| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
"Kaygılı Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı'nın Perde Arkası 1918-1923"03 Kas?m 2014, 11:58 “Kaygılı Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” Üzerine Okumayı, araştırmayı ve yazmayı çok seviyorum. Tarih ve edebiyat üzerine yazılmış kitapları okumayı bir başka seviyorum. Durum böyle olunca zaman zaman okuduğum kitapları siz okuyucularımla paylaşmaya çalışıyorum. Bu yazımda da gerçekten çok önemli bir kitabı sizlere tanıtmaya çalışacağım. Önemli diyorum, çünkü bu kitabın normal yazılan kitaplardan bir farkı var. O da bu kitabın tamamen İngiliz Devlet Arşivi Dışişleri Bakanlığı Siyasi Belgeleri, ABD Milli Arşivi, İngiliz Dış Politikasıyla İlgili Belgeler, İngiliz ve Yabancı Devletlerin Belgeleri, İngiliz Dışişleri Bakanlı Gizli Belgeleri, İngiliz Gizli İstihbarat Raporları vs. gibi çok önemli belgelerden ve bizzat dönemin yetkili kişilerinin kaleme aldığı belgelerden derlenerek hazırlanan bir kitap olmasıdır.“Kaygılı Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” isimli Salahi R. Sonyel’in kaleme aldığı, Remzi Kitabevi’nden 480 sayfa olarak Kasım 2012’de çıkan bu kitabını her Türk vatandaşı mutlaka okumalıdır. Atatürk ve Cumhuriyet tarihi konusunda çok önemli çalışmalara imza atmış tarihçilerin başında gelen, Türk Tarih Kurumu Şeref Üyesi Salahi R. Sonyel’in hazırladığı “Kaygılı Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” isimli kitap, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşuna da ışık tutuyor. Kitapta öyle ilginç bilgiler yer alıyor ki, insan okurken hayretler içerisinde kalıyor. Ülkesi emperyalistler tarafından işgal edilirken kendi canını kurtarmak adına İngiltere’nin her istediğini yapmaya hazır vatan haini ve korkak bir padişahın (Vahideddin) İngiliz yetkilileri ile görüşürken ya da gönderdiği mektuplarda sarf ettiği komedi sözleri mi dersiniz, Yunanlıların barbarlıkları mı dersiniz, İngiliz ajanları başta olmak üzere emperyalist devlet ajanlarının Anadolu’da cirit atması mı dersiniz, Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basarak başlatmış olduğu bağımsızlık mücadelesini kendi çıkarlarını korumak için sabote etmeye çalışan vatan hainleri mi dersiniz... Kitapta dönemle ilgili ne ararsanız var. Bu yüzden kitaptan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.***“İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Vekili Amiral Richard Webb, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müşteşarı Yardımcısı Sir Ronald Graham’a (19 Ocak 1919) gönderdiği özel yazıda cüretle şöyle diyordu: “Görünüşte ülkeyi (Osmanlı Devleti’ni) tümüyle işgal etmemiş olmamıza karşın, şimdi valilerini tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyor; polislerini yönetiyor; basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları, işlemiş oldukları suça aldırmadan özgür bırakıyoruz... İstediğimiz her şeyi müsadere ediyoruz. Politikamız süngünün keskin ucuna dayanır... Halife elimizde olduğu sürece İslam dünyası üzerindeki ek bir denetim aracına sahibiz... Bildiğiniz gibi padişah, bizi buraya yerleştirmek istiyor...” (Sayfa 32)
***“O dönemde İtalya’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri görevinde bulunan Kont Sforza, “Mustafa Kemal Paşa henüz 1919’un ilk aylarında, tek kurtuluş yolunun bağımsız bir Türkiye Devleti kurulması gerektiğine inanmıştı.” der.” (Sayfa 46-47)***“Mustafa Kemal, 17 Haziran’da Kâzım Karabekir’e gönderdiği gizli telgrafta, Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün, “İngilizlerin teşvikiyle İngiliz himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiği anlaşıldığından” ve “Kürdistan’ın maruf beylerinden aldığı çeşitli telgraflar üzerine dağıtıldığını; bu kulübün hiç bir Kürt’ü temsil etmediğini; birkaç serserinin girişiminin sonucu olduğunu; yurt ve ulusun tümüyle bağımsız ve özgür yaşaması uğrunda Kürtlerin her fedakârlığa hazır olduklarını söylediklerini” bildirmiş; Kürtler de dâhil, tüm ulusu, yurdun kaderini kurtarma amacında birleştirmek karar ve azminde oluğunu belirtmişti. Ertesi gün, Amasya’dan, Edirne’de bulunan 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar’a telgrafla gönderdiği mesajda, “İngiliz koruyuculuğu altında bir bağımsız Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve bu amacı güdenler yola getirildi. Kürtler, Türklerle birleşti” demişti.” (Sayfa 62-63)***“İngiliz Yarbayı Alfred Rawlinson, Mustafa Kemal’den “Yüce Türk” olarak söz eder ve şöyle der: “Onunla temas kuranlar, çarpıcı kişiliğinin etkisi (füsunu) altında kalırlar... Kendi soyunun, uluslararası platformlarda yeri olması gerektiğine dair kesin ve pratik görüşleri olan, oldukça güçlü karaktere sahip bir adamdır. Kişisel saygınlık ve yükseliş aramıyor; ciddi bir görev duygusuna sahiptir; dolayısıyla tüm öteki ülkelerin çıkarlarına oranla kendi ülkesinin çıkarlarına öncelik tanınmasına büyük önem verir.” (Sayfa 82)***“İngilizlerin kimi Kürtlerin çevirmekte oldukları entrikalar karşısında Mustafa Kemal hareketsiz kalmamış, 15 Eylül’de Malatya Mutasarrıf vekili aracılığıyla Kürt önderlerinden Hacı Kaya ve Şehzade Mustafa ağalara gönderdiği telgrafta, “Padişah ve millet hainlerinin iğfalatına kapılarak İslam kanı akıtılması bigünah ve zavallı Kürt kardeşlerimizin birçoğunun padişah askerleri tarafından öldürülmesi gibi elim bir akıbetin meydana gelmesine engel olmak yönündeki yurtsever çalışmalarından ötürü” Sivas Kongresi’nin takdirini bildirmiş ve şunları eklemişti: “Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça, Türk ve Kürt’ün yekdiğerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam eyleyeceği ve Makam-ı Hilafet için sarsılmaz bir vücut halinde ve hariç düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir.” (Sayfa 85)***“İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, 4 Kasım’da, yüksek komiserlik yetkililerinden Tom Hohler’in kaleme almış olduğu bir raporu Lord Curzon’a göndermişti. Hohler, bu raporda şunları belirtiyordu: “Sultanlık şimdi bayağı bir komedi olmuştur ve görünüşte yüksek prensipleri ve amaçları olan, karakteri zayıf, az cesaretli ve kendisini bugünkü duruma getirmiş olan ulusalcı partinin davranışlarına muhalif bir adam olan padişah, Abdülhamid döneminde de var olan üstün zekâdan yoksun olarak Yıldız’da titriyor. Osmanlı hanedanı görünüşte yorgun düşmüştür ve anlaşılan, kendi halkını yönetme yeteneği ve enerjisine sahip herhangi bir şehzade henüz ortada görünmüyor.” (Sayfa 104-105)***“İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, 15 Aralık’ta (1919) İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği gizli telgrafta şöyle diyordu: “Padişah kendisini bize teslim etmiştir, çünkü tek dayanağı İngiltere yönetimidir ve barıştan çok, Türkiye’nin bugünkü durumunun sürmesinden kaygılanmaktadır.” (Sayfa 122)***“İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir Horace Rumbold, 3 Ocak’ta (1921) Lord Curzon’a şu mektubu göndermişti: “Yunanlıların silah ararken ve halkı silahtan arındırırken kişisel olarak yapmış oldukları işkenceler, hırsızlıklar, yağmalar ve yıkımlar çoğalmıştır. Bu denli olaylar sık sık yer alıyor ve bunlarda uygulanan usuller iyice biliniyor... Yunanlıların kendi işgal bölgeleri olarak nitelendirdikleri yerlerin çoğu bir sahra (vahşi bölge) biçimine geliyor.” (Sayfa 203)***“Yunan harekâtının başlamış olduğu gün olan 23 Mart’ta (1921), İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Padişah Vahideddin’le iki buçuk saat süren bir görüşme yapmış ve bu görüşmeyle ilgili raporunda şunları belirtmişti: “Bu görüşme sırasında (Andrew) Ryan bana eşlik etmişti. Padişah, görüşme sırasında başka bir kişinin de hazır bulunmamasını yeğ tutmuştu. Kendisi Mustafa Kemal’in Tevfik Paşa’ya 28 Ocak’ta göndermiş olduğu telgraflara değinmişti. Bu telgrafların, Ankara önderlerinin mentalitesini fotoğrafik biçimde yansıttığını; onların (ulusalcıların) tahtı tehlikeye koyma ya ve yetkisini azaltmaya çalıştıklarını söylemiş ve (padişah) şunları eklemişti: Mustafa Kemal, hangi soydan geldiği bilinmeyen Makedonyalı bir ihtilalcidir. Onun kanı Bulgar, Grek veya Sırp kanı olabilir. Bir sırp gibi görünüyor. Bekir Sami Çerkez’dir. Hepsi de birbirinin aynıdır Arnavut, Çerkez veya başka soydandırlar ama Türk değildirler. Onların arasında tek bir gerçek Türk yoktur. Buna karşın ben ve yönetimim onlara karşı güçsüzüz. Bu haydutlar benim baş eğmemi istiyorlar...” (Sayfa 240-241)***“Bu görüşmeyle ilgili yazı Londra’ya ulaştıktan sonra İngiltere Dışişleri Bakanlığı Yetkililerinden D.G.Osborne, 1 Nisan’da (1921) şu yorumu yapmıştı: “Padişahın sarsılmış olan saygınlığı, onu, durumu ulusal açıdan değil, kişisel açıdan görmeye sevk ediyor. Hiç kuşkusuz, onun durumu oldukça güçtür; ancak ulusal akımı, ülkede hiçbir çıkarı olmayan ve Türk olmayan haydutların zulmü olarak tanımlamak saçmadır. Mustafa Kemal bir bakıma (İtalya kahramanı) Garibaldi gibi haydut ve yurtseverdir ve ona saygı göstermemek ve onu takdir etmemek güçtür.” (Sayfa 241)***“İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Lncelot Oliphant, Londra’daki Yunan elçisi A.Rizo-Rangabe’ye 7 Nisan’da gönderdiği yazıda, şunları eklemişti: Genç Müslüman kadın ve kızları, Yunan askerlerinin canavarlıklarından kurtulmak için intihar ediyorlar, camiler kirletiliyor, Türk mahkûmlar açlığa terk ediliyor ve köle gibi çalıştırılıyor ve birçok kayıplar veriyor.” (Sayfa 242)***“İngiliz istihbaratına göre, Mustafa Kemal, İngiliz, Fransız, İtalyan, Bolşevik ve İttihatçı sempazitanları ve hatta ajanlarıyla çevriliydi ve 1921 yılı yazında Yunanlıların Ankara’ya doğru ilerlemeye başladıkları günlerde, hayatının en bunalımlı günlerini yaşıyordu.” (Sayfa 264)***24 Ekim’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na ulaşan gizli istihbarat raporuna göre: “Kürt Mustafa Paşa 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’ne atanmış, 1919’da derneğin başkanı olmuş ve o tarihten sonra denekle ilgili çalışmalarını sürdürmüştür. ...Kürt Mustafa Paşa İstanbul’dan ayrılmadan önce oradaki Ermeni Patriği’nin desteklediği Ulusal Ermeni Demokrat Partisi’yle ilişki kurmuştu. Uzun bir süreden beri Ermeniler, Rumlar ve Kürtler, kendi aralarında Türklere karşı işbirliği yapmak emeli beslemektedirler. (Mustafa Paşa) İstanbul’dan ayrılmadan önce, kimi Ermeni politikacılar aracılığıyla, Yunan yüksek komiserliğiyle yazışıyordu. Mevlanzade Rifat’la öteki Kürt önderlerin, kendilerine mali yardım yapılırsa Yunanlıların savını desteklemeyi kabullendikleri biliniyor. Herhalde Kürt Mustafa Paşa’yla da aynı arajman yapılmıştır. Onun şimdi Gürcistan’ı ziyaretinden amaç, herhalde olay çıkarmaktır. Yunan Kralı’nın gizli örgütleri herhalde Konya ve Kürdistan’a dek yayılmıştır. Bu katlar, hiç kuşkusuz Konya’daki ayaklanmanın patlamasına yardımcı olmuş; onu yaymaya çalışmıştır. Orada, olağan biçimde sürüp gitmekte olan huzursuzluk yüzünden o bölgeyi seçmişlerdir. Kemalistlerin Anadolu’daki durumlarını zayıflatmak amacıyla, Kürdistan’daki özerklik akımından yararlanmak amacıyla orada isyan kışkırtmışlardır. Kürt önderler para sıkıntısı çektikleri için İstanbul’daki Kürt Partisi, Yunan yetkililerinin eline düşmüştür.” (Sayfa 298-299-301)***“İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir Horace Rumbold’un İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a 7 Mart’ta gönderdiği gizli bir yazıdan anlaşıldığına göre, Vahideddin, Yusuf Kemal heyeti üyelerinden, özel katip Kemal Bey’in, kayınpederinin evinde bulunan valizini, katibin iki günlük yokluğundan yararlanarak ajanlarına açtırmış, içindeki 6 gizli belgenin fotokobilerini çektirerek 6 Mart günü, emektar bir mabeyincisi eliyle İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanına göndermişti.” (Sayfa 334)***“Sir E.Percy de şunları eklemişti: Kendi görüşümce, Yunanlıları İzmir’e göndermek en büyük hata idi.” (Sayfa 346) *** “İngiliz Generallerinden Sir Charles Townshend: İstanbul’un kendi askerlerimiz tarafından işgali büyük bir hata idi... Çünkü ulusalcı Türk partisini ve Başbakanımızın “asi bir general” olarak nitelendirdiği bu yurtsever Kemal’i ortaya çıkarmıştır.” (Sayfa 350)***“Londra gazetelerinden Pall Mall Gazette, 21 Ekim tarihli sayısında, “General Townshend’in Açıklamları” başlığı altında şu makaleyi yayınlamıştı: Generel Townshend, tüm yanlara onurlu bir barış, hiçbir masraf yapmadan gerçekleştirilebilirken, yapılmış olan harcamalardan dolayı Lloyd George’u eleştirmiş ve şunları eklemişti: Osmanlı İmparatorluğu’nu Mezopotamya (Irak), Filistin ve Suriye’den ve İstanbul’un kapılarına kadar öteki bölgelerinden yoksun bıraktık ve her şeyin üstünde, Yunanlıları Asya Türkiye’sine özendirdik. Onları, en zengin il olan İzmir’e yerleştirdik. Dolayısıyla, sayın efendi (Lloyd George), ümitsizlik içinde kalan Türklerin, bir elde kılıç olmak üzere, onun tüm entrikalarını bir yana iterek, tüm işgalcileri tekmeyle dışarı atmış olmalarına ve şimdi de zaferin ürünlerini yasal olarak hak ettiklerine nasıl şaşabilir? Türkler çılgın değildir, en zengin limanları olan İzmir’i onlar yakmamıştır...” (Sayfa 374-375)***“17 Ekim 1922 tarihli İngiliz Gizli İstihbarat Raporu’na göre 11 Ekim’de İzmir’den ayrılan bir İngiliz ajanı şu bilgiyi iletmişti: “Bu güne kadar Mustafa Kemal’in stratejik planı, hiçbir aksaklık çıkmadan başarılı olmuştur. 26 Ağustos’taki genel saldırı büyük gizlilik içinde hazırlanmıştı ve iki gün öncesine kadar bunu ancak üç kişi biliyordu. Boğazlara ve Marmara Denizi’ne ulaşmış olan Mustafa Kemal’in planı şuydu: a)Trakya ile İstanbul’u ele geçirmek, b)Musul ilini yeniden fethetmekti. İkinci amaç, birinci amaç gerçekleşinceye kadar ertelenecekti. Mudanya konferansından sonra Mustafa Kemal, barış konferasının başlamasından sonra iki ay içinde, İstanbul ve Trakya Türklere devredilmezse İngilizlere karşı ivedilikle husumet başlayacaktı. İtalyanlarla Fransızlar bu saldırıya müdahale etmeyeceklerine dair ona güvence vermişlerdi.” (Sayfa 376)***“İstanbul’daki İngiliz Genel Karargâhı’nın 17 Ekim tarihli gizli raporunda şu görüşler öne sürülmüştü: BMM (Büyük Millet Meclisi) ve askeri önderler, şimdi zaferle sarhoş olmuşlardır ve ihtiraslarını gerçekleştirmek için büyük Britanya ile savaşmaya hazırlanmaktadırlar. Fransa’nın, Türkiye’nin sadık müttefiği rolünü oynadığına inanıyorlar.” (Sayfa 377)***“Londra’da yayımlanan Daily Telegraph gazetesi, 28 Temmuz 1923 tarihli sayısında İngiltere’nin Eski Başbakanı David Lloyd George’un şu demecini yayımlamıştı: Her şey sona erince, İsmet’in gülümsemesine şaşmamalıdır. Ankara’dan alınan haberlere göre barış, orada büyük bir Türk zaferi olarak karşılanmıştır ve bu bir gerçektir. Mudanya Paktı bir Sevr değildi, ama kesinlikle Lozan’dan daha iyiydi. Sevr’den Mudanya’ya bir gerileme idi; ancak Mudanya’dan Lozan’a bir bozgundur.” (Sayfa 390)***Kitabı okumayanlar varsa bir an önce temin edip okumalarını tavsiye ediyorum. Salahi R. Sonyel’e de böylesi önemli bir kitabı hazırladığı için ayrıca teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar...Sevgiyle, hoşça ve dostça kalın...İletişim: mehmet_sahin1987@hotmail.commehmetsahincileroglu@hotmail.comsahin33mehmet@gmail.com - mehmetsahincileroglu@gmail.comGSM: 0(506) 935 73 17 Facebook/mehmetsahincileroglu Twitter/msahincilerogluBu haber 2100 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |