| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
AYRILIK AĞACINDA ÇİÇEKLER AÇTI17 Ocak 2015, 21:23 DENEMELER AYRILIK AĞACINDA ÇİÇEKLER AÇTI (*) Güllerin bile kıskandığı bir güldün sen gönlümde, nedense ayrı düştük bu günlerde, son demde. Ayrılığın kanat takarak Kaf Dağına yol almasından sonra; iklimimiz nedense suya hasret toprağa, daha doğrusu kavrulan bir çöle döndü. Ve bu arada ayrılık ağacı tomurcuk çıkardı ve çiçeğe durdu. Maziden gelip, atiye doğru akan bir meltem rüzgârında serinlemek isterken Ağustos sıcağında ciğerimi kuruttu. O içime işleyen ateş Zümrüdü Anka gibi benden uzakta kurulurken, hasretten dudaklarım kurudu. Sinem, özüm, ciğerim kavruldu. İçim içeme sığmadı. Yanıyorum. Yangın var yüreğimde. Yürek yangının anlayan oydu, o nerede?.. O bana çok yakın nefesi içimde, kendisi uzaklarda. Onun iklimini hissedeceğim yakınlığa ne kadar ihtiyacım var oysa bir bilse, üzer mi, üzmez elbette. Kahır ve sitem dolu sözleri söyler mi bana? Söylemez elbette. Zaman geçti. Üç ay oldu be!.. Ne geçmez, ne tükenmez zaman aralığı imiş bu. Ayrılık ağacında çiçekler açtı. Ayrılık ağacının çiçekleri meyveye durmaz böyle giderse. Sararır, kurur, dökülür bir bir. O çiçek tomurcuklarının her bir sararışında benim de yüreğim kurur. Ayrılık ağacının çiçekleri sararırken serinleten bir meltem çıksa aniden, durur kurumalar, rotasını bulan bir gemi gibi ufuklara yelken açtırır yeniden yüreğimden. Bir gömlek giymişim ben kor ateşten. İçi yakarken beni, dışı da seni yakar dilimden. Aşk demişler bunu adına devranda. Çaresi yok inan ki bunun dünyada. Acıları çekmeden olmaz imiş koruk meyva. Kavanoz dipli dünya, kimi erik yer, kimi benim gibi ayva. Takatsiz kalırım, nefes alamam, haykırırım ama sesimi duyuramam ben bu yolda. Acımanı beklerim, umutla, hayalle, sevdanla. Yanar içim, susuzluğum artar, boğulurum, bakarım bir bardak su yoktur ellerimde. Beklerim; belki, o söndürebilir içimdeki yangını bir meltem nefesiyle. Naz iklimi bizim yanışımızdan habersiz, yakar durur. Gönlümüzdeki ateşi daha da körükler. Oysa biz duyduğumuz güzel bir sözden tatlı bir sesten medet umarız. Delice bir bakışa kurban oluruz. Yüreğimizin içine düşer bakış da mecnun oluruz. Yangınımız yürekte büyüdükçe büyür, ateş olur, tepe olur, yanardağ olur. Sönmeyecek bir yangına dönüşür, kükrer, kabarır. Kalp yangınını neden görmez, neden bir su dökmez, karıncanın Nemrut’un ateşinde yanan İbrahim’e su taşıması misali safını neden belli etmez sevdiğimiz. Oysa çıksa gelse, ben geldim, gönül sultanın dese, ateşler küllenir, alevler söner bir anda. Yazımız kışa döner, soğur yürek yangınımız. İhya olmuş fakire döneriz. Çölün vahasında serinleyen bedeviye, harmanını kaldırmış çiftçiye benzeriz. Bir tebessümle yüzümüzde güller açar, yeniden meyveye durur ayrılık ağacının çiçekleri… Hemencecik uçuveririz, sevdiğimizin gönlüne bir kuş misali. İncilere dönüşür gözümüzden akan yaşların billurları. Veyahut beni meltemin inci taneleri getirse savursa göklere, gökten inci taneleri yağsa aşk adıyla bir tanesi bana düşmez mi? Ne gösterir bilinmez, meltem rüzgârları, böyle duygulu bir gönül her şeye değmez mi? Başka gönüllere sığmaz, sevdiğimizin gönlüdür yerimiz. Biz o gönülde inan ki başka yurt aramadan sonsuza kadar eğleniriz. Aşkın deryasına dalıp gidiyorum, hiçbir çare işe yaramıyor. Gözüm ufuklarda, hareketlenmelerde, bulutlarda, çıktı çıkacak meltem rüzgârı az kaldı uzaklarda. Zaman bir anda duracak, gelecek umutların karardığı bir anda. Yeniden umut olacak. Umutluyum; bu sefer Şirin dağları delecek, dağlardan aşırıp suları susuzluğumu dindirecek. Aranırım durmadan, bulurum diye seni gecenin sona erişi, güneşin doğuşunun yaşandığı alacakaranlık anlarda. Mevla’mı bulurum inan o demlerde. Belki sen gelmezsin, serinletemezsin yüreğimi de. O Yüce Mevla’ya kavuşurum, İlahi sırlara yönelirim o anda. Herşeye rağmen bağrımızda bir ateş çıkaran uzaklardaki sevgili, çıkıp gelirse yanımıza, o güzel sesini duyduğumuz, ılık nefesini hissettiğimiz demde, bütün dünya benim olur, sevdiğime kavuşurum o anda. Şu da olabilir: Hesap sorar, selamını dahi vermez, beni sığaya çeker. Onun duruşu, tavırları, hayalimizden hiç çıkmaz ve sinemizi yaralamaya sonsuza kadar devam eder. Yeniden Ferhat olurum, dağları delerim, işte o kadar! Çınar ARIKAN Araştırmacı Yazar
|
|
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim