anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 19  
»Bugün 358  
»Toplam 14030776  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.147.104.120
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

BUĞULU GÖZLER (HİKÂYE)

Serap DEMİRTÜRK

12 Haziran 2013, 21:28

Serap DEMİRTÜRK

                BUĞULU GÖZLER

 

Saatlerdir yürüyordu. Sırtındaki gömlek ter içinde kalmıştı, ayakları bedenini çekmiyordu ama o, tükenen umutlarına inat, nereye gittiğini bile bilmeden hep yürüdü... Artik nefes alacak hâli kalmayınca bir an durdu. Neredeyim, dercesine etrafa baktı ve gördüğü ilk duvara oturdu. İnsanlar, onu fark etmemişti bile. Herkes, kendi hayat telâşı içindeydi.

Kimsenin gözleri sevinci vermiyordu ama sanki kendisi tekti bu dünyada... Yaşamın kendine vurduğu bu darbeyi içine sindirmesi kolay olmayacaktı.

Kalktı bu sefer -deminki adımlara inatmış gibi- ağır ağır yürüyordu... Sanki adımları düşünüyordu onun yerine. “Ne yapmalıyım?” Bu soru beynini kemiriyordu.

Kapıyı açmak için elini anahtarına attı ve o kavga anında anahtarını almadığını hatırladı... Kapının altından ışık sızıyordu. Cesaret edemedi kapıyı çalmaya. Gidemedi de... Yüreği sanki o evde kalmıştı. Bu muydu yaşamak? Güvenmek bu muydu? Öyle oturdu bahçelerindeki şezlonga ve düşünürken uyuyup kaldı.

***

Gecenin serinliği ile üşüyerek uyandı. Damla’nın ışığı hâlâ yanıyordu. O da düşünüyor muydu onu? Cam açıldı, camdaki Damla’ydı... Elinde bir şey vardı.  Baktı ve savurup attı aşağıya. Cam sessizce kapandı. Erkan, kalkıp gitti “Nedir? ” diye bakmaya. Ne garip... Aynı anne babanın “Bir olun, birbirinize destek olun...” dediği kardeşi, annesinin resmine kadar bütün resimleri atmıştı evden... Sabah olsa dedi, kendi kendine... Alsam Damla’yı önüme bir daha ve sorsam bir bir. Neden desem, neden inanmadın bana. Canım deyip sevdiğin insanın, yıllar önce anne ve babamızın boşanmasına neden olan kadının oğlu -üvey kardeşimiz- olduğuna neden inanmadın, desem. Yok, inanmaz. Miras bölünmesin, ben evlenmeyim diye bunları söylüyorsun, diyecek gene.

Oysa bir yuvanın güzelliğini tatmışlardı bu evde. Annesi bütün gün Damla ile kendisini doyurur, besler, ilgilenirdi. Babanın tek mutluluğu ise yuvasıydı. Ta ki bir iş gezisinde tanışıp o kadına Âşık olana kadar. O günden sonra eve uğramaz oldu babaları. Annesi, şezlonga oturur saatlerce dalar giderdi. Çocuklarına babalarını hiç şikâyet etmezdi. Bir gün babaları eve çok öfkeli geldi.“Konuşmamız gerekiyor Müberra.” dedi. Anne ve baba saatlerce konuştular yukarıdaki odada. O gece anneleri, çocuklarını koklaya koklaya öptü, bir daha görmeyecekmiş gibi.

 

                 

Sabah uyandığımızda annem yoktu, diye düşündü Erkan. Babam, “Ailesinin yanına gitti.”  dedi ama annem bir daha hiç dönmedi. Babam bir süre bize yalnız baktı sonra bakıcı tuttu. Eve çok sık gelmez oldu. Bir gün iş yerine gittiğimde babamı galeride bir çocuğu severken gördüm. Takip ettim, o çocukla başka bir eve gidiyordu. Anladım ki annem boşuna gitmemişti, babamın başka bir ailesi daha vardı ve annem bunu kabullenememişti. Ben gittim yıllar sonra buldum annemi gel dedim, bırakma bizi dedim. Yok oğul, dedi. Gelemem, yüreğim kaldıramaz; başkasını sevip saran yârim yok benim. İyi ki babamın o kadından bir de oğlu olduğunu bilmedi annem ve bu sırrı bilmeden kaybettik annemi. Babam, neden bilmem o kadını ve oğlunu hiç bizimle yüz yüze getirmedi. Ben hep gözledim yıllarca onları. Diyemedim annem gibi ben de bir şey... Sustum. Ta ki Damla’yı onunla–babamın oğluyla- görene kadar. İlk anda tanıyamadım, sevindim Damla adına ama onun kim olduğunu fark edince dünyam başıma yıkıldı. Akşamı zor ettim. Damla’ya onu bırakacaksın, dedim. Olmaz, dedi. Seviyorum, dedi. Bu beraberliğin mümkünü yoktur, dedim. Ağladı, çok ağladı. O, senin kardeşin diyemedim. O, annemizin gidişine sebep olan kadınla babamın çocuğu diyemedim. Sadece olmaz bu iş, dedim. Kavgamız büyüdü ve git dedi Damla, git dedi bana. Kapıyı nasıl çarpıp gittim, bilmiyordum ve işte şimdi Damla’m, biricik kardeşim evin içinde albümdeki resimlerden bile intikam alıyor ve siliyordu bizi yüreğinden. Kim için? Bir bilse... Allah’ım! Bilmesin... Ne yapacağım ben?

Sabaha kadar evin önünde bir gittim, bir geldim. Damla cama çıkıp da beni görünce tülü hızla kapattı. Yapabilecek tek bir şey vardı... Tüm kararlılığımla babamın iş yerine gittim. Yıllarca adım bile atmadan hep geriden baktığım galeriye gittim. Daha gelmemişti... Bekledim. Uzaktan tanıdı beni, “Hayrola oğlum?” dedi şaşkın bir şekilde. Oturduk… “Yanlış yaptın baba.” dedim ona yıllar sonra ilk kez. Kızdı, benim hayatıma sen ne karışırsın, deyip bağırdı; vurdu masaya... Sustum... Hep sustum. Ben susunca baktı gözlerime, çenemi eline aldı.“ Neden ağladın sen, ne oldu? Bilmediğim bir şey mi oldu?” dedi. Ağlayarak anlattım... Çöktü omuzları, bin yaş yaşlandı sanki... Pişmanlık, çaresizlik, sorumluluk... Bakışları donuklaştı. Ne yapacağız oğlum, dedi. Yıllardır hiç böyle oğlum dememişti bana. Ne yapacağız?

Hayatta insanın çaresiz olduğu çok anlar olmuştur ama bu, bambaşka bir acıydı. Annemin o sessiz kabullenişi ve gidişi geldi aklıma... Ah annem, ah nefis! Hayatı güzel kılan değerleri görmeyen babam, nelere sebep olmuştu... Şimdi ne olacak?

Babam, kararlı bir şekilde kalktı...“Hadi oğlum, gel seninle büyük bir işimiz var.”dedi. Arabaya bindiğimizde zihnim hep Damla ile meşguldü. Ne yapmıştı? Neredeydi? Neden albümü camdan atmıştı? Anneme mi kızmıştı, gidişini mi kabullenmemişti. O olsaydı dizine yatar dertleşirdi. Şimdi o da yapayalnız kalmıştı.

Babam, yolda Ömer’i -oğlunu- da aradı ve evin adresini verdi, eve çağırdı... Sanırım, her şeyi göze alıp anlatacaktı onlara kardeş olduklarını. Yol boyu hiç konuşmadık. Evin önüne geldiğimizde ne babam ne de ben eve girmeye cesaret edemedik... Damla ile ne konuşulacaktı? Allah’ım, bu ne zor bir andı. O sırada Ömer geldi, “Baba” dedi, yüreğim yandı... Baba! Ah babam! “Ne oldu baba, bu ev kimin evi?”

Babam, çaresizce... Omuzları çökmüş bir şekilde kapıyı açtı anahtarıyla. Ben, Damla’yı düşünüyordum. Bu durumu nasıl karşılayacaktı. Allah’ım yardım et, diyordum içimden. Evde hiç ses yoktu. Ben Ömer’e nasıl davranacağımı bilemiyordum. Babam, her yere baktı... Yok, Damla yok. Sadece annemle babamın yıllardır açılmayan odasına bakmamıştık.

Babamla ben sessizce kapının önüne geldik. Yıllardır açılmayan kapı, gıcırtıyla açıldı. Sanki annemin gülen yüzünü bekledi gözlerim ama hayır, annem yoktu. Yıllar önceye dair bir anı bulmaya çalışan gözlerim, birden yatağın üzerindeki Damla’yı gördü... Damla yatakta uzanmıştı. Uyuyor sandık, yanına sessizce gittik. Ömer koştu, Damla’nın ellerini eline aldı. Kan içinde kaldı Ömer’in elleri, çılgın gibi bakan gözleriyle!

 

Eğitimci-Yazar

Serap DEMİRTÜRK

Bu haber 2577 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir