anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 17  
»Bugün 42  
»Toplam 14844712  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 10.2.20.192
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

CİŞEİNNAME-2

Hamdi MERSİN

12 Aral?k 2015, 19:40

Hamdi MERSİN

CİŞEİNNAME-2

 

Bu Bap, Memleketin Ahvali Üzerinedir.

 

Doksan yıl evvel olanlar: Ak gönüllü, aksakallıların sözünün para ettiği,  ak anaların, ak ataların, ak güvercinli yurdunda, üç asırdır süregelen kara zulümler bitmiş; ak ovalarda, akbaşlı dağlarda, ovalarla dağlarla birlikte Ak Ülke sakinlerinin üstünde Güneş, bir başka ışıldamıştı. Cümle âlemin birikip; canını almak için hışımla saldırdığı ak analar da, ak atalar da, ak çocuklar da ve dahi ak güvercinler de korkunç kıyımlara ve onca canın kara toprakla kucaklaşmasına rağmen mutluydular. Tatlı, tuzlu sularındaki balıklar, toprağındaki börtü böcekler, ağaçlarındaki diğer tüm kuşlar, velhasıl pek çok canlının keyfi yerindeydi. Ak elli, akça insan soyu, ol zamandır biri iki etmek, ikiyi dört etmek, muhannete muhtaç olmamak için çırpınıp durmuştu.

 

Bu kadar güzelliğin arasında huzuru bozuk olanlar sadece hauşlardı. Onlar biraz da yaratılıştan sıkıntılıydılar. Nedense, gönülleri her daim, hırgür olsun istiyordu.

 

Bundandı kârları. Biraz da inançlarında zayıflık var gibiydi. Onların tanrısı; doymak bilmez Sermülk Tapını’ydı. O, Ak Ülke'deki bin tanrı arasında en hırslı olanıydı. Bu tapının mensupları da aynı şekilde hırslıydı. Servetlerine servet katmak için her çirkinliği göze alabilirlerdi. Herhangi bir ahlâkî değerleri yoktu. İnsan soyluların yüzüne gülerler, arkalarından olmadık dolaplar çevirirlerdi. Bunlar, servet edinme uğruna, içinde yaşadıkları toplumu yok etmek için şeytanla ortak olmaya bile razı olurlardı. Bu yaptıklarını da tanrılarının emri olarak kabul ederlerdi. Ne yazık ki; bu tanrının peşine takılanların, fi tarihinden buyana onduğu görülmemişti. Ak Ülke'nin ak insanları, onların tedavisi için çok çabalasalar da dertlerine derman bulamadılar. Ak insan soyluların bilmediği bir şey vardı: Hauşların hastalığının çaresi yoktu ki… Belki içlerinden biri öne çıkar da, sihirli Mızsopkıl’ı elde ederek krallık tahtına oturursa iyileşebilirlerdi. O Mızsopkıl ki; elinde bulunduranı tüm insani ve şeytani güçlerin sahibi kılar, bu güç sayesinde iktidar sarhoşu haline getirir, tebaasını ise katıksız bir itaat budalasına dönüştürürdü. Zayıf ihtimal olsa da; böyle bir ihtimal yok değildi. Olur mu olurdu.

 

Ak Ülke insan soylularına uygulanan üç asırlık zulmün sahibi,  baş zalim İnfralayb da geçen doksan yılda boş durmadı. O meşhur, son kara savaşta, kanatlı ateş cinleriyle, şeytan bombalarıyla, kara mı kara hauşlarla, değişik bir yaratık olan uşşelerle güzelim ülkeye, ak anaların ak yurduna saldırdıklarında çok büyük ve unutamayacakları bir yenilgi almışlardı. Yenilgi ki ne yenilgi?! Başkomutanları Büyük Uşşe Trikoşe bile esirler arasındaydı. Çok kayıp vermişlerdi. Binlerce küçük Uşşenin canı tamuya yollanmış; ölmeyenler de kaçarken kan kızılı nehirlerle tuzlu deryalarda boğulmuşlardı. Sadece bazı uşşeler kılık değiştirerek, gizliden gizliye Ak Ülke'nin ak insan soyluları arasına karışmışlardı. İşin aslı; hauşların mutsuzluğu biraz da bundandı. Nesep meselesi...

 

Ak Ülke'de, insan soylular dışında yaşayan en kalabalık yaratık çeşidi koinlerdi. Onlar çok değişik bir türdü. Hauşlar hiç olmazsa çıkarlarının peşindeydiler. Bunların ne yaptığı da belli değildi. Bir bakmışsın deryaları isterler, bir de bakmışsın insan soyluyu bir pula satarlar. Açlıktan karınları birbirine yapışır; yine de inatları neyse muratları o olur. En belirgin taraflarından biri, algı sorunu yaşamalarıdır. Gözlerinin gördüğü ile beyinlerinin algıladığı farklıdır. İçlerinden birini incelemeye alan gerçek bir ilim adamı şu sonuca varmıştı: " Genetik olarak farklı bir türle karşı karşıyayız."

 

Öbür taraftaki durum: İnfralayb’gil doksan sene evvel aldıkları yenilginin acısını bir türlü unutmadılar, o acıyı nesilden nesle aktarıp durdular. İntikamlarını almak içinse çok çalıştılar.

 

Artık, görülmedik şeytan bombalarını, ak gibi kara hauşları, kanatlı ateş cinlerini, yeni tip uşşelerini çok mu çok uzaklardan hareket ettirmeyi bile biliyorlardı. İnfralayb’ın akçesi de altını da çoktu. Pek çok uzak ülkelere seferler yapmışlar, o uzak ülkelerin hazinelerini bekleyen cinleri, daha üstün şeytanlıklarla bertaraf etmişler; buralardaki altınları, mücevherleri, zümrüt ve dahi elmasları ve de diğer ne çeşit değerli taş varsa hepsini kendi memleketlerine taşımışlardı. Nasıl taşıdıklarına gelince: Gezegendeki nice umranın bilmediği, bilemediği devasa gemiler yapmışlardı. Nuh’un gemisinden bile büyük gemiler.  Bu gemilerin, bildik yaratıklardan başka yaratıklarla hareket ettiği söylenir olmuştu. Hatta bazılarının üstüne, bilinen en büyük kuşlardan çok daha büyük kuşlar tünermiş. Bu kuşlar, o gemilerin sahipleri uç derse uçan, kon derse konan kuşlarmış. Söz konusu hazineleri, işte o gemilerle taşımışlar. Bir de pek çok büyük kanatlı ejderlerin sahibi olmuşlar. Kimisi o kadar büyükmüş ki, yıldızlara yolcu taşır; ondan bile akçe kazanırlarmış. Velhasıl çok çalışıp, aşırı gönençli olmuşlar.

 

Akçelerinin fazlasını, usu az memleketlere kâra vererek borçlandırıp, dizginlerini böylece elde tutar olmuşlar. Doksan yıl evvelki hınçları için hem bu dizginlerden hem de bu hazinelerden faydalanır olmuşlar. Umranın içinden çok hauş satın almışlar. Bunlar: Yap dediklerini yapan, öt dediklerini öten hauşlarmış. Zaman geçtikçe; öl dediklerinde ölen, öldür dediklerinde öldüren hauşlar bulmakta da zorluk çekmemişler. Bu hususta Ak Ülke'de de işleri kolay olmuş. Çok direnen birkaç kahramanın kimisini ağılamışlar, kimisinin el mecbur ölmesini beklemişler. Ondan sonra da harekete geçmişler.

 

Anlatıldığına göre; İfralayb ile işbirliği yapanlar,  zaten öncesinden bildikleri hauşların ya yavrusu ya da torunlarıymış. Ak Ülke'nin ak analarının doğurmadığı, kara anaların doğurduğu bu hauşların çoğunu ya kimse bilmezmiş ya da bilseler bile seslerini çıkaramazlarmış. Çünkü artık hauşlar da çok zenginlermiş. İnsan soylularla koinlerse her memlekette yoksulluk içindelermiş. Hele ak anaların Ak Ülke'sinde bir başka yoksullarmış. Yoksullukları biraz da tembelliklerindenmiş. Bunlar, tembellikte öyle bir hale gelmişler ki; memleket işlerini tembelhanelerde çözmeye çalışır, iş yapmaktan daha çok, birbirlerine içi boş mavallar anlatırlarmış. İşin özü, eski çalışkanlıklarından hiç mi hiç eser kalmamış.

 

İnfralayb, bu kadar olumsuzluğa rağmen, Ak Ülke'de borusunu tam öttürememiş; ne yaptıysa bir netice alamamış, sonunda belki çare olur diyerek bir oyun hazırlamış. İşte bu oyundan sonra, işlerin gidişatı değişmeye başlamış.

 

***

(Devam edecek)

Hamdi MERSİN

hamdi.mersin@hotmail.com

Bu haber 1595 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    İSLAM'DA KARGAŞA OLUR MU?30 A?ustos 2025

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir