| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
HAFIZ İMAMNAZERLİ - AZERBAYCANLI BİR DOST05 ?ubat 2022, 01:18 HAFIZ İMAMNAZERLİ (AZERBAYCAN'DAN BİR DOST) Bu yazımda Azerbaycan’dan ilginç mi ilginç bir dostumuzun hayatından kesitler sunacağım sizlere… Kendisi ve kızı Leyla ile konuşarak hazırladık bu yazıyı. Kim mi bu kişi? Hafız İmamnazerli. Burçlara göre 1966 “at yılıdır.” 60 yılda bir tekrarlanır. Bu ateşli, çılgın at yılında doğanlar biraz sıradışı, çılgın bir yapıya sahiptir. Bunlara ‘manej’ (eğitimli binek ve yarış atı) denmiyor, ‘eyersiz at’ deniyor, çılgın oldukları için onlara eyer vuramıyorsunuz. Orta Asya Türk atları veya Amerika Kızılderili(Türkleri) atları gibi eğer almıyorlar, akıllarına ne geliyorsa onu yapıyorlar. Hangi zamanda, kim olursa olsun, ne olursa olsun, onlara karşı gelip bir inat ve terslik yapan olursa onlar daha beter inat ve terslik yapabiliyorlar. Edebiyata olan tutkusu annesinden geliyordu. Annesi ev hanımı ve okuma yazma bilmeyen bir kadın olmasına rağmen, edebiyat ve sinema terimlerini ilk ricetlerden(pirinçliklerde) bilmeden kullandı. Bir olayı anlatırken neredeyse olay örgüsü kadar dengeyi de anlatmıştır. 4. sınıftayken ilk kez Sovyetler Birliği'nde yaşayan pioner (öncü) olarak Şilili Devrimci Gitarist Victor Khara hakkında aniden bir şiir söylemiştir, ardından mizahi, hikâye ve senaryolar yazmıştır. Dekstrakardiya durumundadır. Yanı kalp sağda, karaciğer solda, diğer iç organlar 180 derece ekseninin dışında. Bazen : “Ben bir Japon arabasıyım, direksiyon sağda” diye şaka yapıyor. Bir de çok sinirlendiği zaman “benimle ilgili değil benim iç organlarım 180 derece dönmüşlerse bunun için beynim ne yapsın?” cümlesini kuruyor. İlginç bir ifadesi var: “Biri ölümümü sipariş ederse(iseterse), yani beni öldürtmek isterse, bana olan kinleri meyus (hedefe ulaşamayacak) kalacak. Yüreğime nişan alacak, vaveyla yürek orada degil anlayacak. Sifarişçi(müşteri) ise zarara uğrayacaktır.” Aynı zamanda yazabilir, televizyon izleyebilir, müzik dinleyebilir ve dışarıdaki konuşmaları dinleyebilir. Bu da bir yetenektir. Çok ciddi hatta huysuz görünür. Azerbaycan’ın ünlü şairi Sabir Sarvan'dan alıntı yapar: "Eğer acıyla alay etmezsen, acı seni kaybeder (yok eder)." Ailesinde 11 çocuk doğdu, 5'i hayatta kaldı, ondan önce iki kız kardeşi vardı. Yeni doğan erkek cocuklar ise 6 ay yaşar ve ölürdü. Nihayet o doğdu ve hayatta kaldı. Fakat 2 buçuk yaşındayken babasının amcasının evinde kedi tutmak isterken kedi kaçıyor, o kovalıyor. Kediyi tam yakalayacağında kedi ani bir dönüş yapıyor, kendisi atılıyor. Kaynar çay kazanındaki su onun yüreğini haşlıyor. Kedi ise aradan kayboluyor. Semaverin sıcak suyu demlikle birlikte onun tüm vücuduna dağılıyor. Bir yıl hastanede yattıyor. Gözleri 6 ay tutuklu (kör) kalıyor. Doktorlar; “ellimizden geleni yaptık. Ölecekse götürün evde ölsün.” diyorlar. Amcası Alheydar ve onun arkadaşı Teyyub kişi - her ikisi de geleneksel edebiyatı, maneviyat adamı, Fuzuli'yi Nesimi’yi ezber bilen ve duyan ve halk hekimliğini bilen arkadaşlar, dağdan topladıkları çiçeklerden ilaç hazırlayıp onu tedavi ederler. Şimdi sıcak suyun pek bir etkisi yok, ama kedilere karşı alerjisi var, şakayla dünyaya gelecek bir kediyi yakalamak istediğini söylüyor ama yakalayamadım hayvanın taktiğine kapılıp yandım. Güçlü, hatta olağanüstü bir öz denetime(irade gücüne) sahiptir, öz denetim ile her türlü acının üstesinden gelebilir. Şimdi onun için en saçma olan şey nedir? Çocukken şoför olmak istiyordu. Hem de “Kaz- 51” arabasını kaskadior(dublör) gibi dağda- taşta sürmek, herkesi hayrette bırakacak şekilde hayaller kurmuştur. Şimdi kendi söylüyor ki: “Talihin ironiyasına(oynadığı oyuna) bak en iyi bir şoför olmak isteyen ben hale de araba kullanmayı öğrenemedim, yapanları, kullanmayı becerenleri bile olağanüstü yetenekli buluyorum.” Ticaret ve iş hayatında sıfırdır. Yeteneği yoktur. Genelde olmaz. 5 sınıfta okuduğu zaman Yardımlı ilçesinden komşu ilçeye koyun aparmışlar (götürmüşler) satmaya. O da bir koyun alıp satmak için komşulara katılır. O zaman değeri 100 manat (Azerbaycan parası) olan koyunu 30 manata satmış. Şimdi şaka yapıyor: ticari bir adamım ben diyor. Lazım olduğu için 100 manat değeri olan koyunu 30 manata satmışım diyor… Olağandışı gerçeküstü rüyalar görüyor. Bazı hikâyelerini gördüğü rüyalarından etkilenerek yazıyor. Bazen ‘bu rüyalardan yoruldum, bıktım’ diyor. Rüyalar normal dinlenmeme izin vermiyor, rahat uyuyamıyorum. Uykuya dalıyorum, kalkıp su içiyorum, sigara kullanıyorum yeniden uyuyorum. Yine aynı prosedür. Bu sefer başka bir rüya görüyorum ve daha önce bir rüya görmüştüm ya, bak orada böyle bir şey oldu… Uykuda kendimi sık sık zillete(çaresizliğe) düşmüş ve zor durumda hissederim. Bu durumda, uykumda, elimi tahtın(karyolanın) başına atıyorum. Tahta olduğunu görüyorum. Evet diyorum, uyuyorum ve rüya görüyorum. Bir azcık devam edim, 1- 2 dakika çekmez kalkarım. Uyku çok sürmüyor zaten. Genelde uyku ve gerçek arasında kafam çok karışıyor. Bazen gözlerimi kapatır kapatmaz bir kâbus hissediyorum. Tez kalkıyorum ki, he, kabus uykusunu atlatayım. Kızı Leyla analatıyor: “Çok kez babam işten yoğun ve yorgun dönüyor. Kanepede bir saatlik uyuyor. Uyuyakalıyor. Hatta çok yüksek sesle horluyor. Uyuyor olduğuna hiç şüphe olmuyor. Uyanınca yine ‘filan şair veya siyaset insanı neden asıp kesiyordu’ diye söyleyince şaşırıyoruz. Sonuçta sen uyurken o televizyonda konuşuyordu, sen uyuyordun, nasıl duydun? O ise ‘ses kanalının ve ya ses kutusunun her zaman açık olduğunu’ söylüyor.” 5 yaşımdan 1 sınıfa kadar yaklaşık 2 sene onu eski evden uzaklaştıramamışlar. Eski evlerinin arkasında geniş penceresi varmış o zamanlar modaydı, yemek yedikten sonra kalkıp oturuyordum orada. Köyün arkasında Moran dağları vardı. Sanki kulübeler, miğferli savaşçı vs. figürleri varmış gibiydi. Böyle figürler insanda bir görüntü oluşturuyordu. Oraya bakarak hayaller kuruyordum. O zaman anlamasam da şimdi anlıyorum o vakitler konossenariyo(senaryo) oluşturduğumu. Kahraman kendim oluyordum, at sırtında. Öğle yemeği yiyordum. Yine bir rüya masası. Yine bir akşam yemeği, yatmağa gidiyordum, sabah yine aynı şey. Teker- teker ayni şeyler. Birşeyler oluyor diye. Hatta onu evdekiler endişelenerek doktora götürmeyi düşünmüşler. Daha sonra Edebiyat hocası Mehdi Hasanov araştırınca oralarda Duzungala olduğu ortaya çıktı (Türk savaşçılarının kalesi). Doğası gereği sessiz, ama sonunda hakkı ihlal edildiğinde dili zehir oluyor. Yaklaşık 9 yıl AZ TV'de Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak çalışıyor. Sık sık da genel redactor(yayın yönetmeni) değiştiriliyormuş. Bazen oraya aidiyyeti(liyakat ve yeteneği) olmayan, tahsil(eğitim) almamış, işini bilmeyen birisini dışarıdan getirip koyuyorlarmış. Ona sen ol telifi eden de olmuyormuş. Ama her toplantıda yönetim onu övüyormuş: “güzel insandır, kalemi kuvvetlidir, televizyoncudur, Onun kıymetini bilin” diyorlarmış. Birgün yöneticinin yakın adamı ona: “Hafız yönetmen geldiği zaman ona söyle. Genel redaktör koltuğu(yeri) boşalmış, yine de dışarıdan birini getirip oraya koyacaklar. Hafız döner ve ona: “Diyemeyeceğim. Beni genel yayın yönetmenliğine alın demem doğru olmaz. Başka bir şey söyleyeceğim” der. Başkanın adamı merakla sorar: “Ne diyeceksin?” Hafız der ki: “Seyit Azim Şirvani’nin komşusu Hacı olur. Hergün izzet-i ikramlarda bulunur, yemek verir. Birgün haber verip Seyit Azimi’yi davet etmez. Sabah buluşurlar. Seyyid Azim sorar: "Hacı, ehsan(ikram-yemek) verdiğini duydum. Allah kabul etsin, beni neden çağırmadın?"diyor. "Seni hatırlamadım Seyyid, özür dilerim, affet beni.” Seyyid Azim ansızın döner ve şöyle der: “Eşek sokakdan Mirze Kadir yaduva düştü Ben Şah sokaktan düşmedim eşek köpekoğlu?” Bu beyit şu demek: “Eşek sokaktan Mirze Kadir geldi aklına/Ben şah sokağından düşmedim köpekoğlu” Tabi bunu söyledikten sonra Hafız başvurusunu yazıp hazırlıyor. Sabah İnsan Kaynakları Departmanından arayıp ona 'git' diyorlar. Gençliğinde çok çözümcü, becerikli biriydi. Asker gideceğinde toplanma mıntıkasına /iştima alanı) geç kalır, sorulunca da: “şehir sinemasına yeni bir Fransız komedisi geldi” diyerek Müfettiş Razinya’ya; “ona bi bakayım, sonra gideyim dedim” dermiş. Devlet sınavının olduğu gün ilçeden Sumgayıt'a gelir. Sınav için Bakü'ye gitmek için evden çıkıyor. Hava çok sıcakmış. Nemli ve sıcak havayı sevmiyormuş. Eve dönüyor. Üniversiteden kovuluyor. Ama bir yıldan sonra tekrar sınava girerek Universiteye talebe(öğrenci) oluyor. Talebe olduğu zamanlar hakikaten artık ovgat(gıda) üzerine köklü(bilgili) insanmış. Üniversitede dış edebiyat sınavına girer hoca der ki: “Bileti(sorunun cevabını) söyle.” Hafız der: "Vallahi, Billahi ben sadece bu biletteki soruları değil tüm sınav biletlerini biliyorum, ama ağzımı açmak istemiyorum. Yemin ederim edebiyat benim hayatım, sadece o halde değilim.” Hava hüzünlüydü. Moralim de bozuldu. Lütfen fazla konuşturmayın. Konuşmaktan yoruluyorum. 2 Yazın sonbaharında gelip sınava girerim yeniden. Muallime(Kadın öğretmen) 2 yazıyor ve yazarken düşünüyor ‘soruları bilmiyor o yüzden böyle şeylere el atıyor(söylüyor) . Sonbaharda Hafız gelir ve soruları çok yüksek bir seviyede cevaplıyor. Öğretmen hayran kalıyor: “Nasıl bir insansın? Gerçekten biliyor muydun?” Hafız: “Bildiğini” söylüyor, ”sadece o halde değildim o yüzden konuşmak istemedim.” 20 Yanvar (Ocak) 1990'da Üniversitenin son sınıfında okuyordu, günboyu meydanlardaydı, boş geziyordu, o dönemde arkadaşları iş buldu, Hafız iş bulamadı. 20 Ocak sabahı Rus ordusu Azerbaycan’daki katliamların ardından cumhurbaşkanlığı yönetimini(sarayını) kuşattı. Tüm aydınlar orada, Hafız de öğretmeni Fuat Bozkurt’la, (sonradan onu Türkiye’ye Konya Selçuk Üniversitesine davet etmişler), öğrenci arkadaşları ile oradadır. Avtomatlar(otomatik silahlar) hazır vaziyette. Hafız öğretmenine: “Fuat öğretmenim kurşunlar artık tuşlanmış, ben uzun boyluyum, yüzde yüz kurşun beni ilk yakalayacak, lütfen benim için ağladığınızda ‘Hafız öldü ancak çalışma kitabını özledi’ deyiniz” der… Teknolojiden zayıf olmasına rağmen, beyin sistemi bir bilgisayar gibi çalışır. Birisi bir teklifte bulunduğunda, Google sistemi gibi o kişi hakkında otomatik, hangi bilgiler, malumatlar(bilgiler) toplanıyor, hemen analiz edilir ve beynine bir özet geçirilir, filankes filan kelimesini neden söyledi, verdiği teklifi ne amaçla yaptı? Ve hareketin tüm davranışlarına, yörüngesine dramatik bir model, montaj yapısının yasası eşlik ediyor. Etrafındaki herkese bir film, bir edebiyat parçası olarak bakıyor. Hiçbir zaman ideal mutluluğu hayal etmemiştir. Şah İsmail'in "Bir derdim var, bin dermana değişmem" beyitini çok sever. Bazen o kadar gerçeküstü düşünüyor ki, ‘belki de yaşadığım hayat gerçek değil, uzun bir rüya, ya da ben bir eserin görüntüsüyüm’ diyor. Yaratılıştan gelen iki şeye karşı her zaman bir protestosu olmuştur: Para ve sivrisinek. Para, insanları sosyal sınıflara ayıran bu küçük kâğıt parçasıdır. Birini başka birine bağımlı kılar. Sivrisinek de bu büyüklükteki insanlara rahatlık vermeyen ve kanını emen küçük bir böcektir. En büyük hayali Oscar ödülü kazanmaktır. Favori yazarlar Dostoyevski, Çehov, Umberto Eco, Aziz Nesin, İsa Hüseynov, Anar, Afag Masud, Mansura Khalafbeyli, Albert Camus, Samuel Beckett, Aziza Jafarzade, Sabir Ahmadli, Alisa Nijat, Tolstoy, J. Mammadguluzade, Franz Kafka, Charles Dikkens, Herman Hesse, Abdullah Ayata, Çınar Arıkan, Hamit İzol. Şiir denilince herkesten okur ve haline bakar. Azerbaycan’ın bu değerli yazar, senarist, film yönetmeni ve televizyoncusuna Allah’tan sağlık ve mutluluk diliyorum. İyi ki sizin gibi gerçek bir dostu tanıdım. Çınar ARIKAN Bu haber 476 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |