| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
MEVLİD KANDİLİ22 Ocak 2013, 22:58 Önümüzdeki Çarşamba gününü Perşembeye bağlayan gece Mevlid kandilidir. Bilindiği gibi, her sene, peygamberimizin doğum günü olan; Rebiu’l Evvel ayının on ikinci gecesi, Mevlid kandili olarak kutlanılır. Ayrıca tüm dünyada; Mevlid kandilinin içinde bulunduğu hafta, “kutlu doğum haftası” olarak, evrensel bir şekilde kutlanmaktadır. Bundan asırlarca önce; takvimlerin kutlu doğum gününü göstereceği günlerde, Yahudiler, Hıristiyanlar, Kâhinler ve tüm dünya, bu müjdelenen peygamberi bekliyordu. Bu peygamberin geleceği zamanda ise, dünya, şer güçlerin egemenliği altında kıvranıyordu. Zulüm, fuhuş, fitne-fesat ve barbarlık son haddini aşmıştı. Kız çocukları diri diri gömülüyor, kadınlar şehvet malı olarak pazarlarda sergileniyor ve güçsüzlere yaşama hakkı verilmiyordu. Kan içen yarasaların sultan, eşkıyaların ise vezir olduğu bir dönemde; dünya, bir kurtarıcıya avuç açmış bekliyordu. Kardeşin, kardeşe diş bilediği, insanlığın en küçük değerinin bile tanınmadığı, insanların hayvanlara gıpta ettiği, hayvanların dahi insanların hareketlerinden utanç duyduğu bir zamanda; dünya, müjdeleyici ve kurtarıcı bir rahmet peygamberine sancı çekiyordu. İşte böyle bir bekleyiş ve ihtiyacın çağırdığı bu rahmet peygamberi, Milâdi 571 yılı Nisan ayının Yirmisinde, bir Pazartesi günü sabaha karşı dünyaya geldi. O gün bütün âlem; âlemlerin efendisinin doğumuna şahitlik ediyordu. O, kutlu ve mutlu efendinin doğumuyla; dünyada bir çok harikulâde olaylar meydana gelmiş, azgın ve diktatör putperestlerin saltanatları sallanmaya başlamıştı. Kisra sarayının sütunları yıkılmış, burçları çatlamış, Mecusilerin bin yıllık yanan ateşleri sönmüş ve Sava gölü kurumuştu. Aslında yıkılan; Kisra sarayı değil; Kisraların, despotların ve zalim diktatörlerin saltanatlarıydı. Mecusilerin sönen ateşi; aslında dünya küfrünün ve müşriklerinin gönüllerinde yanan şirk ateşiydi. Kuruyan; Sava gölü değil, inkârcıların, putperestlerin, hükümranlıkları ve azgınlıklarıydı. İşte böylesi bir zamanda bir peygamber dünyaya teşrif etmiş, bütün azgınlıkları durdurmuş, yıkılmazları yıkmış, yapılmazları imar etmiştir. Risalet meş’alesini yakarak; günümüze ve gönlümüze, kıyamete kadar devam edecek sevda tohumları ekmiş, cehennem kapılarını kapatmış, cennet kapılarını açmıştır. Dünyayı, huzur ve selâmete götüren tüm kaynakları beslemiş, delâlet ve sapıklığın önüne perde çekmiştir. Kendisinden önce bizleri düşünmüş, ümmeti için secdelerde ağlamış, “Muhammed’ül Emin” olarak yaşamış ve “emin bir Muhammed” olarak ta ölmüştür. Âlemlere sığmayan bir sevdanın peygamberini, sadece “Mevlid gecelerine” ve “Kutlu Doğum Haftalarına” sığdıramayacağımızı bilelim. Bu yaşlı dünyada; yaşlanmaz sevdamız olan peygamberimizi, sürekli yâd edelim. İzinde ve sözünde giderek şu ayet meâline kulak verelim: “De ki: ‘Ben, ancak sizin gibi bir insanım. Yalnız, ‘ilâhınız bir ilâhtır,’ diye bana vahy olunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, yararlı bir iş yapsın ve Rabbine yaptığı ibadete kimseyi ortak etmesin!” [3] Bakınız hak ve peygamber aşığı merhum Âkif, “Bir Gece” adlı şiiriyle “kutlu doğumu” nasıl anlatıyor: On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabîî: Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kerre de, mâmûre-i dünya, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta ; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin, Salgındı, bütün Şark’ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsûm, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki ezilmek ti bütün hakkı, dirildi! Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, şer’-i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o mâsûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. [4] Son olarak peygamberimizin diliyle peygamberimize dualarda bulunarak diyoruz ki: “Allâh'ım! Kulun ve peygamberin Muhammed'e rahmetini dileriz. İbrâhîm’e vaktiyle rahmet ettiğin gibi. Allâh’ım! Muhammed ile Muhammed'in ümmeti üzerine bereket ihsân eyle. Vaktiyle İbrâhîm ile ümmetine bereket ihsân ettiğin gibi.” [1] Kehf Suresi: 110 [2] Sahih-i Buhari Tercemesi: Hadis no,1726 [3] Kehf Suresi: 110 [4] Safahat : S. 422 [5] Sahih-i Buhari Tercemesi: Hadis no,1726 Bu haber 2241 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |