| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
BESMELE (Ümmet-i Muhammed'i tanımanın bir alâmet-i fârikasıdır. )27 A?ustos 2012, 21:34 (Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım) Kur’an-ı Kerim’de iki türlü besmele vardır. Birisi, sûre başlarında yazılan ve sûreden bağımsız olarak bulunan besmele, diğeri Neml Suresi’nin 30. ayetindeki besmeledir. Neml Suresi’ndeki besmelenin bu sûrenin bir parçası olduğu açıkça bilinmektedir. Bundan dolayı besmelenin Kur’an âyeti olduğunda şüphe yoktur. Bu durum, açık tevâtür ile ve âlimlerin ittifakıyla kesin olarak bilinmektedir.(1) Süleyman (a.s.) Yemen’de Sebe denilen bir kavmin kraliçesine yazdığı mektubuna, “Rahman ve Rahim” olan Allah’ın adıyla başlamıştır.(2) Besmele, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın indirdiği ayetlerdendir. Süleyman (a.s.)’dan sonra özellikle bu ümmete has kılınan bir sözdür.(3) Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Davud oğlu Süleyman (a.s.) ve benden başka hiçbir peygambere indirilmeyen bir âyet bana indirildi. Bu âyet “Bismillâhi'r-rahmanirrahim”dir.”(4) Sunacağımız şu hadisler, besmelenin önemini, Müslüman’ın işlerine nasıl başlaması gerektiğini güzel bir şekilde izah etmektedir. “Besmele ile başlanmayan her önemli iş sonuçsuz kalır”(5); “Besmele her kitabın anahtarıdır.”(6) Besmele hakkında âyetler ve hadislerin sunduğu mesajın şuuru ile Müslümanlar, meşrû olan bütün işlerine besmele ile başlamaktadırlar. İşlere Allah adıyla başlamak ne kadar güzel bir davranıştır. İslâm kültürü, bir kimsenin her işe Allah adı ile başlamasını gerekli kılar. Eğer bu bilinçli bir şekilde ve samimiyetle yapılırsa şu üç güzel sonucu doğuracaktır: Birincisi, bu kişiyi kötülükten uzak tutacaktır. Çünkü Allah ismi, onu kötü bir niyet veya bir davranıştan alıkoyarak bu konuda düşünmesini sağlayacaktır. İkincisi, kişi meşrû bir işe başlarken Allah’ın adını anarsa, onun her hareketi tabiatıyla Allah'ın rızasına uygun olacaktır. Üçüncüsü, o kişi, Allah’ın yardım ve nimetleriyle karşılaşacak ve Şeytanın aldatmalarından korunacaktır. Çünkü kim Allah’a yönelirse, Allah da ona yönelir.(7) Besmelede geçen “Allah”, gerçek ilâhın özel ismidir. Kur’an, bize bu en yüce ve en büyük zatı, eksiksiz sıfatları, güzel isimleriyle tanıtmakta, bizim ve bütün kâinatın O’na olan ilgi ve alakamızı bildirmektedir. Kâinatı ve bütün varlıkları yaratan, devamlarını ve olgunlaşmalarını temin eden yüce ismin sahibi Allah’tır. “Allah” yüce ismi, Allah’ın yüce zatına dalalet eden, O’na ait olan özel bir isimdir. Allah, hakkiyle tapılacak olan yüce Zatın ismidir.(8) Besmelede en önemli husus, Allah’ın ismini okumak ve onu, girişilecek işten önce zikretmektir. Bu öne alma, yardımın yalnızca Allah’tan isteneceğini ve manayı yalnızca O’na ait kılmak içindir. Çünkü bilindiği gibi her millet, en önemli işine, büyüklüğüne inandığı bir isimle başlar. Arap müşrikleri de sözlerine veya işlerine “Lât’ın ismi ile”, “Uzza’nın ismi ile” gibi putlardan birinin ismi ile başlarlardı. İnsanlar arasındaki alışveriş ve diğer işlerde, özellikle açılış törenlerinde ve özel programlarda “filancanın adına, filanın şerefine” gibi bunun değişik örneklerini görürüz. İşte besmelede de fiilin (yapılacak işi ifade eden fiilin) cümlenin sonuna bırakılarak Allah’ın isminin öne alınması, bütün bunları reddetmek ve başlamayı yalnız Allah’ın ismine tahsis etmek içindir. Besmele, “Ne kendim ve ne de başkası yani, akla gelebilen hiçbir isim ile değil, ancak yüce Allah’ın ismi ile şu işime başlarım, başlıyorum”demektir.(9) Yapılan bu izah, dikkate şayandır. Müslüman, yapacağı bütün işlere, her çeşit faaliyetlere, programlara öncelikle Allah’ın adıyla yani, besmele ile başlamalıdır. Müslüman vereceği konferansta, yapacağı hitapta, katılacağı açık oturumda, panelde, sempozyumda, kültürel ve sosyal etkinliklerin tümünde, özel ve tüzel merasimlerde hep besmeleyi öne geçirmeli, besmeleyi başlangıç yapmalı, besmeleyi baştacı kılmalıdır. Çünkü besmele Allah’a saygının, Allah’a sevginin ve Allah’a itaatin bir ifadesidir. Bir Müslüman besmele ile “şu işe başlıyorum” derken; “ben bu işi kendim için değil, Allah adına, O’nun emri ile ve ancak O’nun için yapıyorum” demiş olur. Her işe Allah’ın adıyla başlanması, İslâm’ın âdâbındandır. Bu gerçek, ilk olarak indirilen Kur’an-ı Kerim’in: “Yaratan Rabbinin adıyla oku”(10) âyetinde Allah Teâlâ tarafından bildirilmiş ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’e talim edilmiştir. Bu edep düsturu, İslâm Dini’nin en önemli temel düşüncesini özetler. Bu temel prensip, “0 ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir”(11) âyetidir. Allah ilktir, her şeyden öncedir, başlangıcı yoktur, varlıkları O yaratmıştır. Sondur, varlıkların yok oluşundan sonra da O bâkîdir. Zâhirdir, varlığı bir çok delille gün gibi açıktır. Bâtındır, zâtının hakikati duyular ve akılla idrak edilemez.(12) Her varlık, varlığının sırrını Allah’tan alır. Her şeye, her varlığa hayat veren O’dur. Her şey O’nun iradesi ile başlar ve son bulur. Her başlangıç, her hareket, her yöneliş O’nun dilemesiyle ve takdiriyle meydana gelir. Bu açıdan, her şeye O’nun ismi ile başlamak, her meşrû işi O’nun adını anarak yapmak, Müslümanın temel hedefi ve gayesidir. Mevlid'i Şerifin müellifi Süleyman Çelebi, mevlidine “Allah” adıyla başlayarak, İslâm terbiye ve geleneğinin en güzel numunesini sunmuştur. Allah adın zikredelim evvelâ Vâcip oldur cümle işte her kula Allah adın her kim ol evvel ana Her işi âsan eder Allah anâ Allah adı olsa her işin önü Hergiz ebter olmaya ânın sonu Her nefeste Allah adın de müdâm Allah adıyla olur her iş temâm. Bütün işlere en önce Allah’ın adı ile başlamak, her kulun görevidir. Her kim, Allah adını öncelikle anar ve işine öyle başlarsa, Allah ona işini kolaylaştırır. Her işten önce Allah’ın adı anılırsa, hiçbir şekilde o işin sonu, bereketsiz ve sonuçsuz kalmaz. Kul, her nefeste Allah’ın adını sürekli anmalıdır. Her işin tamam olması Allah adı ile olur. Besmele, Allah’ı anmanın, Allah’a itimat ve dayanmanın, Allah’a güvenmenin, Allah’tan yardım istemenin, Allah’a teslim olmanın, Allah’ın rahmetine ve esirgemesine talip olmanın ve sığınmanın bir ilanı ve ifadesidir. Mü’min her faaliyetinde, her hareketinde, her işinde sadece Allah’ın yardımına güvenir ve O’nun rahmetini ve esirgemesini umar. Mü’min yemesine, içmesine, okumasına, konuşmasına, oturmasına, kalkmasına, yatmasına, uyumasına, hep besmele ile başlar. Besmele, mü’mine lütfedilen ilâhî bir anahtardır. Mü’min, dünyevî ve uhrevî bütün işlerinin kapısını bu anahtarla açar. Ebedi saadet ve mutluluğu kazandıracak maddî ve manevî tüm işlerin şifreleri, bu anahtarla çözülür. İman, ilim, irfan, ahlâk, fazilet ve kısacası insanı kemale erdiren bütün değerlerin kapıları onunla açılır. Müslüman mabedine, evine, işyerine, dükkanına, fabrikasına, okuluna, kışlasına girerken, dükkanını açarken, sözüne, konuşmasına, dersine başlarken, bağında bahçesinde, bürosunda ve iş yerinde çalışırken besmeleyi terennüm etmeli ve onu bir hayat tarzı haline getirmelidir. Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya ne güzel söylemiştir: Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İki dünyada aziz ümmet, Muhammed ümmetiydi.(13) Evet, besmele Ümmet-i Muhammed’i tanımanın bir alâmet-i fârikasıdır. Bu ümmet, yeryüzünde bu kutsal cümle ile tanınır. Bu kutsal cümle, onu hem bu dünyada hem de öbür dünyada aziz, üstün ve şerefli kılacaktır. Şairin dediği gibi besmele, her şeyimizin bereketidir. Aşımızın, işimizin, eğitimimizin, okulumuzun, üniversitemizin, kışlamızın, fabrikamızın, ticarethanemizin, bağımızın, bahçemizin, tarlamızın, ürünümüzün bereketi ve uğuru, hep besmelenin gücü ve feyzi ile olmaktadır. Besmelenin gücü ile şuurumuz, bilincimiz, huzurumuz, ümidimiz, azmimiz, aşkımız, şevkimiz artmaktadır. Besmelenin sayesinde iç âlemimizde sükun, huzur ve rahatlama olmaktadır. Besmelenin verdiği hazla ordumuz cephede galip gelmekte, askerimiz şahadet mertebesine ve gazilik unvanına nail olmaktadır. Her şeyin anahtarı ve tevhid (Allah’ın birliğinin) ayeti olan besmele, Müslüman’ın bütün varlığını kuşatan ilâhî bir düsturdur. Müslüman besmele ile iç içe yaşayan bir kimsedir. Besmele, onun nefes alışından al da bütün hayatının kademelerine hakim olan kutsal bir metindir. Besmele ile, Allah Teâlâ’nın Rahmân ve Rahîm isimlerini, kalbimizde niyet ettiğimiz, daha henüz meydana gelmemiş olan ve yapmayı kastettiğimiz işimize bağlarız. Yani, besmeleyi o işin önüne geçirir ve işimize başlamadan besmeleyi okuruz. Besmele, kelimeleri kısa fakat manası dünyayı kaplayan ve kuşatan özlü bir sözdür. İstediğimizi yapmakta ne kadar serbest olursak olalım, yaptığımız şeylerin sebep ve neticelerini bilemeyiz. Bütün iradelerimizin, istek ve dileklerimizin aksamadan ve sıkıntısız meydana geldiğini görememekteyiz. Demek ki, başarılarımız, her şeyin ilk sebebi ile isteklerimiz arasındaki münasebetin bereketine bağlıdır. Bu bereket, başlangıçta Rahmân’a ait, sonunda da Rahîm’e aittir. İşin başlangıcında da, sonunda da başarıyı ve bereketi bize ihsan edecek ve takdir edecek sadece Allah’tır. Bizim işimizin nasıl seyredeceğini, nasıl sonuçlanacağını, hayırla bitip bitmeme noktasını yalnız Rahmân ve Rahîm olan Allah bilir.(14) Lütfu ve ihsanı herkesi ve her şeyi kuşatan Allah, büyük dostu Hz. Muhammed’in terbiyesine ve ıslahına gayet önem vermiştir. Onu ilâhî yardımına mazhar kılmış, ayrıca kendisine bağlılığını göstermek ve ilâhî ismini öne almak suretiyle başlamanın kutsal edebini ona öğretmiştir. Ona apaçık bir dil ile Allah’ın birliğini ifade etme, gayet kısa ve kısa olması ile birlikte son derece derli toplu ve olağanüstü akıcı ve açık bir beyan üslûbu içinde özetleyen “Bismillahi’r-rahmanir’rahîm” düsturunu, her şeyin bir anahtarı gibi ihsan etmiştir. Sonra bu kanunu, bu edeb ve terbiyeyi bütün İslâm Ümmeti’nin kitapları, yazıları, Kur’an okumaları, nutukları ve diğer önemli işleri ve ihtiyaçlarının başında iktibas edecekleri ve uyacakları kıymetli bir gelenek kılmıştır.(15) Besmele, Müslümanın her işini süsleyen ve Müslüman’a güç ve kuvvet veren kutsal bir cümledir. Besmelede geçen Allah’ın Rahman ismi, iyi olsun kötü olsun, mü’min olsun kafir olsun, ayırım yapmadan dünyada herkese nimet veren Allah demektir. Rahim ise, ahirette nimetlerini sadece mü’minlere veren manasınadır. Cenab-ı Allah, dünyada herkese nimet verdiği halde, kendisine inananlara âhirette özel muamele yapacaktır. Kur’an’da geçen “Rahmân” ve “Rahîm” kelimeleri hep bu manada kullanılmıştır. (16) Besmele ile, Allah yüceltilmekte, O’na tazim ve saygı ifade edilmektedir. Diğer taraftan Allah Teâlâ’nın rahmetinden kovduğu ve müminlerin düşmanı olan Şeytanı kahretme, küçültme ve aşağılama vardır. Ebû Müleyh (r.a.) bir adamın şöyle söylediğini anlatır: “Resûlüllah (s.a.s.)’ın terkisine binmiştim. Resûlüllah (s.a.s.)’ın hayvanının ayağı tökezledi. Bunun üzerine ben, ‘şeytan helak olsun, mahvolsun’ dedim. Resûlüllah hemen bana: “Şeytan helak olsun deme. Çünkü sen böyle söylediğin zaman o büyüklenir. Hatta kendisini bir ev gibi görür ve şöyle der: ‘Kuvvetimle bunu yaptım (başardım)’ Fakat sen, “Bismillah” de. Zira sen böyle söylediğinde o küçülür. Hatta bir sinek gibi olur.” (17) Bu hadisi şeriften de anlıyoruz ki, besmeleyi okuyan kimse, bu hareketi ile Allah’ın şanını yüceltmek ve Şeytanı ise kahretmektedir. Çünkü Şeytan, Allah’ın anıldığı yerde duramaz, vesvesesinde başarılı olamaz. Allah Teâlâ’nın mü’minlere rahmet ve merhametle davranmasını hazmedemez ve bu konuda aşırı derecede kıskançtır. Kendisi Allah’ın rahmetinden kovulduğu için, Mü’minin Allah’ın rahmetine ve esirgemesine sığınmasına, Allah’a dayanmasına ve O’na tevekkül etmesine dayanamaz. Böyle bir kutsal cümleyi, Müslümanın hiç dilinden düşürmemesi ve bütün meşrû işlerini O’nun kılavuzluğunda yapması gerekir. O’nun adını, her şeyden önce söylemenin, hatırlamanın yolu, besmeleyi gönüllere nakşetmekten geçer. Gönüllere nakşedilen besmele sayesinde Müslüman, her an Allah’ı anar ve O’ndan hiçbir şekilde gafil olmaz. Müslüman, gaflet uykusundan ancak besmelenin bereketi ve ilhamı ile uyanır. 1- Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, 1971, I, 15. 2- Bkz. Neml, 22-30. 3- Bkz. Kurtubi, Ahkâmu'l-Kur'an, Beyrut, 1993, I, 88. 4- İbn Kesîr, İsmail b. Ömer, Tefsiru'I-Kura’n’il- Azim, İstanbul, 1984, I, 33. 5- Feyzu’l-Kadir, V, 13. 6- Feyzu’l-Kadir, III, 191. 7- Mevdudî, Tefhim’ul- Kur’an, trc. Komisyon, İstanbul, 1996, I, 40. 8- Bkz. Elmalılı, I, 18-19. 9- Elmalılı, I, 39-40. 10- Alak, 1. 11- Hadîd, 3. 12- Ali Özek ve Arkadaşları, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meâli, Medine, 1992, Hadid Suresi, 3. ayetin izahı. 13- Arif Nihat Asya, Dualar ve Âminler, İstanbul, 1990, s. 63. 14- Bkz. Elmalılı, I, 42. 15- Bkz. Elmalılı, I, 45-46. 16- Ali Özek ve Arkadaşları, a.g.e., Fatiha Suresi’nin izahı. 17- Ebû Davûd, Edeb, 85; Ahmed b. Hanbel, V, 59- 71, 365; İbn Kesîr, a.g.e., I, 34. Bu haber 2497 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |