anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 12  
»Bugün 371  
»Toplam 13990961  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.238.228.237
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

GÜNÜMÜZ TÜRK RESİM SANATI VE ULUSLARARASI ALANDAKİ YERİ

Hüseyin ELMAS

29 Mart 2012, 00:50

Hüseyin ELMAS

GÜNÜMÜZ TÜRK RESİM SANATI VE ULUSLARARASI ALANDAKİ YERİ

 

Bilindiği üzere, 20.yüzyılın başlarından, 21. yüzyıla henüz girdiğimiz son 10 yıllık dönemde dâhil olmak üzere, hem uluslar arası arenayı hem de Türkiye’yi yakından ilgilendiren konuların başında, siyasal-ekonomik ve kültürel alanda yaşanan değişimler gelir. Bu süreçte yaşanan değişimler insanlık tarihinde belki de içsel çelişkilerin en yoğun şekilde yaşandığı dönem olmuştur. İki büyük dünya savaşının yaşanmış olması, yerel pek çok savaşın çıkması, ekonomik alandaki gelişmeler ve buna bağlı olarak ülkeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklılığı, hem dünya sanatını hem de Türk sanatını derinden etkilemiştir. Türkiye gibi global gelişme skalasının ortalarında yer alan ve gelişimini bir nevi Batı ile paralellikte arayan pek çok ülke de bundan fazlasıyla etkilenmiştir. Kapitalin acımasızca damgasını vurduğu 20. yüzyıl, maddeyi, biçimciliği ön plana çıkarırken maneviyat ve içerik unutulmuştur. Korku ve utancın kaybolduğu, ahlaksal değerlerin çöktüğü bir ortamda kültürler de yozlaşmaya terkedilmiştir. 20. yüzyılın bu karmaşık dokusu içinde tek düzeliğe baş kaldırmak, yeni coşkular bulmak adına sanatçı, hem kendi hem de toplum adına yeni yeni arayışlara yönelmiş ve modernizmin kapılarını aralamıştır.

 

Osmanlının batıdaki bilimsel gelişmeleri tanıma ve uygulaması paralelinde, batılı anlayışta resimlerin ülkemizde görülmeye başlamasından bu yana Türk resminde, empresyonizmden kübizme, realizmden sürrealizme, figüratiften soyuta, ekspresyonizmden kavramsal sanata, natüralizmden, happening  ya da gösterilere kadar her türlü akım ve anlayış kimi eş zamanlı kimisi de modası batıda geçtikten sonra denenmiştir. Ancak, ilk örneklerin görülmeye başladığı 1850 li yıllardan, 1940 li yıllara kadar geçen yaklaşık bir asırlık süreçte, batı resmini kaynak alan bir sanat dalına yönelmenin getirmiş olduğu sancılar hissedilir derecede zamanın sanat ortamına yansımaktan da geri kalmamıştır. Bu süreçte sanatçılarımızın çalışmaları, Türk resmini uluslararası arenaya taşımaya çalışmaktan çok, toplumumuzun sanatsal olaylar karşısındaki duyarlılığına yeni bir ivme kazandırma ve batıda gelişen sanat akım ve anlayışlarını zaman kaybetmeden Türk resmine adapte etme yönünde olmuştur.

 

Kültür ve sanat yaşamımızda modern ve evrensel programlarla daha yakın ilişkilerin 1950 ve sonrasında kurulmaya başlandığını söylemek yerinde olacaktır. Bunun başlıca nedenleri, Cumhuriyetin başlangıcında Türk kültür politikasında alınan kararlar ve 1950 sonrası sosyo-ekonomik yapımızda görülen değişimlerdir. Çok partili sisteme geçiş ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı ile yakınlaşma çabaları, sanayileşme sürecinin başlamasıyla birlikte köylerden kentlere göç ve gecekondulaşma sürecinin ilk halkaları, özel galerilerin açılmaya başlaması, sanat eğitimi veren kurumların çoğalması, özel ve resmi kurumların sanata olan desteği, sanat fuar ve bienalleri, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması vb. şeyler, ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Bu başlangıçla birlikte, resim sanatımızda kimlik ve özgünlük arayışları gündeme gelmiş, Batı sanatıyla kurulan ilişkiler yolu ile yenilenme ve gelişme çabaları içinde çok özgün ve bireysel yaratıcılığın örneklerine rastlanmıştır.

 

Aynı süreçte, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Avrupa’nın dünya liderliğini kaybetmesiyle birlikte Paris’in sanattaki öncülüğü de yavaş yavaş sönmeye başlamış, Amerika artık sanatsal etkinliklerde ön plana çıkmıştır. Dünyanın pek çok ülkesi de bu yıllarda bilinçli ya da bilinçsizce Amerikanın etkisi altında kalmıştır. Mondrian, Leger, Ernst, Dali, ve Şagal gibi Avrupa’nın pek çok önemli sanatçısı bu dönemde Amerika’ya gelmişler ve buradaki varlıklarıyla, kendilerinden önceki yapılanlara katkıda bulunmuşlardır. Bütün bunlar ve daha pek çok oluşum Amerika’da benzersiz yoğunlukta bir sanat serüvenini başlatmıştır (Lynton, 1998). Sanatın olağan üstü bir hızda değişim yaşadığı 1950 sonrası Avrupa ve Amerikasın’da, Pop-Art, Op-Art, Art Nouveau (Yeni Gerçekçilik), Hiper Realism, Çevre Sanatı ve Olay Sanatı (Happening), Kinetik Sanat, Minimalizm, Arazi Sanatı (Land Art), Kavramsal Sanat ve Fluxus Grubu gibi yaklaşım biçimleri ortaya çıkmıştır.

 

Batıda ve ülkemizde yaşanan gelişmeler ışığında, 1950 lerden sonra Türkiye’de sanat olgusunun yapısı da artık değişmeye başlamıştır. Başlangıçtan itibaren, devletin ve resmi kurumların programlayıp yönlendirdiği hem uluslararası ilişkiler hem de resim sanatımız, sanatçılarımızın bireysel çabaları ile güçlenmiş ulusal ve uluslararası festivallerle, uluslararası sanat yörüngesinde yerini almaya başlamıştır. 1970'li yılların siyasal bunalımları, ekonomik çöküntüsü, toplumsal bölünmeleri, şiddet olayları ve ardından gelen askeri darbeden resim sanatımız her ne kadar olumsuz etkiler alsa da, Türk resminin uluslar arası platforma taşınmasında sözü geçen yılların önemi büyük olmuştur.

 

Zira 1980 li yıllar ve sonrasında atılan temellerle Türk resmi 20. yüzyılın son çeyreğinde uluslar arası alana çekilmeye çalışılmıştır. Kültür ve sanat etkinliklerinin üst düzey bir kesitini öne çıkarmak, her ülkenin belirgin­leşmiş güncel sanat anlayışını tanımak, ülkesinde ya da uluslararası sanat ortamında sanatın genel gelişi­mine katkı getiren sanatçıları tanıtmak ve bu olguyu, uluslararası sanat uzmanlarına, koleksiyonculara ve geniş kitlelere sunmak amacıyla dünyanın bir kaç büyük metropolünden birisi olan İstanbul'da “Uluslararası İstanbul Sanat Bienali” düzenlenmeye başlanmış ve bugün onuncusuna ulaşmıştır. Bienale ilişkin zaman zaman olumsuz eleştiriler yapılsa da, ulusal ve uluslararası izleyiciye ve dinleyiciye doyurucu yanıtlar verdiği göz ardı edilmemelidir. Benzer sonuçların, Uluslararası İstanbul Çağdaş Sanat Sergileri'nden de alındığı bir gerçektir. Bu çağ­daşlaşma sürecinde, düzenlenen uluslar arası etkinliklere bakıldığında, Uluslararası sanat akımlarının, Türk sanatçısını etkilediği ve akımlara göre eğilimlerin ortaya çıktı­ğı açıkça izlenmektedir. Uluslararası sanat gelişimi içinde yer alma istemi gibi altyapıya dayanan yorumlar, Pop Sanat, Hiper Gerçekçilik, Minimal ve Kavram­sal Sanat, Yeni Gerçekçi, Yeni Dışavurumculuk gibi sanat akımlarını Türk sanatına kazandırmıştır.

 

21.yüzyılın henüz başlangıcı sayılan 2010’lu yıllarda Türk resmini 20. yüzyılın Türk resminden ayıran çizgiler çok belirgin olmamakla birlikte, sanatçılarımıza özgü anlatım farklılıkları daha net algılanabilmektedir. 21. yüzyıl genç Türk resminde görülen bu değişimin nedeni, son otuz yılda ülkemizde, kültürel ve toplumsal dinamiklerin çok yönlü yaşanmasına bağlanabilir. Eskiden beri bir tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye, 1980 sonrası dönemde daha önce başlatmış olduğu sanayileşmeye yönelik atılımlarını hızlandırmış, izlenen ekonomik politikalar sonucu sanayi alanındaki büyüme hızını başka sektörlere oranla daha yüksek tutabilmiştir. Bu büyüme hızı, dış pazarla Türkiye arasındaki yakınlaşmayı, onların Türkiye ye açılma isteklerini hızlandırmıştır. Bu tip gelişmelerinse, uluslararası sanat ortamı içinde daha fazla yer edinmemize zemin oluşturduğu muhakkaktır.

 

Bütün iyimser yaklaşımlarıma karşın, resim sanatımızın gelişim çizgisi ve aşamaları değerlendirildiğinde, sanatçılarımızın iyi niyetli çalışmalarına haksızlık etmeden, özetle, dünya ölçülerine göre sanat düşünce üretimi ve buna uygun anlatım biçimi oluşturma yönünden ne yazık ki arzulanan düzeyde olduğumuzu söylemek fazla iyimserlik olacaktır.      Bunda Türkiye’nin tarihi konumu itibariyle 19.yüzyıl Avrupa’sında görülen bir süreci yaşamadığı gibi, 20. yüzyıl da da ileri endüstri toplumları ölçeğinde belirleyici olan teknolojik düzeyin çok altında kalması önemli derecede bir etkendir. Düşünce yapısını ve sanatsal evriminin basamaklarını yaşamadan ulaşılan sonuçsa bizim için her zaman karanlık olacaktır. Bu nedenledir ki, Avrupa ve Amerika’da 1980 sonrası var olmaya başlayan Post modern argümanların kültürel hayatımıza gerçekten dönüştürücü olarak katılabilmesi için, Türkiye’nin özgül koşullarında yeniden üretilmesi gerekir. Şayet söz konusu koşullar Türkiye’nin özgül koşullarında yeniden üretilmeden, kabaca formüllerle tekrar ele alınırsa, 21. yüzyıl Türk resmi arzulanan düzeyde olmayacaktır. Türkiye’nin özgül koşullarında yeniden üretilip kendi kültürel biçimlerimize dönüşebilmesi içinse, Türk sanatın kurumsallaşma aşamasını tamamlaması gerekmektedir. Kurumsallaşma aşaması ise, Jale Erzen’e göre, demokratikleşme, kentleşme ve endüstrileşme ile yakından ilgili olduğu gibi, sanatsal gelişimi besleyen kavramsal gelişim ile de ilgilidir. Çünkü biçimi içerik ve anlama yükleyen kavramsal bir taban gelişmedikçe, toplumun kültür ve düşüncesi ile biçimlerinin ilişkileri kurulmadıkça, toplumun kendi kültür biçimlerini üretebilir duruma gelmesi beklenemez.

 

Kavramsal bir tabanın oluşması kuşkusuz görsellikle de yakından ilgilidir. Bugün, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi birkaç büyük ilin dışında sanatsal etkinliklerin yoğunluğundan bahsetmek oldukça güçtür. Ülkemizin sanatını daha ileriye götürmek daha büyük kitlelere yaymak için, gerek ulusal gerekse uluslar arası etkinliklerin diğer şehirlerimize kaydırılması zorunludur. Bu tür etkinlikler ise, sanatçıların kendi başlarına organize edebilecekleri bir şey değildir. Ülkemizde kültür sanat alanına ayrılan kamu kaynakları ise çok sınırlı kalmakta, hizmetlerin yurdun tamamına eşit olarak dağılması mümkün olmamaktadır. Bienal, sanat fuarı, sergi vb. etkinliklere sponsor olmak gibi bir düşünce ise ne yazık ki hiç kimsenin aklına gelmemektedir.

 

21. yüzyılda dünyaya açılabilmesi için, büyük destekler gerekmektedir. Dünyanın her yerinde gerek sanatçılarımızın bireysel gerekse toplu sergileri açılmalı, sanat yapıtlarımızı ve sanatçılarımızı yurt dışında tanıtmaya yönelik yayınlar hazırlanmalıdır. Türk sanatçısı, dünya ülkeleri ile sanat alış verişinin ne denli önemli olduğunun ve ne ölçülerde olumlu sonuçlar yarattığının bilincindedir ve 21. yüzyılda üretecekleri diğer dünya ülkelerinkinden daha geride olmayacaktır. Bence en önemli sorun birçok alanda olduğu gibi, toplum olarak ürettiklerimizi yeterli düzeyde dışarıya tanıtamamamızdan kaynaklanmaktadır.

 

                                                   Doç. Dr. Hüseyin ELMAS

 

KAYNAKÇA

 

Elmas, Hüseyin. (2000). Çağdaş Türk Resminde Minyatür Etkileri. Konya: İl Kültür Müdürlüğü Yayınları

Ersoy, Ayla. (2001). Eleştiri Yazıları Işığında Resim Sanatımıza Sosyolojik Bakış. Türkiye’de Sanat Dergisi, 47, 16-23

Kalaycı, Lütfiye. (1998). Endüstrileşme ve Sanat Diyalektiğinden Primitivisme. Türkiye’de Sanat Dergisi, 36,

Özsezgin, Kaya. (1982). B aşlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi,3, İstanbul: Tiglat Sanat Galerisi Yayınları

Özsezgin, Kaya. Türk Resminde Modernleşme Süreci, Galeri Baraz, Atatürk Kültür Merkezi-İstanbul 1987, s. 33-36

Sadak, Yalçın. (1992). Türkiye’de Postmodernizm, Türkiye’de Sanat Dergisi, 2, 66-67

Tansuğ, Sezer.(1988).Türk Resminde Yeni Dönem. İstanbul: Remzi Kitapevi Yayınları

Bu haber 9956 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    NE OLDUYSA BİZE, AZAR, AZAR OLDU26 Ocak 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir