Şairi 29. Ölüm yıldönümü anısına 5 Kasım günü MEŞYAD İçel Sanat Kulübünde düzenlediği etkinlikle andı.
ÜNLÜ ŞAİR ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ANILDI
Mersinli şairlerden Ümit Yaşar OĞUZCAN anıldı.
29. Ölüm yıldönümü anısına 5 Kasım günü MEŞYAD İçel Sanat Kulübünde düzenlediği etkinlikle andı.
Anam gecesi Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği (MEŞYAD) tarafından organize edildi.
İçel Sanat Kulübü salonunda icra edilen anma gecesi MEŞYAD Başkanı Şair Abidin GÜNEYLİ’nin açış konuşması ile başladı.
Güneyli konuşmasında ünlü şair Ümit Yaşar OĞUZCAN’ın Türk edebiyat dünyamızdaki yeri ve eserleri ile hayat hikayesinden anekdotlar sundu. Abidin GÜNEYLİ anma gecesinde şaire ait şiirlerden birini de seslendirdi.
Abidin GÜNEYLİ’den sonra söz verilen Ahmet ŞAŞMAZER’de ünlü şairle İstanbul’da yaşadığı sürede yaptıklarını ve yaşanan anılarını dinleyicilerle paylaştı.
MEŞYAD başkanı etkinliğe salon tahsisi ederek ev sahipliği yapan İçel Sanat Kulübü başkanı Eyüp DİNÇ’e de teşekkür etti.
Başkan Güneyli; etkinlik programına çiçek gönderme nezaketinde bulunan Mersin Büyükşehir MHP Belediye Başkan Adayı Burhanettin KOCAMAZ ve CHP Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı İstemihan TALAY’a da teşekkür etti.
Bilindiği gibi Ümit Yaşar OĞUZCAN’ın bestelenmiş ve şarkı olarak okunmuş birçok eseri bulunuyor. Bu eserlerin çoğu da ülkemizin değerli ses sanatkarları ve bestecileri tarafından müzik dünyasına kazandırılmış.
Gecede ünlü şairin Münir Nurettin Selçuk tarafından okunan şarkısı “Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bırakma” adlı şarkısı dinletildi ve büyük alkış aldı.
Arkasından Sinemacı-Yönetmen Selçuk YÖNTEM tarafından okunan “Bir Gün Anlarsın” adlı şiir de kulakların pasını sildi.
Ardından yine Münir Nurettin SELÇUK’un okuduğu şarkısı orta yaş ve üzeri olanları gençlik yıllarına götürdü. “Biraz Kül Biraz Duman” beğeniyle ve anma gününe katılanların mırıldanışları ile hep birlikte söylendi.
MEŞYAD üyesi Atifet GEZEK ve Çınar ARIKAN gecede şairin şiirini ilk seslendirenler oldu.
Anma etkinliği MEŞYAD tarafından gerçekleştirildi. Geceyi sunacak olan Vahap KOKULU o gün için hastalanınca ve hastaneye anma etkinliği başlamadan önce gidince MEŞYAD Başkanı Abidin GÜNEYLİ onu etkinlik öncesinde ziyaret etti ve tüm programın sunuculuğunu da yapmak zorunda kaldı. MEŞYAD üyelerinden Nafiz NAYIR, Süleyman KAPTAN şaire ait birer şiiri seslendirdiler.
Ümit Yaşar OĞUZCAN’ın kendi sesinden şiir de dinletilmesi anma gününe ayrı bir renk kattı. Bu şiirde ünlü şair Galata kulesinden atlayıp intihar eden oğlu için yazdığı şiiri seslendiriyordu. Katılanların hüzünlenmesine yol açan şiirden sonra yine MEŞYAD üyeleri Harun ÖZMEN, Sonay ARIDICI birer şiirle anma etkinliğine katıldılar.
Şairin Melahat GÜRSES tarafından seslendirilen “Ağla Gitar- çal Gitar” adlı şarkısına katılanlar hep birlikte eşlik ettiler.
MEŞYAD üyelerinden Remziye ÇELİK ve Deniz NAS tarafından şaire ait iki şiir seslendirildi.
Remziye ÇELİK’in şiir okuma performansının yüksek oluşu beğeni toplarken Deniz NAS’ın seslendirdiği “Yalnız Kadın” şiiri de ilgi gördü.
MEŞYAD üyelerinden Zehra ÜÇGÜL’ün ardından gecede ozana ait şiiri okumak isteyen Hakan ÇAMUR adlı genç de bir şiiri seslendirdi.
Umut ÇOR adlı araştırmacı da Ümit Yaşar OĞUZCAN için yaptığı araştırmadan belirli bölümleri dinleyicilere aktardı.
Anma etkinliğine kalabalık bir izleyici topluluğu katıldı.
Anma etkinliğinin sonunda MEŞYAD üyeleri toplu fotoğraf çektirerek geceyi sonlandırdılar.
Çınar ARIKAN
Araştırmacı Yazar
Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir?
(22 Ağustos 1926, Tarsus - 4 Kasım 1984), Türk şair.
22 Ağustos 1926 tarihinde Tarsus’ta doğdu. Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi (1946); Türkiye İş Bankası’na girerek Adana, Ankara ve İstanbul’da çalıştı, otuz yılını doldurunca Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, emekliliğini istedi, ayrıldı (Haziran 1977). İstanbul’da kendi adını taşıyan sanat galerisi kurdu.
Şiire 1940’da Yedigün şairleri arasında başlayan; 1975’te 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerinden biridir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi.
Eserleri
İnsanoğlu (1947)
Dolmuş (1955)
Üstüme Varma İstanbul (1961)
Sahibini Arayan Mektuplar (1961)
Yeni Dünya Rekoru (1961)
Sevenler Ölmez (1962)
Çigan Gözler (1962),
Ötesi Yok (1963)
Hüzün Şarkıları (1963)
Bir Gün Anlarsın (1965)
Sadrazamın Sol Kulağı (1965)
Mihribana Şiirleri (1965)
Taşlar ve Başlar (1966)
Seni Sevmek (1966)
İnşallahla Maşallahla (1965)
Toprak Olana Kadar (1968)
Göbek Davası (1968)
Ben Seni Sevdim mi (1968)
Halktan Yana (1969)
Aşk mıydı O (1969)
Önce Sen Sonra Ben (1971)
Rubailer (1972)
Acılar Denizi (1973)
Yalan Bitti (1975)
En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim (1978)
Dikiz Aynası (yergi şiirleri, 1982)
Oğul koşması
Her Gece Sen
Beşinci Mektup
Milyon Kere Ayten
Bir Başka İstanbul
(Kaynakça: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cmit_Ya%C5%9Far_O%C4%9Fuzcan )
ÜMİT YAŞAR ŞİRİLERİNDEN ÖRNEKLER
Yalnız Kadın
Kim bilir yalnızlığı kadınlar kadar
Karlı dağların en yüksek tepeleri mi
Terkedilmiş şehirlerin caddeleri mi
Gökyüzünün yıldızsız geceleri mi
Kadınlar bir ömür boyunca yalnız
Ta dünya kurulduğundan beri
Yalnızlık ışığını yakar her gece
Sonsuz karanlığımızda elleri
Nasıl yağmur yağarsa yalnızlığına şehrin
Öyle mahzun ve yalnız kadınlar tanıdım
Denizler ortasında geniş ve derin
Bir dünya gördüm kadınların gözlerinde kapkara
Yalnızlık ne imiş anladım
Acıdım kadınlara.
Gel Beraber Ağlayalım
Gel beraber ağlayalım sabah olmadan
Damla damla bir zehir karışsın kanımıza
İnsanları affedelim, yaşamayı sevelim
Sonra insan yaratıldığımıza zavallılığımıza
Gel beraber ağlayalım
Hatırla tekrarı, bir ömre bedel dakikaları
Gerçek olmayan hayallerimizi düşün
Biz de bir yerde insanız neyleyelim
Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün
Gel beraber ağlayalım
O ayrılığın kederin hüküm sürdüğü
O zamanın ilerlemediği gecelerde
Söyle kime yalvaralım, kimi bekleyelim
Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün
Gel beraber ağlayalım
Ne aradık, ne bulduk bu yeryüzünde
İnan sevdiğim bizi aldattılar
Sonunda yapayalnız kaldık neyleyim
Gel, dünya duruncaya kadar, ölünceye kadar
Gel beraber ağlayalım
Adak
Sana şiirler okuyacağım, gitme
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
Sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim
Küçük ellerine sığmayacak
Sana Afrika gecelerini getireceğim
Sımsıcak
Sana çiçekler getireceğim
Bozulmuş güz bahçelerinden
Sana bir serinlik getireceğim
Yağmur tanelerinden
Sana avuç avuç yıldız getireceğim
Güneşimden başka
Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim
Köpük köpük dalga dalga
Sana bir rüzgâr getireceğim
Dağlardan, tepelerden
Gitme, sana zamanı getireceğim
Zamanın bittiği yerden
50 Yaş Şiiri
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!"
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen
Affet Beni Dünya
Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde
Cümle düşmanlarımı affettim
Yediğim meyvalardan
Kokladığım çiçeklerden af diliyorum
Yerde yürürken gördüğüm
Sebepsiz kanına girdiğim
Zevk için öldürdüğüm
Böceklerden af diliyorum
Dağdan, topraktan, taştan
Evlattan, akrabadan, arkadaştan
Yağan yağmurdan, doğan güneşten
Denizlerden, göklerden af diliyorum
Yıllardır kahrımı çeken kadından
Ondaki yaşamak ümidinden
Baba evinden, ana sütünden
Yediğim ekmeklerden af diliyorum
Kadrini, kıymetini bilmediğim
Hayali ile bahtiyar olmadığım
Otuz yıl arayıp bulmadığım
Geleceklerden af diliyorum
Aşka Dönüş
Dönebilmek o dönüşü olmıyan yollardan
Sürekli bir aldanış bir daha bir daha
Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha
Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan
Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla
Duymak büyülü sıcaklığını beyaz ellerin
Her geçen dakika var olduğunu anlamak için
Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla
Unutmak ne varsa kötülükten yana
İnmek sevilen gözlerin derinliğine
Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildiğine
Bin yıl içmek o sulardan kana kana
Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden
Her yerde, her zaman onsuz edememek
O en tatlı hayal, en büyük gerçek
Anlarsın taşan o günlerden gecelerden
Sonra bir gün o bütün karanlıkları yırtasın gelir
Başını alıp gidesin gelir uzak denizlere
Artık her şey boş ve yalan sevdin ya bir kere
Her yerinden bir buğu halinde o yükselir
Sen yoksun artık anla yeryüzünde bir o var
Onun elleri var, gözleri, dudakları
Anlarsın tenin beslediği zaman toprakları
Ve hala seversin zaman bitinceye kadar
Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü oluştur bu
Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu.
Ben Bir Eylül Sen Haziran
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgâr
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilkyaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım onüçüncü aylara
Ben bir eylül, sen haziran.
Yarınlara Açılan Pencere
Nerden geldik, nerdeyiz biliyor musun
Yüzyıllar öncesi mi seviştik seninle
İlk tanıştığımızdan bu yana çağlar mı geçti
Nasıl şimdi bir yerlere gidiyoruz elele
Anımsıyorum gözlerini, Babilde belki
Belkısın dillere destan asma bahçelerinde
Belki de yitik bir Ege Uygarlığının
O Akdeniz mavisi sonsuz gecelerinde
Sen! En yakın olan bana, kanım gibi
Beni her gün bir kez daha doğuran kadınım
Gül behçem, ormanım, suyum, toprağım, göğüm
Sen! Dünya kurulalı beri aradığım
Yeni doğmuş bir çocuk kadar tenhayım seninle
Enginlerde kanat çırpan bir martı gibi hürüm
Durmadan bir ağaç büyüyor sevgimizden
Ta sonsuzlara dek uzuyor ömrüm
Seninle çağlar yaşadık biz, dünde değil
Zamanın ölümsüzlükle birleştiği yerdeyiz
Su gibi avuçlarımızdan akıp gidiyor günler
Doruklarında kar eksilmeyen tepelerdeyiz
Seni andıkça bir ışık vuruyor yüzüme
Yosunların yeşilinden, dalgaların köpüğünden
Denizler çekiliyor, dağlar eğiliyor ve yollar
Kısalıyor, yaşadığımız aşkın büyüklüğünden
Bu coşkun umutlar boşuna değil sevdiğim
Boşuna değil solan yaprakların bir bir yeşermesi
Bak! Bütün aydınlığıyla duruyor karşımızda
Bu günün yarınlara açılan penceresi.
Bu haber 2943 defa okunmuştur.