anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 25  
»Bugün 1327  
»Toplam 14034646  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 18.119.111.9
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

KARABAĞ KAHRAMANI

İmdat AVŞAR

05 Ocak 2013, 21:04

İmdat AVŞAR

KARABAĞ’IN HARİTASINI ALNINDA, YARASINI

YÜREĞİNDE, İNTİKAMINI GÖZLERİNDE TAŞIYAN BİR  KAHRAMAN

        Vatan toprağını kutsal kabul etmek, milletini, yurdunu, elini, obasını seven her insan için esas görev ve arzudur. Özgür olmayan bir vatanda, özgür vatandaştan söz edilemez. Gelişmenin, ilerlemenin temeli özgürlükse, bu özgürlüğün esas göstergesi de vatan toprağının; doğduğumuz diyarların, hür ve bağımsız olmasıdır. Ancak özgürlük, ne birileri tarafından verilebilir; ne de parayla satın alınabilir. Her millet, özgürlüğüne ancak kanı pahasına sahip olabilir. Elbette Azerbaycan da kahramanların diyarı; çatal yürekli yiğitlerin meskenidir. Bu toprağın Babek, Cavanşir, Köroğlu, Kaçak Nebi gibi kahramanları, Mehdi Hüseynzade, Geray Esedov, Gafur Memmedov, Hezi Aslanov gibi yiğit oğulları vardır. Bu koçyiğit cengaverler vatanın bağımsızlığı ve çilekeş halkın mutluluğu uğruna mücadele bayrağını kaldırmışlar; bu yola baş koyup canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir. 

     Son dönemlerde meydana gelen Karabağ Savaşı, göğsünü kurşunlara siper eden yiğit ve cesur oğullar ile gayret ve ismet abidesi kızların, Azerbaycan’da yeteri kadar var olduğunu gösterdi. Hem göz dağımız, hem de övünç kaynağımız olan Şehitler Hıyabanı, nice yiğit vatan evladını bağrına basmış; onların adını ebediyete intikal ettirmiş; şehitlik mertebesine yüceltmiştir. Karabağ savaşında, Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunmasında ve Azerbaycan halkının güvenliğinin sağlanmasında şahsi yiğitlik ve kahramanlıklar gösteren İbad Hüseynov, ulu önderimiz Haydar Aliyev’in övgüsüne mazhar olmuştu. Ulu Önder, İbad Hüseynov’u, 09/10/1994’te “Azerbaycan Bayrağı” madalyası ile ödüllendirmişti.

            Bazen insan, bir hikaye gibi görünen ancak gerçek ve gerçek olduğu kadar da korkunç hayat sahnelerini idrak ederken, “yaşayan şehitlerimiz” var, diye düşünüyor. Evet, “yaşayan şehitler!” Bu gün hangi madalya, ödül; hangi saygı, hassasiyet; hangi yüksek maddi olanaklar, bu insanların ağrısını, acısını, yitirdikleri organlarını, sağlıklarını, geri verebilir ki?! Beyinlerinde “ateş!” seslerinin aksi sedası, uyuduklarında bile zihinlerinden bir türlü çıkaramadıkları, arkadaşlarının, savaş yoldaşlarının parçalanmış cesetleri ve kesilerek gövdelerinden ayrılmış başlarının görüntüleri… onlar için korkunç, kabuslarla dolu rüyalara dönüşüyor. Bu gerçekler ve amansız hayat sahneleri, onların içinde buzlaşmış bir “dağa” çevrilmiş durumda. Bu dertler, o buzullarla birlikte, onların bedenini de zerre, zerre eritiyor.

            Savaştığı cephelerde, askerlerine döne döne ve yüksek sesle “Türk  ölür, dönmez!” şiarını tekrarlatan; bu düşünceyi askerlerin damarlarındaki kan gibi devran  ettiren  ve vurulsalar dahi askerlerine “ölmezlik” ruhunu aşılayan İbad Hüseynov gerçekliği, aslında “yaşayan şehitlik” değil de nedir?

            Pehlivan cüsseli, taş yürekliymiş gibi görünen ama, ilk bakışta anlaşılmayan fakat gözlerinden hissolunan ızdırapları; nazik, kırılgan yürekleri; dizginleyemedikleri öfkeleri; rahat bir hayat yaşamayı bilinçli şekilde reddetmeleri; iç dünyalarında, bilinç altlarında kendileri için bilerek yarattıkları umursamazlıklar… “Şehitlik” değil mi!? Hayatın en hoş anlarında bile kendisini bir günahkar sayıp değişik duyguların kuşatması altında kendi içine kapanmak “Şehitlik” değil mi!?

            Vatan toprağının tozunu, suyunu bile hiçbir şeye değişmeyen; askerlik hizmetindeyken bile kendine özgü vatan sevgisini türlü şekillerde açığa vuran; anasının tek tük ağaran saçlarını, şakayla da olsa bir bir yolarak: Senin yaşlanmana asla müsade etmeyeceğim,”diyen; Kederleri gözlerinde gizlemeye çalışsa da hayata, zamanın gidişatına karşı kıskançlığını gizleyemeyen İbad Hüseynov, “yaşayan Şehit”  değil mi? O İbad Hüseynov ki, gözlerinin önünde nice savaşçı yoldaşının hayatla ölüm arasında çarpıştığı anları; nice masum insanın ölümünü gözleri ile görmüş; kendi adını dahi “şehitler listesine” yazdırmıştır.

Son nefesini vatan uğruna vermek için hep en ön saflarda savaşan; ölümle yüz yüze gelse de, asla teslim olmayan, ölüme meydan okuyan, ölümle savaşan İbad Hüseynov, yılların vurduğu darbelerden, hayatın acımasızlıklarından da yılmamış...

            Vatan,toprağını kaybettikten sonra kaybettiği sağlığına aldırmayarak; ihtiyar ana ve babasına “analık babalık”  etmek; savaş yoldaşı olan kardeşinin ölümünü görmek; torpağa bağlı ana babasının bin bir zahmetle kurdukları Karabağ’daki yuvalarında değil de kaçkın olarak geldikleri şehirde canlarını teslim etmiş olmaları, İbad Hüseynov için “şehitlik” değil mi!? Elbette Tanrı’nın ona bahşettiği korkmazlık, cesaret, sadakat, ilk bakışta pek de hissolunmayan hassasiyet… boşuna değilmiş. Onun içindeki mertlik, yılmazlık, dönmezlik, erlik, hakseverlik, yiğitlik, herhalde Tanrı’nın da hoşuna gitmiş olmalı. Savaşta gösterdiği  Kahramanlık gibi aile ortamında  da yakınlarına gösterdiği kaygı, dikkat, kaybettiği sağlığına rağmen, ailesinin ona olan ümidini hiç kaybetmemesi; olağanüstü meziyetleri,  hassaslığı, dikkati, yüksek sezgi gücü, mucize eseri hayatta kalması... Tanrı’nın  İbad Hüseynov’a bir lütfudur.

            O, hayırlı evlat,  güzel dost, iyi kardeş, cesur asker, yılmaz savaşçı,  iyi bir keşifçi ve stratejist ve nihayet üç evlat babasıdır. Alın yazısına savaşmak ve kahramanlık yazılmasaydı, istenilen  her alanda büyük bir lider olurdu. Çünkü İbad Hüseynov, atak, gözü pek, adanmış, amaca yönelik eylemde bulunan, ülkü ve ideal sahibi bir erdir. Tanrı da elbette ülkü erlerini çok sever.

            Ölüme  giden  yoldan, ölümün eşiğinden geri dönen,  Bakü’de Muğanlı adı verilen bir “durak” düşünen  yalnız İbad Hüseynov  olabilirdi.

 

             

            Aylarca hastaneler, hekimler…. Yaşamaya, barınmaya evi bırak, sığınacak bir “durak”da yoktu…  Yurtsuz yuvasız   kalan  göçmenler sepelendi bölgelere…     Dağ  havasının, orman serinliğinin  güzelliği, eşsizliği,  ovada sığınacak bir gölge  bulunamadığı; insanların havasızlıktan boğulduğu zaman daha çok arzu ediliyor, özleniyor… Özellikle de “dağlar oğlu,” “dağlar yiğidi” için,  bu durum çekilmez bir hal alıyor. Bu gün, yanından  belki  de  günde   bir kaç defa gelip geçtiğimiz,  yağmurdan korunmak, güneşten saklanmak, rüzgardan kaçmak için binlerce   insanın   istifade  ettiği ve  hiç  de dikkat çekmeyen, üstelik hemen her yerde bulunan olan  ve sıradan bir “durak”gibi istifade edilen  bir  durak Sabuncu bölgesi.  Bülbüle köyünün arazisi üzerine kurulmuş. Ama pek çok insan, bu “durağın,” diğer “duraklardan” farklı olduğunu bilmiyor…

            Bu “durak,” ölüm uykusundan uyananların, vatan  hasretinden  yataklara düşüp  ebediyet alemine intikal edenlerin; pehlivan cüsseli oğlunun ölümüne dayanamayıp taşa dönmüş göğsünü var  gücü ile döve döve bu dünyadan erkenden göçüp giden Kifayet ananın; Köy havasına alışıp bu karma karışık, havasız Bakü şehrinde, öbür dünyaya gözleri açık  giden Möhsüm dayının “son durağı” olmuş...

            İbad Hüseynov’a göre, barış ya da savaş amacıyla Karabağ’a    gidecek olan yol, işte “bu duraktan” başlayacak…

            Bu gün  Muğanlı  adı verilen bu “durakta,” hele ne düşündüğü belli olmayan, bu “durağın” anlamını hele  tam  olarak idrak edemeyen Alpay  ve Atilla, hiç tanımadıkarı nine ve dedelerinin hasretindeler ve onların yurdunu yuvasını görmek için hayaller kuruyorlar ve kahraman  babalarının tam olarak anlamadıkları  sual dolu  bakışlarının  cevabını göklerde  arıyorlar…

 

 

         

GÜLŞEN BEHBUD/Azerbaycan

Uygunlaştıran: İmdat AVŞAR

Eğitimci/Yazar

imdatavsar@hotmail.com

 

Bu haber 3590 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir