| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
BOZYAZI / ZUHAL AYDOĞAN'IN SINIFINDAYIM03 May?s 2020, 14:56 BENİM ÖĞRETMENLERİM-2BOZYAZI / ZUHAL AYDOĞAN'IN SINIFINDAYIMBabam Orman Muhafaza Memuruydu. Eski ismi ile bakımcı. Tayini Bozyazı’ya çıkınca ailecek 4. sınıfın 1. yarısındayken taşınmak zorunda kaldık. Öğretmenim Mehmet YILMAM’dan üzülerek ayrılmıştım. Beni Bozyazı’da nasıl bir öğretmenin beklediğini bilmiyordum. Acaba onu sevebilecek miydim? Bu öğretmen gibi bizi yetiştirebilecek miydi? Kafamda bir ikilem ile Bozyazı’ya taşınmıştık. Babam o zamanki Okul Müdürü Selahattin KORUK’la konuşmuş. Beni 4. Sınıfa kayıt yaptırmış. 4. Sınıfa devam edeceğimi bana söyledi. Siyah önlük; ya önden düğmeli, ya arkadan düğmeli olurdu. Önden düğmeli olanlar daha fiyakalıydı. Arkadan düğmeli olanları başka birinin yardımı olmadan çıkarmak zordu. Düğmeleri arkada olduğu için elimiz yetişmezdi. Benim ki özel diktirilmiş önden düğmeli parlak siyah kumaştan dikilmişti. Önlüğün üzerine beyaz yaka takmak mecburiydi. Yakaları takmak için önlüğün üstünde bir düğme olurdu. Bir tarafının oval ipini takıp, boyun dolandırıldıktan sonra ikinci kısım da olan ilik düğmeye takılırdı. Böylece yaka düzgün dururdu. Yakalar da iki çeşitti. Bazısı bezden yapılırdı. Kolalı olanları da vardı. Boyunda dik dururdu. Bazısı da naylondan olurdu. Naylon yaka çabuk yırtılırdı. Birbirine iple bağlanırdı. Bez yakayı takmadan gittiğim günlerde bakkaldan naylon yaka alıp takardım ki sabahleyin müdürün veya bir öğretmenin “Yakan nerde!” şeklindeki sözüne muhatap olmayayım diye. Okullarda o zamanlar bir de tırnak kontrolüyle birlikte mendil kontrolü olurdu. Her çocuk en azından bir tane mendil taşımak zorundaydı. İkinci mendili olanlar da vardı. Derse girilince öğretmen: “Temizlik kontrolü, mendillerinizi çıkarın!” dedi mi her öğrenci cebinden mendilini çıkarır sıranın üstüne koyar, sonra tırnakları görünecek şekilde elini mendilin üzerine koyardı. Tek mendili olanlar diğer elini sıranın üzerine uzatırdı. Öğretmen gelir tek tek mendillere bakar, tırnakların uzayıp uzamadığını, temiz olup olmadığını kontrol ederdi… Ertesi gün siyah okul önlüğümü, beyaz bez yakamı takarak, cebime de bir çift mendil koyarak, çantamı da alıp okula gittim. Okul mavi renkte prefabrik olarak yapılmış tek katlı bir binadan oluşuyordu. Upuzun bir koridoru vardı, bu koridorun sağında, solunda derslikler yer alıyordu. Ayrıca müdür ve idari oda ile büyükçe bir de toplantı salonu vardı. Bozyazı İlkokulunun yanında henüz o yıl öğretime açılan okulun eski taş yapı binasında bir ortaokul vardı. Güney kısmından küçük çocukların adımının yetişmeyeceği şekilde beton taş karışımı merdiveninden ortaokulun giriş kısmına 5 basmakla çıkılıyordu. Zil çalınca sıra olduk. Andımız okundu. Sınıflar sıra ile içeriye alındı. Hangi öğretmenin sınıfına gideceğimi bilmediğim için ortada kalmıştım. Bütün sınıflar öğretmenlerinin eşliğinde sınıflara girmişti. Beni Okul Müdürü Selahattin KORUK elimden tutup koridordan kuzeye doğru götürerek, sağdaki 2. dersliğe götürdü. Sınıfa girdim. Genç, güzeller güzeli kadın bir öğretmen beni karşıladı. Omuzlarına kadar inen sapsarı, parlak saçları vardı. Bugün ki düşüncemle ifade etmek istersem inci tanesi, çıtı pıtı genç bir öğretmendi. Onu ilk görüşte öğretmenim olarak endişelensem de beni karşılayışından dolayı sıcak kanlı biri olduğunu anlamış ve onu sevmiştim. “Hoş geldin.” diyerek beni selamlamıştı. Beni pencere tarafında bir sıraya oturttu. Artık 4. Sınıfın birinci yarısından 5. Sınıfın sonuna kadar okutacak öğretmenimin sınıfındaydım. Çoğunuzun bildiği öğretmenlerin de bir marşı vardır. İsmail Hikmet ERTAYLAN tarafından yazılmıştır. Onun sözlerine kulak verelim: “ÖĞRETMEN MARŞI Alnımızda bilgilerden bir çelenk, Nura doğru can atan Türk genciyiz. Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk; Korku bilmez soyumuz. Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun; Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun. Candan açtık cehle karşı bir savaş, Ey bu yolda and içen genç arkadaş!; Öğren öğret halka hakkı, gürle coş; Durma durma koş! Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun; Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.” Bu şarkıda ifadesini bulan genç bir öğretmenin sınıfındaydım. Bu öğretmenimin adı Zühal AYDOĞAN’dı. O bizleri yetiştirmek, yurdu yüceltmeye and içmiş bir öğretmendi. Cehle karşı candan bir savaş açmıştı. Nura doğru can atan bir Türk genciydi. Biz bilgi ile bu ülkenin değerleri olan vatan, millet, bayrak, Atatürk sevgisi ile yetiştirmeyi başarmıştı. Bugün düşünüyorum da Zühal AYDOĞAN gibi kalp ve beyinleri vatana hizmet ve çocuk sevgisi ile dolu, ‘halka hakkı öğrenip, öğreten ve gürleyip coşan’ böyle öğretmenlere ülkemizin çok ihtiyacı var. Bir arkadaşım yazımı okuduktan sonra bana şöyle mesajında: “Sevgili öğretmenim o dönemdeki Anamur ve Bozyazı’nın en iyi öğretmenleri bu saydıkların.” demişti. Ne mutlu beni yetiştiren sizin gibi bütün öğretmenlerime… Sizleri çok seviyorum. İyi ki sizin gibi öğretmenlere rastlamışım hayatımda. Ölenlerine rahmet, sağ olanlara uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum. Yazılarım 3. bölümle devam edecek… Çınar ARIKAN Eğitimci / Araştırmacı Yazar
Bu haber 1316 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |