"VEFA" HARPUT KALESİ" GİBİYDİ


Açıklama:
Kategori: KÖŞE YAZILARI
Eklenme Tarihi: 31 Aral?k 2017
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 02:07
Site: anamursedir-anamur dergi
URL: http://www.anamursedir.com/yazar.asp?yaziID=3598


                          “VEFA”  "HARPUT KALESİ” GİBİYDİ

 

“Vefa”, İstanbul’da bir semt adı değil sadece. Bir örneğini HARPUT-DER Keçiören şubesinde gördük onun 23 Aralık akşamı. 1963 yılının 24 Aralık günü yavru vatan Kıbrıs’ta tarihe “banyo katliamı” (Kanlı Noel) olarak geçen o vahşetin kurbanları anıldılar. Vahşetin yıldönümünde Nihat İLHAN Paşanın ailesini bir araya getirdiler Elazığlı hemşehrileri.

 

 

Ne olmuştu 24 Aralık 1963’te hatırlayalım. 

Lefkoşa'nın Kumsal Bölgesinde Binbaşı Nihat İlhan’ın üç evladı Kutsi, Murat, Hakan ve eşi Mürüvvet Hanım Rum çeteciler tarafından şehit edilmişlerdi. Yurtta infial yaratmıştı. Dünya basınında yankı bulmuştu. Çekilen fotoğraflar Kıbrıslı soydaşlarımızın uğradıkları zulmün sembolü olmuştu.

 

 

 

Gelenek haline getirilmiş–ilin plaka numarasına istinaden- HARPUT-DER her ayın 23’ünde hemşehri buluşması yapıyor. Konuşmacı oluyor, benzer bir konu ele alınıyor. Derneğin kıymetli başkanı Süleyman KÜRKLÜOĞL’nun davetlisi olarak oradaydık. Biz de eski Harputluyuz. Onun izahını da yapalım. İlçemiz Çüngüş 1935 yılında Diyarbakır'a bağlanmadan evvel Harput’a bağlıydı. Baba dede nüfus kaydı oradadır yani. İzzet ALTINMEŞE hemşehrimiz o yüzden : “Ben hem Elazığ, hem de Diyarbakırlıyım” der, sebebi bu. Çüngüş-Harput bir elmanın iki yarısı gibidir. Coğrafya birbirine yakındır. Ağız, aksan gelenek görenek birdir.

 

                               

 

Büyüdüğü yerin huyu, suyu siner insanın üzerine. Ondan kurtulamaz. Çocukluk ilk gençlik yılları önemlidir. Burdurlu birisinin Karadeniz şivesi konuştuğu görülmemiştir mesela. Ege ağzıyla konuşan Rizeliye de rastlayamazsınız. Eşyanın tabiatına aykırıdır bu. Topraktır o hamuru yoğuran. Gurbet acısını yüreğinde en çok duyan Karadeniz yöremize ait bir türkümüzde bu gerçek şu şekilde dile getirilmektedir; 

“Allah ekber yazayi, Kuran’ın yarpağına,

Ölürsem gömün beni köyümün torpağına”

 

Suyu havası sözü sohbeti başkadır toprağın. Çeker insanı. Hiçbir lezzet tutamaz onun yerini.

Bir meslek hatıramı da anlatmak isterim bu vesileyle;

 

Bismil’in bir köy okulunda müfettiş öğrenciyi tahtaya kaldırır. Yaz bakalım der. “Bismil ilçesine gelirken güzel manzaralar gördük.” Öğrenci cümleyi “İlçesi” yerine “ilçasi” şeklinde yazar. Bir başkasını kaldırır bir de ona yazdırır. Sonraki hatayı görmüş, doğrusunu yazmıştır. Döner sınıfa sorar;

Hangisi doğru bu iki cümlenin.

Birisi parmak kaldırır.

“İlçesi”doğridir. Fekat“ilçasi”de hoştir”

Böyle bir hoşluktur işte ana dil. Herkes için en güzeli odur.

Hadis-i Şerifte “Yılda bir sıla-i rahim yapınız” buyrulmuştur, bu boşa değildir.

“Sıla” ile “rahim”in bir arada kullanılması da anlamlıdır.

Sıla bir nevi rahim görevi görür insana. Besler, büyütür onu ana karnı olur da.

“Yol ver dağlar ben sılama varayım” türküleri niye çağrılır sanırız. 

 

***

 

“Kazak düşünür Muhtar ŞAHANOV; İnsanın öz anası yanında ona hayat veren dört ananın daha bulunduğunu söyle. Ona kol kanat gerer. 

Bu dört anadan birincisi ruhumuz ve her şeyimizin temeli “Anayurttur”.

İkincisi baba ve atalarımızdan miras “Anadilidir”.

Üçüncüsü “Gönül zenginliğimiz ve Törelerimizdir”

Dördüncüsü de “milli tarihimizdir” der.

"Bu dört kutsalını korumayan mutlu olamaz" diye de ekler.

Güçlü ortak paydalardır bunlar. Çekim gücü yüksektir. Gurbette hemşehrilik duygusu o yüzden öne çıkar. İlçede köyünü, şehirde ilçeni söylersin. Dışarıda ilini, ülke dışında da ülkeni milletini. Bizim için bunların hepsinin üzerindeki üst kimliğimiz Türk milletidir. Onunla tanınırız,onunla tanıtırız kendimizi. Dünya onunla bilir bizi. Hangi alt kimliğe sahip olursak olalım başka ad aramayız.

 

Aşık Veysel gibi düşünürüz bu konuda:

"Muhabbeti canda haslardan hastır.

Avutun Veysel’i bir hoış piyestir,

Türk adı dedemden bana mirastır.

Daha bundan başka adı neyleyim?". 

 

Göç ve onun getirdiği gecekondulaşma sonucunda bugün büyük şehirlerimizde hemşehri semtleri oluşmuştur.Ankara’da Erzurum Mahallesi vardır mesela. Sivas nüfusunun birkaç katı İstanbul’da yaşar. Konar-göçer kültüre sahip Türkler gittikleri yere adlarını da taşımışlardır. Orta Asya'daki (Türkistan) yerleşim yerleri adlarının aynısının birçoğunun Anadolu’da da bulunmasının nedeni budur. Göçle de bitmez. Sılanın gözü üzerinde olur göçenin. Oto kontroldür bu bir nevi adı konmamış bize has. Yerin kulağı vardır. Bilinir kimin ne yaptığı. Konuşulur hemşehri sohbetlerinde, İyiden iyi kötüden kötü. Projektör tutulur adeta yüzlerce kilometre ötelerden. Yanlışı yapan yanar. Yüz çevrilir ondan. 

Yüzyıllar ötesinin nefesini hissettirir ensemizde. “Asıl azmaz bal kokmaz”.“Aslı hu, nesli hu”, Aslını inkâr eden haramzade” benzeri atasözlerimiz vardır. 

Onlar görünmeyen güçtür. Hizaya sokarlar, çeki düzen verdirirler adama.

“Dadaş” “Gakkoş” öyle olunur. Kırk elekten geçirilirler de öyle elde edilirler o sıfatlar. 

Biri var ki içlerinde onsuz olmaz. Vefa… İlla vefa…

O gelir birinci sırada.

23 Aralık akşamı onu gördük HARPUT DER Keçiören şubesinde.

 

                   

 

Ayakta,  dimdikti o haslet “Harput Kalesi” gibi Elazığlılar'da. Tarihin sayfası aralandı. Kıbrıs şehitlerimizin acısını bir daha duyduk yüreklerimizde. Ailenin değerli üyelerinden yaşanan elim vahşete dair bilmediklerimizi öğrendik daha da. Sarıkamış Harekatının da yıl dönümüydü. Oradaki şehitlerimiz de unutulmadılar. Dernekte duvarda fotoğrafı asılı şehit Polis memuru Fethi Seki de.(Osman dedem de bir Sarıkamış şehidiydi oradaki çoklarının dedeleri gibi ) Hatimler indirildi. Dualar edildi hepsi için. Ruhları şad olsun.

Harput-Der sağ olsun.

 

 

Osman ERENALP

Ankara-Aralık 2017