Ramazan’da Ağırlıklarımızdan Kurtulabiliriz
Ağırlıklar derken, en başta vicdanı körelten, onu yok saydıran ağırlıklardan bahsediyorum.
İz’an, insaf, merhamet, adalet duygularını gölgeleyen, bastıran ağırlıklardan bahsediyorum.
Oruç tutalım-tutmayalım, bu ülkede bir “Ramazan Kültürü” var ve onu hepimiz yaşıyoruz. Misal, oruç tutan da tutmayan da ramazan pidesini alır, Ramazan’a mahsus tatlı olan “güllaç”ı yer.
Ramazan’ın manevî bir iklimi var, o manevî iklimden herkes talebi ölçüsünde yararlanabiliyor.
Bu Ramazan ayında o iklimden daha fazla yararlanmayı öneriyorum.
Ruhumuz ve kalbimiz üzerindeki ağırlıkları atmayı,
Vicdanın sesini daha berrak duyabilmeyi,
Daha merhametli, daha insaflı olabilmeyi talep edelim diyorum.
Sözü uzatmayacağım. Sabah saatlerinde bir arkadaşımdan Ramazan mesajı geldi. Mesajın sonunda, T.S. Eliot’un şu sözlerini paylaşmış: “Her insan kendine yakışanı yapar. Çünkü kalite asla tesadüf değildir. Kalite veya kalitesizlik insanın kendine biçtiği rolün sonucudur.”
Bu sözler, bendenize yukarıdaki satırları ilham etti. Bu sözleri çerçeveletip ayna gibi evlere, işyerlerine asmalı. İnsanın bedenini değil, ruhunu, içini gösteren ayna!
x x x
RAMAZAN’DA FİZİKÎ AĞIRLIKLARDAN DA KURTULABİLİRSİNİZ
Ramazan’a girerken, kilolarından kurtulacaklarına azmedenlerin çok lâkin kurtulabilenin pek olmadığını gözlemlemişsinizdir.
Çünkü iki öğüne iniyor gibi gözüken yemek düzeni aslında, düzensizleşiyor. Gündüz “ihmal” edilen gıdaların büyük bir çoğunluğu iftarla sahur arasında “ikmal” ediliyor. Diğer ayların aksine, Ramazan’da hareket de azalıyor... Bu şartlarda kilo vermeye imkân var mı?
Oysa Ramazan’da gıda tüketimi mutlaka azaltılmalı. Orucun hikmetlerinden birisinin gıdayı azaltmak olduğu kanısındayım.
Öte yandan, mademki orucun maksatlarından biri, “aç insanların halini anlamak”tır, o vakit, gerçek anlamda aç kalmak gerekmez mi?
Bizim haber bültenlerine iç haber yoğunluğundan dolayı pek giremiyor ama uluslararası haberlerin birinci gündem maddesi dünyadaki müthiş açlık. Yüz milyonlarca Afrikalı ve Güney Asyalı bırakın ekmeği temiz suya bile ulaşamıyor.
Tek örnekle, üstelik düzenli sayılabilecek bir ülke örneğiyle sözlerimi bitireyim:
175 milyonluk Bangladeş’te nüfusun büyük bir çoğunluğu günde iki öğün yemek yiyebiliyor. Okula giden iki çocuğu olan aileler çocuklardan birini öğlen, diğerini ise akşam doyurabilmektedir. Bu ailelerin bir kısmında anne-babalar, çocukları iki öğün yiyebilsinler diye günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyorlar.
Eğer “oruç” bunların halini anlamak ise, hiç olmazsa yılın bir ayı onlar gibi “oruç” tutalım. İşte o zaman açın halini anlayabiliriz. O zaman, kilolarınızdan da kurtulabilirsiniz.
Bu arada, hastalar, yaşlılar, ilaç almak zorunda olanlar oruç tutmamalı. Onlar zaten her şeyi yiyemiyor, içemiyor. Kendilerini zorlamamalılar.
xxx
timeturk.com'dan...
İsmail Hakkı CENGİZ
hacengiz@gmail.com
Bu haber 1657 defa okunmuştur.