5)

Türk Dili; Milli kimlik, kültür ve milli varlığımızın en canlı unsurudur.

Dilimiz; Türk kültürünün aktarılmasında, tanıtılmasında ve ortak his ve duygularımızın uyandırılmasında, duygu ve düşüncelerimizin aynı duygu ve düşüncelerle ifade edilmesinde ortak bir zemin oluşturmaktadır.

Dilimizin yanlışsız, doğru bir şekilde kullanılması, sade olması, yabancı dillerin boyunduruğundan uydurma dile sapmadan kurtarılması ve kültürel emperyalizmin karşısında dik durabilmesi için herkese sorumluluk düşmektedir.

Türkiye’mizde, televizyon, gazete, kitaplar, internet sitelerinde, sosyal yazışmalarda, sokaklarda, caddelerde,  dergâhta, huzurda, TBMM’de yabancı dilde kelime ve kavramların yadırganmadan, hiç çekinmeden umursamaz bir şekilde kullanılması üzerinde düşünülmesi gereken en önemli hususlardandır.

Yukarıda birçok yazarın ve devlet adamının  da ifade buyurdukları gibi özellikle Türk gençliğinin dilimizi doğru kullanması ve sahip çıkması çok önem arzetmektedir.

Diline sahip çıkmayan milletler; başka milletlerin kültürel etkileri altında yok olmaya mahkûm olurlar. “Zaman içerisinde önce hassasiyetlerini, sonra haysiyetlerini, sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” sözünü unutmamamız gerekir.

Genç nesiller,  Türkçe’ye sahip çıkmalı, yazımızın başında ifade edilen Şair Yahya Kemal BEYATLI’nın: “Türkçe ağzımda annemin sütü gibidir” ifadesindeki bağlılık, temizlik, asalet ve hassasiyeti özümsemelidir.

Gençlere göre biraz daha yaşlı olanlar bizler; sanat, edebiyat, kültür, spor ve diğer alanlarda gençlerimize örnek teşkil etmeliyiz.

Türkçe mirasının koruyucusu olmak; bilim, edebiyat alanında, kültürün aktarılmasında en önemli unsur olarak yaşatmak, geliştirmek, dilimizin hak ettiği değeri alması ve genç nesillere aktarılması konusunda  üzerimize düşeni yapma şuurunda olmalıyız.

Ruşen Eşref Ünaydın’ın şu sözlerini yazımıza son cümle olarak ilave edelim: “Ey, bizden daha genç olanlar! Bu dili sizler, ne mutlu, bizlerden çok ve güzel konuşacaksınız.”

                                                                                Çınar ARIKAN

Kaynakça:

_________________________________________________

(1)- http://www.karamankulturturizm.gov.tr/kulturMd/sayfaGoster.asp?id=302

(2)- http://www.sirrier.com.tr/author/sirri-er/

(3)-(Banarlı, Nihat Sami, Türkçenin Sırları, 2013)

(4)- (Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, 1983 )

(5)- http://anamursedir.com/yazar.asp?yaziID=294

Bu haber 2209 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir