| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
DEMİR TABUT (Hikâye)26 Eyl?l 2019, 00:21 DEMİR TABUT Eski püskü, demir yığını otomobiliyle dikkatlice kapıdan içeri girip dut ağacının altında durdu. Açlıktan ve yorgunluktan titriyordu. Arabadan inip kapılarını kapatarak oğlunun evinden taraf bakındı. Sakin idi: -Çocuklar çocuğu, çocuklar. Otomobili görünce oyuncak bilip oynuyorlar. Öyle bilin oyuncaktır. Torunlarına ters ters bakarak, düşmanca bir tavır içinde mırıldanarak eve girdi. Çift odadan ibaret olan eski evin zeminine ayağını bastığında döşeme öyle bir ses çıkardı ki, ses neredeyse komşulardan duyuldu. Her seferinde de döşemeyi gıcırdatarak içeri girdiğinde karısı: -Sahibin öldü mü ötüyorsun? -Yemin olsun o ki var diye mırıldanıyordu. O da kızardı, karısına cevap verince. Ama şimdi düşündü, en iyisi hiç demesin. Sonra kendi kendine “Bırak ne diyor, söylesin. Hem önemli olan biran önce yemeğini yiyip, dinlenebilmesiydi.” Bu düşünceyle odaya geçip kanepeye uzandı ve yattığı yerden mutfağa doğru dönerek: -Hey karı, ne pişirdin"? diye yüksek sesle sordu. Başını mutfağın kapısından çıkarıp ters-ters divanın üstünde uzanan, kendini bir herif sanan kocasına bakarak: -Ne pişirdim? Böyle zakkum, zehir, ağu. Ne getiriyorsun ki, ne pişireyim?" dedi. Karısının sözlerinden beyni döndü, ama ne dönme?... Ayağa kalktı: -Zakkumu ejdadın yesin, diyerek karısının tepesine sert bir kaç yumruk vurdu. Başına çarpan yumurukların acısından bağıran kadının sesine duyan ve nefes nefese kalan oğul babasını kucakladı kenara çekti: -Boşverin, ayıptır, yaşınızdan-başınızdan utanın. Yemin ederek, her ikisini de kınayarak sakinleştirmeye çalıştı. Kopan yaygaraya gelin çocuklarıyla birlikte geldi. Adamın torunları ayaklarına dolanarak: -Dede… Dede… Vurma büyükannemize, diyerek ağlaşıp kendisine yalvardılar. Kadın oğlunun, gelininin desteğini görüp cesaret buldu: -Tam yüz yaşında olsa da boşanacağım. Allah kahretsin böyle yaşamayı. Gençliğinde neydi ki, yaşlılığında da ne olsun? Öyle durmadan koşuyor hırpani otomobilinin arkasından. Oraya buraya çarpıp eziyor, elde avuçda olanı döküyor soykanın üstüne… Sonra da gelir bana der ki, “yemek ver…” Ağlayarak gelinin ona doğru uzattığı bir bardak suyu bir solukta içtikten sonra: -Böyle görürüm inşallah! Makinen tabuta dönüp, üstüme gelsin. Böyle erkek, olmaz olsun. Yemin ederek bağırdı. Kocasının öfkeyle geldiğini görüp koşarak oğlunun evine saklandı. Karısının peşinden koşan erkek onun ölüsünü dirisini mezardan çıkarıp, mezara soktu, küfürler yağdırdı. Oğlu babasını kendisine çekerek, onu itti. Babası yıkılmamak için duvara tutundu. Kaynanasına arka çıkan geline birkaç tokat vurdu. Birkaç sille daha yiyen gelin çocuklarının elinden tutup, ağlayarak kapıdan dışarı çıktı. Hatta kaynanasının çağırmasına bile aldırmadı. Gelinin öfke edip gittiğini duvardaki aynadan seyreden kaynana kapıyı açıp dışarı çıktı: -Bak, öfkene bak. Kırk yıldır kocamdan yemediğim yumruk, duymadığım söz kalmadı, bir kere de babamın evine gitmedim, diye hayli mırıldandı ve birdenbire gözleri oğluna takıldı. Onun öfkeli bakışlarını görünce durakladı. Oğlu: -Sözünle karımı kurtardın? diye hıçkırdı. Anası başını önüne eğip, sesini kısarak sustu. Babası arabaya doğru gitti. Kocasını otomobilin yanında olduğunu gören kadının dili durmadı: -Seni makinenle birlikte gömeyim, ay yaşlı sırtlan. Yine demir tabutun yanına gittin? diye elini ölçerek kocasının üstüne bir karış toprak döker gibi yaptı. Karısının yaygarasından erkek önce durakladı, sarardı. Hırsından kudurmuş gibiydi. Dut ağacının altına atılmış tahrayı kapıp hışımla karısından tarafa geldi. Korkudan oğlunun rengi sarardı.Onu tahra ile doğramaya geliyordu. Annesini içeri sokup babasına doğru koşan oğlan kalbini tutarak, yere yıkıldı. Tahra babasının elinden gürültü ile düştü. Oğlunun yere yıkıldığını gören anne öyle bir feryat kopardı ki, komşular bir anda avluya doldurdu. Kimi doktor bulmaya koştu, kimi delikanlıyı ayıltmaya, kimi de anneyi sakinleştirmeye çalıştı. Doktor odadan dışarı çıkarken babası oğluna yaklaşarak alnından öptü ve fısıltı ile: -Sen iyileşeceksin, oğlum. Arabayı satıp en iyi doktorlara götüreceğim. Sana bir şey olursa ölürüm, dedi ve aceleyle odayı terk etti. Avluya çıktığında gözyaşlarını herkesten gizlemeye çalıştı ve hızlı adımlarla aracına doğru ilerledi. Aracın kapısını açıp direksiyona yapıştı. Başını direksiyona dayayarak, hıçkırarak ağladı. Kenarda durup bakanlardan hiç kimse ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Biraz sonra otomobili çalıştırdı. Komşulardan biri aceleyle kapıyı ardına kadar açarak kenara çekildi ve otomobil avludan çıktı gitti. Kaza haberi bütün köye yayıldı. Ayağı sağlam olan herkes kaza yerine koştu. Ezilmiş, hurda hale gelmiş otomobilden cesedi güçlükle çıkartarak yol kenarına uzattılar. Şoförünü tanıyanlar içini çekerek birbirine baktı… Yazar: Helefbeyli Mənsure ELDARKIZI Türkiye Türkçesine Uyumlayan: Çınar ARIKAN Bu haber 2978 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |