![]() | |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor Alanı![]() Anamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELER![]() İmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor Alanı![]() Ziyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
Çişeinname - 6![]() 24 Mart 2016, 00:47 Çişeinname-6 Bu Bap, Kolcu Başı ve Muharrir Çocuğun Deliğe Tıkılışı Üzerinedir Cişein’in ile aralarındaki anlaşmaya göre, kolcu teşkilatı Güfeci’nin payına düşüyordu. İşte bu yüzden işleri Başmelle ayarlıyordu. Ben nihayetinde korkuluk gibi kalmıştım. Bir yerde, bir açılışta konuşma mı ya-pılacak vb. gibi işlerde lüzum edildikçe ortada görünüyordum. Başmelle’nin çevirdiği dolaplarla ilgili çok şikâyet geliyordu; ancak bunlara bile müdahale edemiyordum. Cişein ile onlar ayarlar, yazdırırlar, ben emredilen yere mühür basardım. Bu arada Baropa ile yapılan görüşmelerden edindiğim bilgilere göre, onlar beni istemiyordu. Ortalıkta bir barıştır söylemi dolaşıyordu; ancak benim gibi baş amirlerin ve hatta vezirlerin bazılarının bile olan bitenden haberi yoktu. Bir bilgi akışı olmayınca ortalıkta benimkine benzer bol hurafe dolaşıyordu. Bir gün dediler ki: “Kolcu Başı Başavcı’yı filan yere yolla!” Dedim ki: “Ben mührü ilk aldığımda, siz bu adamı umum amir yapacağız demiştiniz, şimdi ne oldu?" “Uzatmayın. O bize hakaret etti. Derhal cezası verilsin!” Durumu Cişein’e aktardım. “Ne diyorlarsa yap!” demesin mi? Aklım karıştı; ancak yapacak bir şey yoktu, denileni yaptım. Birkaç gün demedi Kolcu başı çıktı geldi. “Ben tam otuz yılımı bu devlete hizmet ile geçirdim. Sicilimde hiçbir kötü kayıt yoktur. Bu durum apaçık ortadayken niçin istemediğim halde tayinimi çıkarıyorsunuz?” Düşündüm, taşındım, ne diyeceğimi bilemedim. En iyisi kendisini suçlayayım; işin içinden çıkayım dedim. “Yanlış yaptın. Bu kitabı yazmamalıydın.” dedim. “Bakınız efendim. Ben çocuklarımı bunların mekteplerinde okuttum. Bu ne demek? Geleceğimi bile size emanet ediyorum demek. Ne oldu da bu hareketi yaptım? Efendim ben bunu da yine ülkem için yaptım. Birilerinin yapılan yanlışlara dur demesi gerektiğini çok kişi söylüyor; ancak kimse taşın altına elini koymuyor. İşte ben bunu yaptım. Ödül verecek yerde bir de sürgün ediyorsunuz.” Hani, kızmadım değil. Çocuğunu onların mektebinde okutmuşmuş... "Şimdi seni kurtarsınlar." dedim kendi kendime. Yine de alttan almayı uygun buldum. “Bu kadar da abartma. Ne sürgünü. Hem onlara kalsa sana daha da kötü şeyler yaparlar.” “Siz bir amirinizin arkasında duramıyor musunuz? Bu ne demek?” Damarıma dokununca dayanamadım. Bastım fırçayı. “Duramıyorum. Evet. Duramıyorum kardeşim. Sen hâlâ bunların gücünün farkında değil gibisin!” “Emekliliğimi isteyeceğim. Göreceğiz güçlerini!” “En iyisini yaparsın!” Kolcu başı çıktı gitti. Aslında söylediklerinin hepsi doğruydu. Doğruydu da yanlış olan bir şey vardı: Donkişot gibiydi. Tek başına yapabileceği çok bir şey yoktu. *** Kolcu Başı emekliye ayrılsa da peşini bırakmadılar. Güfeci’nin müritleri hemen harekete geçtiler. Ada-ma kurdukları tezgâhı, bir ay demedi işletmeye başladılar. Önce tutukladılar. Kitabıyla ilgili bir suç delili oluşturamadılar. Sonra, en son görev yaptığı vilâyetteki eski makamına, elleriyle koydukları belgeleri aleyhine delil olarak gösterdiler ve mahkûm ettiler. Yaptıkları suçlama ilginçti: Daha önceki görevlerinden biri sırasında çökertilmesini sağladığı bir örgütle irtibatlı olduğunu uydurdular. “Bu namussuz örgüt başıdır!” diyerek bastılar yaygarayı. İnsan soyluların ağzı açık kaldı. “Yahu bu vesikalar bir ay önce neden bulunmadı da şimdi çıkıyor ortaya?” dedilerse de feryatlarını, ötekilerin yaygarası bastırdı. Cişein, tuzağı bilmediğinden değil; “Hak yerini buldu.” diyerek Güfeci taifesini kolladı. Neti-cede kimsenin feryadı para etmedi. Eski kolcu başını üç sene zindanda tuttular. Başkolcubaşı olarak benim sözüm zaten bir yere kadardı. Her şeyin farkında olsam da korkudan ağzımı açamadım. O günden sonra ne kadar yanlış bir işe bulaştığımın farkına varmaya başladım. Lâkin altımdaki koltuk hiç de fena değildi. “Hele bakalım…” diyerek “yola devam” ettim. *** Bir başka hadise de şöyle oldu. Bizden daha çok Güfeci taifesinden hazzetmeyen genç bir muharrir vardı. Çocuk bunlarla alâkalı olarak, güya, “Bir kitap yazıp, foyalarını ortaya çıkaracağım!” demiş. Bunu duymuşlar. (Gizli işler çaşıtlığının elemanları, o devirde böyle işlerle çok uğraşırlardı.) Her vukuatta yaptıkları gibi sabahın köründe hanesini bastılar. “Nerede bu yazdıkların?” dediler. Çocuk mert bir insanoğluydu. Demiş ki: “Henüz yazmadım; ancak ilk fırsatta yazacağım!” Felaket kızdılar. “Vay sen misin bunu söyleyen?” Yargıcıya bile göstermeden onu da üç sene zindanda tuttular. Bunları anlatmışken aklıma geldi, burada söz etmeden geçemeyeceğim başka bir vukuat oldu. Bir gün makamımda otururken Garp beldele-rinden birinin mutasarrıfının görüşmek istediğini haber verdiler. Gelsin dedim. Adam kısa bir sohbetten sonra derdini anlattı. Bunun medresede talim eden bir kerimesi varmış. Güfeci taifesinden kolcular, kızın evinde arama yapmışlar. "Mızraklılara ait bir sürü vesika bulundu." diyerek kızı deliğe tıkmışlar. İş bununla da kalmamış; üç yüz kadar mızraklıyı bu belgelere dayanarak, "Casustur." deyip, inlere bağlamışlar. Kız da güya bunların başları arasındaymış. Mutasarrıf, "Bu bir kumpastır. Şöyle ki; üç yüz mızraklıya baş olan kızcağızım madem bu kadar güçlüdür, şimdiye kadar beni neden vali yapmamıştır?" dedi. Adamın söyledikleri aklıma yattı. Yattı yatmasına da elim kolum bağlı. Hele bir git, gereğini yaparım dedim, mutasarrıfı başımdan savdım. Güfecilerle aramız açılınca bir kurcaladım ki; gerçekten kızın vakıa ile hiç alâkası yokmuş. Garibin evine o yokken girmişler, vesikaları bir yere zulalamışlar. Sonra da "Bulduk." diyerek, namussuzluğa kılıf yapmışlar. Kız, delikte tam yirmi yedi ay bağlı kaldı. Bir o kadar da üç yüz mızraklı yattı. Bir de şöyle düşünüyorum: Bu Güfeci taifesiyle aramız bozulmasaydı acaba daha ne kadar yatacaklardı? Her neyse biz gene geri dönelim. Bu olayda da, yani muharririn yatması meselesinde de insan soyluların ve koinlerin gözünü boyama işinde de, Cişein ve Güfeci ağız birliği yaparak aynalı camlardan aynı suçlamaları yaptılar. Bu yapılanlar, düpedüz haksızlıktı; ancak ben dâhil kimse sesini çıkaramıyordu. Hepimizin sanki nutku tutulmuş; Cişein’in ağzına bakıyor, o bir şey söylese de biz tekrar etsek diye bekleşip du-ruyorduk. Şurası muhakkak ki, bizim taife pek çok mutluydu. Dünyalıkları tamam olmayı çoktan aşmış ve taşmıştı. Birkaçımız dışında hepsinin servetleri, zaman çarkı döndükçe büyüyordu. Öyle bir hale geldi ki, kanatlı ejderlerle altın, az oturaklı acayip binitlerle adını söylemekte ustalaştıkları banknot denen nesneler taşımaya başlamışlardı. Acayip ihtişamlı konaklar tutup, fazlalarını oralarda biriktirdiler. Daha da baş edemediler, bir kısmını Frengistan’daki güvendikleri dindaşlarına emanet ettiler. Hatta ne olur ne olmaz diyerek, bir kısmını da kendi güvendikleri hauşların inlerinde, pabuç paketlerinde ve bavullarda sakladılar. İnsan soylularınsa, bu ihtişamı anlatmaktan ağızları yoruldu. (Devam edecek.) Bu haber 1327 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı![]() |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |